Darbelerle iş başına gelen Irak yönetimleri tarafından, Başurê (Güney) Kürdistan’da verilen Kürtlük mücadelesinden ötürü her zaman katliamlar yapıldı En büyük saldırılar 1975 yılından sonra başladı. Saldırılar, İran ve Irak arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesi için yapılan bir anlaşmadan sonra başlatıldı.
1975 yılında ABD İran ile Irak arasında yaşanan sorunu çözmek için her iki ülkeyi Cezayir’de bir araya getirmişti. İki ülke arasında yapılan görüşmeler sonucunda, belli bazı bölgelerin tampon bölge olarak kalması şeklinde sınır sorunu çözülmüştü. Kürtlerin “Aş Betal” olarak adlandırdığı bu anlaşma daha ilan edilmeden, Irak savaş uçakları ile Süleymaniye’den Behdinan’a, Qendil’den Xakurkê, Zap, Gare’ye kadar boydan boya Başur’un köy, kasaba, ilçe, şehir ve dağlarını bombalamaya başladı. Binlerce köy boşaltıldı. Boşaltılan köyleri Irak askerleri yaktı. Peşmerge güçlerinin bir bölümü Kürdistan’ın kuzeyine (Bakûr), bir kısmı doğusuna (Rojhilat), bir bölümü de dağlık alanlara çekildi.
ENFAL SOYKIRIMI
Aş Betal’ın etkileri uzun yıllar sürdü. 1978 yılında Saddam Hüseyin tarafından iktidara getirilen Ahmed Hesen Bekir, Hewler, Ranya, Süleymaniye, Zaxo ve Duhok çevresinde kamplar oluşturdu. Yakılıp yıkılan köylerden kurtulan insanlar bu kamplara zorla sokuldu. Köylerini terk etmeyenlerde asker zoru ile köylerinden çıkarılarak bu kamplara yerleştirildi.
1978’in sonlarında Saddam Hüseyin, kendi eliyle iktidara getirdiği Ahmed Hesen Bekir’i devirdi. Saddam, Bekir’in Kürtlere yönelik başlattığı Enfal katliamlarını kaldığı yerden devam ettirdi. İlk Enfal, 1982 yılına kadar dört yıl sürdü.
Saddam ayrıca ABD arabuluculuğu ile 1975 yılında imzalanan ve Kürtlerin katliamının önünü açan Cezayir anlaşmasını tanımadığını ve bu anlaşmada belirlenen sınırları da tanımayacağını ilan etti. Böylece İran ile başlayacak bir savaşın hazırlıklarını başlatmış oldu. 1979 yılı ortalarında İran-Irak savaşı olarak tarihe geçen ama gerçekte Kürdistan topraklarında devam eden 9 yıllık savaş başladı.
1988 yılında BM’nin arabuluculuğu ile savaş bitirildi. Ancak savaşın bitme ihtimalinin olduğu dönemde hem İran hem de Irak, güçlerini Kürtlere karşı mevzilendirmeye başladı.
EL MECİD: 15 GÜN KİMYASAL SİLAHLARLA SALDIRACAĞIM
Kimyasal Ali lakaplı Ali Hasan El Mecid, 26 Mayıs 1987’de Baas Partisi yetkilileri önünde şu açıklamayı yapmıştı: “Sürgünleri tamamladığımızda, onlara (peşmergelere) her yerde saldırmaya başlayacağız (...) Küçük birimlerde çembere alacağız ve kimyasal silahlarla saldıracağız. Onlara kimyasal silahlarla sadece bir gün saldırmayacağım, 15 gün boyunca saldırmaya devam edeceğim...”
Bu proje, 1988 Şubatı’nda Eylül 1988’e kadar, altı aşamalı soykırımcı Enfal kampanyasının hayata geçirilmesine yol açtı.
Böylece İran ve Irak savaşının bitmesine bir kaç ay kala, çatışmaların yavaşlamasını fırsata çeviren Saddam 15 Mart 1988 yılında Halepçe’yi kimyasal silahlarla bombaladı. 5 binin üzerinde Kürt kimyasal silahla katledildi. Enfal harekatı sırasında ise 200 bin dolayında Kürdün katledildiği belirtiliyor. Bu soykırım sırasında Kürt köylerinin yüzde 90’ı yerle bir edildi.
32 YIL GEÇTİ, HALA KANIYOR
Halepçe Katliamının üzerinden 32 yıl geçti. Ancak Halepçe hala Kürtlerin kanayan yarası olmaya devam ediyor. Katliamın yapıldığı sırada uluslararası alandan tepki gelmedi. O dönem Sovyetler Birliği, Batılı ülkeler ve Arap dünyasının tamamı Irak rejimini, İran’a karşı destekliyordu. Fransa sadece, nerede olursa olsun kimyasal silah kullanılmasını kınayan bir açıklama yaptı. BM, 26 Nisan 1988’de basit bir şekilde Irak ve İran’da kimyasal silahların kullanıldığını not etti.
AİLESİNDEN KALAN TEK KİŞİ: ARAS ABİD EKREM
Daha sonra, Halepçe katliamında kaç kişinin katledildiği, kaç kişinin kayıp olduğu, kaç kişinin kimyasal silahtan etkilenerek hastalandığına dair çalışmalar yürütüldü. Bu çalışmaları yürüten kurumlardan biri merkezi Halepçe’de bulunan Kimyasal Silah Kurbanları Derneğiydi.
Dernek, uzun yıllar yürüttüğü çalışmalar sonucunda katliamda 5600 kişinin katledildiğini ortaya çıkardı. Derneğin ortaya çıkardığı verilere göre, katliamdan kurtulmak için Rojhilatê Kürdistan’a kaçan onlarca çocuktan hala haber alınamıyor.
Yine derneğin yürüttüğü çalışmalarda Halepçe’de katliamdan her evden en az bir kişinin kimyasal silahla katledildiği sonucuna ulaşıldı.
Ortaya çıkan diğer bir sonuç ise her evde en az bir kişi olmak üzere 12 şehide kadar ölü veren ailelerin de olduğuydu. Katliamdan ötürü onlarca aile yok edildi. 31 aileden ise sadece birer kişi kaldı. Bu kişilerden biri olan Aras Abid Ekrem Merkezi Halepçe’de bulunan Kimyasal Silah Kurbanları Derneğine başkanlık yapıyor.
Halepçe katliamının 32. yıl dönümüne ilişkin değerlendirmelerde bulunan Aras Abid Ekrem, Kürt yönetimi ve Kürt partilerini eleştirdi. Ekrem, yaşananların uluslararası güçler tarafından Kürt soykırımı olarak kabul edilmemesi, Bakur, Rojava ve Rojhilat’ta Kürtlere yönelik soykırımın önünü açık bıraktığı tepkisinde bulundu.
EKREM: PARTİLERİN İKTİDAR SAVAŞI, KATLİAMLARIN ÖNÜNÜ AÇTI!
Ekrem, katliamın yaşanmasının Kürt parti, örgüt ve güçlerinin birlik olmamasının bir sonucu olduğuna dikkat çekti.
Kürt parti ve örgütleri arasındaki iktidar mücadelesi ve egemenlik kavgasının bir sonucu olarak Kürtlerin başta Halepçe ve birçok katliamı yaşadığını savunan Ekrem şunları söyledi: “Herkesin bildiği gibi 32 yıl önce Halepçe kimyasal silahlarla vuruldu. Kürdistan’ın dört parçasındaki siyasi partilerin birbiri ile anlaşmaması, birbiri ile iktidar mücadelesini vermesi, birbirini kabul etmemesi Kürdistan’daki katliamların önünü açmıştır ne yazık ki. Partilerin birbiri ile bu kavgası, iktidar mücadelesi Halepçe başta olmak üzere Kürdistan’ın dört parçasındaki katliamların önünü açmıştır. Birlik olma, birlikte mücadele etme gibi bir siyasetleri, politikaları projeleri olmaması bu felaketleri başımıza getirmiştir.”
‘ULUSLARARASI GÜÇLER SOYKIRIMIN SUÇ ORTAĞIDIR’
Binlerce insanın kimyasal silahla katledilmesinin hala uluslararası güçler tarafından bir Kürt soykırımı olarak değil de, İran Irak savaşının bir sonucu olarak ele alınmasını da sert bir şekilde eleştiren Abid Ekrem şöyle konuştu: “Halepçe soykırımının Kürt soykırımı olarak uluslararası alanda kabul edilmemesi, İran-Irak savaşının bir sonucu olarak kabul edilmesinin nedeni de partilerimiz arasındaki anlaşmazlık, birlik olmamasından kaynaklanıyor. Bu işin bir boyutudur. Diğer önemli bir boyutu ise Saddam Hüseyin’e destek veren, silah satan uluslararası güçlerin de bu katliamda suç ortağı olduğu boyuttur. Uluslararası güçler katliamdan sadece Saddam Hüseyin sorumlu olmadığı, bu katliamda kendilerinin de payları olduğu için Kürt katliamını, soykırımı olarak görmüyorlar. Çünkü katliamdan sonra dönemin ABD Dışişleri Bakanı yaptığı açıklamada İran’a karşıtlığından ötürü katliamın başka ülkelerin de yapmış olabileceği yönünde şüpheleri olduğu, Saddam’ın yapmadığı gibi bir durumun da olabileceğini savunmuştu. Irak ve İran’a, Saddam Hüseyin’e silah veren, onlara yardım eden onlarca Avrupa şirketine ilişkin belgeler de ortaya çıktı. Bu açıklama ve belgeler bu katliamda hepsinin ortak olduğunu gösteriyor. Katliamdaki ortaklıklarından dolayı bu soykırımın bir Kürt soykırımı olarak kabul edilmesi önünde engel oluyorlar.”
KÜRT PARTİLERİ BİRLİK OLMADIĞI İÇİN...
Diğer parçalarda da katliamların önünün alınması için Kürt parti ve örgütlerinin birlik olması gerektiği, ancak bunun yapılmadığı tepkisinde bulunan Ekrem, bu nedenle diğer parçalarda da birçok katliamın yapıldığının altını çizdi.
Abid Ekrem, “Saddam Hüseyin’in yıkılmasından sonra Başur’da oluşan Kürt yönetimi Halepçe, Barzan ve Başur’un diğer yerlerinde yaşanan katliamların uluslararası alana taşınmasını sağlasaydı, bunun diplomatik ve siyasi faaliyetlerini sürdürseydi, bugün Kürdistan’ın diğer parçalarından Bakur, Rojhilat, Rojava’daki katliamlar olmazdı. Şengal’de bu katliamlar olmazdı” diye konuştu.
32 yıl önce yapılan bu katliamın yaraları hala sarılmadığını, yaranın hala ilk günkü gibi taptaze ve durmadan kanadığını söyleyen Abid Ekrem, sözlerini şöyle noktaladı: “Hala onlarca insan o katliamlardan aldığı yaralarla inliyor. Ailesini, çocuklarını, yakınlarını kaybedenler hala inliyor. Binlerce çocuk katledildi. Yaşlı, kadın demeden insanlar kimyasal silahla katledildi. Yaralı, kayıplarla birlikte 5 bin 600 kişi kimyasal silahlarla katledildi. Son altı ay içinde Halepçe’nin kimyasal silahla bombalanmasından sonra yaralananlardan 900 kişinin tedavisi daha yeni bitti.
BU PARTİLER ÜSTÜ BİR MESELE
Halepçe’de 31 aileden sadece birer kişi kaldı. Her aileden şehit var. Bir şehitten 12’ye kadar şehidi olan aileler var. Onlarca çocuk hala kayıp. Bombalamadan sonra İran ve Rojhilat’a geçmişler bir daha dönmemişler. Yaşayıp yaşamadıkları da belli değil. Halepçe soykırımı uluslararası düzeyde bir Kürt soykırımı olarak kabul edilmek zorundadır. Çünkü bir halkın ülkenin bir şehri kimyasal silahlarla bombalanmış binlerce sivil, savunmasız insan, kadın, çocuk, yaşlısı katledilmiştir. Kürtler açısından söylenmesi gereken bu mesele, siyasi partiler üstü bir sorundur. Partilerimiz bunu bilerek mücadele vermeli, uluslararası güçlere Kürt soykırımı olduğunu kabul ettirmek için çalışmalı.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.