Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) Dr. Fazıl Küçük Tıp Fakültesi,toplum sağlığıyla ilgili konularda büyük bir duyarlılıkla toplumu bilgilendirmeye ve çok merak edilen soruların cevaplanmasında aracılık etmeye devam ediyor. Son olarak Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hakan Gündüz, DAÜ Dr. Fazıl Küçük Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Op. Dr. Didem Rıfkı’nın menopozla ilgili sorularını yanıtladı. Menopozun kadınlarda genellikle 49-52 yaşları arasında görülen, en az 12 aylık adetsiz bir dönemin takip ettiği son adet olduğunu belirten Prof. Dr. Gündüz, bir kadının menopoza yaklaştığını veya girdiğini nasıl anlayacağına ilişkin, “Doğal menopoza girmeden hemen önceki menopoza geçiş dönemi perimenopoz olarak adlandırılır. Bu dönem adet döngüsüne dair değişikliklerin başladığı en az 6 yıl süren bir geçiş dönemidir ve menopozdan sonraki 1 yılı da içerir. Bir kadın, adet döngüsündeki düzensizliklerden dolayı menopoza yaklaştığını anlayabilir.” dedi.
“40’lı Yaşlarda Perimenopoz Dönemi Başlar”
Perimenopoz süresi ile beraber menopozun, son adetin görülmesinden 12 ay sonra bitmek üzere, yaklaşık 6 ile 10 yıllık bir dönemi kapsayabileceğini ifade eden Prof. Dr. Gündüz, “Genellikle 40’lı yaşlarda perimenopoz dönemi başlar, bu dönemde özellikle östrojen seviyelerindeki değişiklikler nedeniyle sıcak basmaları ve vajinal kuruluk gibi belirtiler görülebilir. Son adetin görülmesinden 1 yıl sonra da perimenopoz dönemi bitmiş kabul edilir ve hasta post-menopozal olarak adlandırılır. Özellikle östrojenin koruyucu etkisinin ortadan kalkması sonucu iki hastalık ön plana çıkmaktadır. Bunlar, kalp damar hastalıkları, özellikle koroner arter hastalığı ve osteoporozdur(kemik erimesi). Bunlar için mutlaka önlem alınmalıdır. Kalp damar hastalıkları günümüzde başta gelen ölüm sebeplerinden biridir. Korunma için genel önerilerimiz sigara içmemek, içiliyorsa bırakmak, kiloya ve özellikle karın yağlanmasına dikkat etmek, haftada en az 3 gün 30’ar dakika orta yoğunluklu yürüyüş yapmak, koşu veya bisiklet kullanma gibi bir egzersiz yapmak ve kardiyovasküler hastalıklarda riski arttırabilen diyabet gibi hastalıklar varsa bunların kontrolü önemlidir” dedi.
“Yeterli Kalsiyum ve D Vitamini Alınmalıdır”
Osteoporoz için menopozdan sonra artık önlem alınması değil, olabilecek komplikasyonların en aza indirilmesinin amaçlandığına dikkat çeken Prof. Dr. Gündüz, “Çünkü aslında vücudumuzun kemik kütlesi yirmili yaşlarda maksimuma ulaşmakta, ondan sonra yavaş yavaş azalmaktadır. Östrojenin koruyucu etkisinin ortadan kalkması ile bu azalma bir anda hızlanabilir. Bu aşamada kemik kaybını azaltmak için günlük yeterli kalsiyum ve D vitamini almak oldukça önemlidir. Ayrıca, peri ve post-menopoz döneminde yılda bir kez kemik yoğunluğu ölçümü yapılarak kemik sağlığının takibi yapılmalıdır. Zaten bu yönden izlemler yapılırken mutlaka kalsiyum ve D vitamini gibi kan değerlerinin de kontrolü yapılarak değerler düşükse yerine koyma tedavisi başlanabilir. Böylece olası risk faktörleri en aza indirilmiş olur. Kemik yoğunluğu çok fazla düşmüşse osteoporoz için özellikli ilaçlar da başlanabilir. Osteoporozda amaç, hiçbir zaman gençlikteki kemik dokunun aynısını elde etmek değildir. Çünkü yaşa ve özellikle hormonal dengesizliklere bağlı kemik kaybı önlenebilecek bir durum değildir. Bizim egzersiz, beslenme ve tedavi ile yaptığımız kaybedilen kemik miktarını en aza indirmek, böylece kalça kırığı gibi büyük ve kötü sonuçları olan komplikasyonları engellemektir” dedi.
“Tempolu Yürüyüş İdealdir”
Düzenli egzersizin osteoporoz riskini azalttığını ifade eden Prof. Dr. Gündüz, “Özellikle kemiklere yük binmesini sağlayan egzersizler osteoporoz riskini azaltır. Kemik doku, yüke cevap vererek iyileşen bir dokudur. Bu yüzden kemik, yüklenme ile uyarıldıkça olumlu cevap verir. Özellikle tempolu yürüyüş osteoporoz hastaları için idealdir. Osteoporoz genetik geçişlidir. Ailede, özellikle anne tarafında osteoporoz veya kırık öyküsünün olması osteoporoz riskini arttırır. Ailesinde bu risk faktörleri bulunan hastaların ayrıca dikkat etmeleri gerekir. Osteoporozu olanlar diyetlerinde kalsiyumdan zengin süt veya süt ürünü gibi besinler ile vitamin D içeriği olan balık ve yumurta gibi besinlere yer vermelidir. Ancak unutulmamalıdır ki D vitamininin en temel kaynağı güneş olup günde en az 15 dakika, güneş görmek de gereklidir” dedi. Prof. Dr. Gündüz, osteoporoz sebebiyle oluşan omurga eğriliklerinde korse kullanımının yerine ilişkin ise şu ifadeleri kullandı: “Osteoporozda korseyi omurga eğrilikleri için değil, genellikle akut omurga kırıklarında yüklenmeyi azaltmak ve hasta konforunu arttırmak için kullanıyoruz. Tabii ilerleyici omurga eğriliklerinde yine destek amaçlı kullanılabilir, ancak bizim için ilk tercih değildir. Gereksiz ve uzun korse kullanımı da omurgayı dik tutan kas gücünü ciddi olarak azaltmakta ve dolaylı olarak hastanın ağrı şikayetlerinin artmasına da sebep olabilmektedir.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.