Yakın Doğu Üniversitesi tarafından düzenlenen "2. Kıbrıs Konusu: Kıbrıs'ın Dünü, Bugünü ve Geleceğe İlişkin Vizyonu" konulu konferansın üçüncü günü Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersayın kapanış konuşmasıyla tamamlandı.
Yakın Doğu Üniversitesi İrfan Günsel Kongre Merkezi'nde düzenlenen konferansın üçüncü ve son gününde, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ın Türkiye için Stratejik Önemi, Bölgesel Bağlamda Kıbrıs, Kıbrıs’ın Geleceği ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Yumuşak Gücü konulu oturumlar gerçekleştirildi.
Kıbrıs'ın geleceği ve çözüm için alternatif modellerin masaya yatırıldığı konferansın sonuç değerlendirmesini, Cumhurbaşkanlığı eski müsteşarı ve müzakerecisi Ergün Olgun yaparken, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay da kapanış konuşmasını gerçekleştirdi.
Dışişleri Bakanı Özersay: “Kıbrıs'ta Emekliliği Ertesinde Cesaret Gösterecek BM Temsilcileri İstemiyoruz…”
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay ise konferansın kapanışında Kıbrıslı Rum, Yunan, İngiliz ve diğer uluslararası akademisyenlere, kanaat önderlerine seslenerek, çok açık ve net şekilde yerleşmiş kalıpların dışında yeni fikirler üzerinde düşünmek ve fikir üretmek ihtiyacında olduklarını söyledi.
Bakan Özersay: "Ortak bir zemin ve ortak bir vizyon olmadığını görmek için alim olmaya gerek yoktur ama cesur olmaya, cesaret göstermeye gerek vardır. Bizler artık Kıbrıs'ta emekliliği ertesinde cesaret gösterecek Birleşmiş Milletler (BM) Temsilcileri istemiyoruz" dedi.
"Ezberleri Artık Bir Kenara Bırakmamız Lazım…"
Özersay, Türk tarafının bir süredir bunu yapmaya başladığını belirterek, özellikle Kıbrıslı Rum akademisyenlere ve kanaat önderlerine, Kıbrıs'ta 50 yıldır ezber şeklinde tekrar eden söylemleri bir kenara bırakıp, sadece yöntem itibariyle değil, içerik olarak da yeni ve yerleşmiş kalıpların dışında fikirler ortaya koymaları ve demokratik bir ortamda Kıbrıslı Türk ve Türkiye'den akademisyenlerle bunları tartışmaları çağrısında bulundu. Kudret Özersay, Kıbrıs'ta fiiliyattaki duruma ve şartlara uygun olmayan fikirlerin havada kalmaya mahkum olacağını vurgulayarak, "Bu yeni fikirler ve diyalog süreci Ada'da var olan şartlara uygun ve uyumlu olmak durumundadır diye düşünüyoru." ifadelerini kullandı.
"Federal Kültüre Sahip Olmadığımız Bir Gerçek"
Kıbrıs'ta yönetimi ve refahı paylaşma iradesinin karşılıklı olarak mevcut bulunmadığına dikkati çeken Özersay, "Kıbrıs Rum tarafının, Kıbrıs Türk halkıyla yönetimi ve zenginliği paylaşma yönünde bir iradeye sahip olmadığı sadece bizim tarafımızdan değil, BM Genel Sekreteri düzeyinde kendi raporlarında söylenmeye başlamıştır" şeklinde konuştu.
Özersay, Kıbrıs'ta yarım asırdan fazla bir süredir ezberlenmiş birtakım cümleler üzerinden bir ortaklık kurulmaya çalışıldığını belirterek, "İki bölgeli, iki toplumlu federal ortaklık cümlesini ezberlemiş bir biçimde tekrar tekrar vurguladık ama aynı cümleden aslında birbirinden tamamen farklı şeyler anladık ve birbirimizden farklı şeyler bekledik." dedi. Çözümün temel parametreleri ve adı konusunda dahi bir görüş ayrılığının söz konusu olduğuna işaret eden Özersay, "Kıbrıs'ta bir federal ortaklığı hem bulmak hem de bulduktan sonra yaşatmak bağlamında bir federal kültüre sahip olmadığımız da bir gerçektir. Federal bir tecrübeye de sahip değiliz" İfadelerini kullandı.
"Samimi Bir Diyalog Yoluyla Ele Almalıyız…"
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Özersay, Ada'da taraflar arasında güven unsuru da bulunmadığına dikkati çekerek, paylaşmaya dayalı bir federal ortaklığın, güvenin olmadığı ortamda yaşatılamayacağını vurgulayarak, uyuşmazlığın taraflarının böyle bir federasyona olan ihtiyacının da birbirinden ciddi anlamda farklı olduğunu kaydetti. Ada'da federal ortaklığın en azından bugün için kurulması noktasında gereken şartların bulunmadığı görüşünü paylaşan Özersay, 2017'de başarısızlığa uğrayan Kıbrıs Konferansı'nın ardından BM'nin bir değerlendirme dönemine işaret ettiğini söyledi. Özersay, "Neyin mümkün olduğu ve neyin gerçekçi olduğunu samimi bir diyalog yoluyla ele almamız gereken bir dönemin içindeyiz." dedi.
BM Temsilcisi Lute'a Çağrı…
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'in Kıbrıs Danışmanı Jane Holl Lute'un taraflar arasında ortak bir zemin, ortak bir vizyon olup olmadığı şeklinde bir nabız tutma sürecinin içinde olduğunu söyleyen Özersay, Lute'un bu kapsamda çok sayıda temas yaptığını kaydetti.
Özersay, şöyle devam etti: "Yapılan bütün bu temaslar ertesinde sizce tarafların arasında bir ortak zemin veya ortak vizyon var mı sorusunun cevabını hala bulamamış mıdır? Bence sorulması gereken soru budur. Artık daha fazla uzatmadan Sayın Lute tespitlerini çıkıp net bir şekilde raporunda ortaya koymalıdır. Buradan BM'ye de bu çağrıyı özellikle yapmak istiyorum. Artık biz 'mış gibi' yapma döneminin sona ermesini istiyoruz. Artık ortak bir zemin yoksa bunu çıkıp açıkça BM'nin görevlendirdiği kişilerin samimiyetle açıkça söylemesini istiyoruz. En temel parametrelerde dahi farklı şeyleri anlıyorsak, bunu BM Temsilcisi görebilecek kapasitededir. Ortak bir zemin ve ortak bir vizyon olmadığını görmek için alim olmaya gerek yoktur ama cesur olmaya, cesaret göstermeye gerek vardır. Bizler artık Kıbrıs'ta emekliliği ertesinde cesaret gösterecek BM Temsilcileri istemiyoruz."
Özersay, Kıbrıs meselesinin ele alınmasında hidrokarbon keşiflerinin de değerlendirilmesi ve bölgede su dengelerinin de uzun vadedeki etkileri bakımından dikkate alınması gerektiğine işaret etti. Kıbrıs'ın öneminin değişmediğini, aksine artmaya başladığını anlatan Özersay, Kıbrıs Türk halkının kendi kaderini tayin hakkının baki olduğunu sözlerine ekledi.
Konferderasyon Modeli Türk ve Rum Taraf İçin Bir "Kazan-Kazan" Durumu Oluşturacak…"
Kıbrıs'ta konfederasyon modelini "çözüm için yeni fikirler" bağlamında değerlendiren Carleton Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Özay da, bu modelin Türk ve Rum taraf için bir "kazan-kazan" durumu oluşturacağını belirtti. Olası bir konfederasyon durumunda Kıbrıs Rum tarafının mevcut şartlardaki gibi devlet olmaya devam edeceğine, herhangi bir ekonomik yüke maruz kalmayacağına ve üzerinde uzlaşılan belirli bir sınır hattına sahip olacağını söyleyen Prof. Dr. Özay, bu durumların Rum tarafının kazanımları olacağına dikkati çekti. Prof. Dr. Özay, konfederasyon modelinin Türk tarafı içinse uluslararası alanda tanınması ve meşruiyetini sağlamasına imkan vermesinin yanı sıra, Kıbrıslı Rumların hakimiyetinde olmayan, siyasi olarak eşit bir devlet olma gibi getirileri olacağını kaydetti.
Prof. Dr. Özay, Kıbrıs sorununun toprak, milli unsurlar ve sınırlar bağlamında çok karmaşık olduğunu belirterek, "Kıbrıs'ta güç paylaşımı 3 kez başarısızlıkla sonuçlandı" ifadelerini kullandı. Ada'da 1960'da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin yok edilmesinin ardından daha sonra Annan Planı ile İsviçre'deki müzakerelerin de başarısız olduğunu ifade eden Prof. Dr. Özay, mevcut durumun ortaklık cumhuriyetinin yıkıldığı 1963 yazından farklı olmadığını vurguladı.
"Uluslararası Konjonktür KKTC'nin Tanınma Talebine Uygun…"
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Balkan ve Kıbrıs Araştırmaları Merkezi Başkanı Gözde Kılıç Yaşın da, 1960’dan sonra tarafların güvenlik, ortaklık devleti ve birlikte yaşamın koşulları konularındaki algılarının değiştiğini kaydetti. Yaşın, uluslararası konjonktürün KKTC'nin tanınma talebine uygun olduğunun altını çizerek, şunları söyledi: "Bugün ilan edilmiş, bayrağı dikilmiş, parlamentosu, demokrasisi işleyen KKTC'nin, tanınma talebiyle yola çıkması durumunda kaybedeceği bir şey bulunmamaktadır. Her iki durumda da elinde bir devlet bulunmaktadır."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.