Cumhurbaşkanı Akıncı göreve geldiğiniz günden bu yana geçen iki yıllık sürede müzakerelerde ciddi ilerlemeler sağlandığı bir gerçektir. Kuşkusuz ki bu ilerlemelerin sağlanmasında Kıbrıs Türk tarafı ve Anastasiadis’in yapıcı tavrı da önemli rol oynamıştır. Buna ilk kez toprak ayarlaması konusunda harita çalışması yapılması hususu da dâhildir. Her iki lider yapıcı ve yaratıcı tutumları ile farklılıkların giderilmesi hususunda gerekli tüm çabayı göstermişlerdir, Son aylarda “ilk dört başlık” olarak nitelendirilen Yönetim ve Güç Paylaşımı, Ekonomi, Avrupa Birliği Konuları ve Mülkiyet başlıklarında, geçmişten gelen bazı unsurların netleştirilmesi sizin beyanınızdır. Ancak Rum tarafı, bir federal çözümde olmazsa olmaz olan, Kıbrıs Türk tarafının siyasi eşitliğinin bazı temel unsurlarını kabul etmekte hala zorlanmaktadır.
Özetle 11 Şubat belgesinin ilk dört maddesindeki Türk tarafının siyasi eşitliği konusunda uzlaşma sağlanamamış bu konudaki ilerlemeyi Rum Lider diğer maddelerle birlikte çözülecek bir konu olarak nitelendirmektedir.
Kıbrıs Türk tarafı, 2017 yılında söz konusu olabilecek risklere işaret ederek 2016 yılı sonunu çözüm için bir hedef olarak gördüğünü ısrarla vurguladığı yadsınamaz bir gerçektir. Nitekim bir yandan doğal gaz konusu, diğer yandan Şubat 2018’de yaşanacak Rum Başkanlık seçimleri nedeniyle oluşan atmosfer artık bir doğal takvimin oluşması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Mevcut doğal takvimin getirdiği kısıtlı zaman çerçevesinde çözüme ulaşabilmemiz için artık bütünlüklü bir paket yaklaşımıyla hareket edilmesinin zorunluluğu da ortadadır. Gelinen aşamada, açıkta kalan ve çözüm bekleyen temel konular gerek iki tarafça, gerek garantör ülkelerle, gerek BM tarafından çok iyi bilinmektedir. Bu konularda bir çözüme ulaşabilmek için artık tarafların zor kararlar vererek karşılıklı adım atmasının ve bir paket anlayışıyla hareket etmeyi gerektirmektedir.
Kalan son iki madde ve bu maddelere dayalı Anastasiadis’in rezerv olarak tuttuğu maddenin çözümü başta Türkiye olmak üzere diğer garantör ülkeler ve Uluslararası güçlerin tutumlarına bağlıdır.
Rum Lider, konferansa gidildiği zaman, öncelikle Toprak Ayarlaması ve Güvenlik ve Garantiler konularının, diğer başlıklardan koparılarak kendi içlerinde müzakere edilip sonuçlandırılmasını ve bu başlıkların kapatılması durumunda diğer konuların görüşülmesine başlanmasını talep etmiştir. Bu ön şart, Rum liderin altında kendi imzası bulunan “11 Şubat 2014 Liderler Ortak Açıklaması”nın, “konuların birbiri ile ilintili müzakere edilmesi” maddesine aykırılığı gerçektir.
Beklentimiz, Başta garantör ülkeler olmak üzere çoklu konferansın toplanabilip sonuç almaya yönelik hazırlıklarını bir an önce tamamlayıp, Rum tarafının mutabık da kalınmış zemin ve anlayışlar çerçevesinde ve ön şartları bir kenara bırakarak, sürecin başlatılmasıdır
Tarafların birbirlerini çözüm zemininden uzaklaşmak yönünde yapacakları her açıklama sürecin başarısızlığına katkı koymaktadır.
Kıbrıs’ta çözüm isteyen tüm halkın iki Liderden talebi, ilk Mont Pelerin görüşmelerinde ve Konferans’ın ilk oturumunda yapılanın aksine, kimsenin bir ara talep etmeden Kıbrıs Konferansı’nın kapsamlı bir çözümle sonuçlanmasıdır.
Sürecin bu noktaya gelmesinin başlangıç noktasının Cenevre toplantısının başarısız şekilde sonlanmasıdır.
Yunanistan tarafı hiçbir ön hazırlık yapmadan oraya gitmiş Türkiye ise Ülkesindeki referandumu kastederek Başbakan Binali Yıldırım ‘’Türkiye’de yapacak daha önemli işlerimiz var’’ diyerek bu başarısızlığa ortak olmuştur.
21 Aralık 1963’den itibaren süreçlerden hep zararlı çıkan taraf Kıbrıs Türk halkı olmuştur. Güney bu tarihinden itibaren hep Kıbrıs Cumhuriyeti olmuş. Kuzey ise hiçbir koşulda tanınmayan ve Türkiye’nin alt yönetimi bir yer olarak kalmıştır.
Çözümsüzlüğün başkahramanları 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti anlaşmasında garantör olarak kabul edilen garantör ülkelerdir.
Masaya lider olarak oturan taraflardan biri hep masadan tanınmış bir ülke olan Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşakanı olarak kalmaktadır. Ne yazık ki ona bu sıfatı hep Türkiye Cumhuriyeti sağlamıştır.
Nitekim gelinen noktada Türkiye tanımam dediği Kıbrıs Cumhuriyeti ile her türlü siyasi, ekonomik ve sportif ilişkiler içerisinde olurken. KKTC’yi tanımanın gereklerini yerine getirmemektedir. Bırakın siyasi ve ekonomik tanımayı sportif karşılaşma bile yapamadığımız ortadadır.
21 Aralık 1963’de başlayan Kıbrıs’taki çözümsüzlük süreci 15 Temmuz darbe ve 20 Temmuz harekâtı sonrası bu harekâtın’ ’Kıbrıs’ta Anayasal düzeni kurup barış getirme’ ’söylemi ile başlamasına rağmen 43 yıldır bunun gereğinin yapılmaması gerçeğini değiştirmez.
Değişen Demografik yapıya rağmen Annan Planı referandumunda plana evet oranı %60’ların üzerine çıkmıştır.
Sizin çözüm söyleminiz da 2013’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde size %60’ın üzerinde güven vermiştir. Bu güvenini de sürdürmesi yine size bağlıdır.
Kıbrıs’ta çözümü savunan tüm halk sizi çözüm sürecinde dik durabilecek Lider olarak algılamaktadır. Çözümsüzlüğün esas kaynağının garantör ülkelerden başladığını halkımız bilmektedir ve onları çözüme zorlayıcı bir Lider olarak sizi seçmiştir.
Başarınız bizim başarımız olacaktır. Çözüm için desteğimiz sürmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.