Önceki gün dedik ki;
"""Art niyetini aslında her fırsatta ortaya koyan, siyasi güç paylaşımına asla yaklaşmayan, iç siyasette en önemli kozu olan ve prim yapan "Türk askeri ve Türkiye karşıtlığı siyasetini" elden bırakmak istemeyen Rum tarafı bu zirvede aslında hedefine ulaştı, istediğini aldı, bir taşla iki kuş vurdu, hem Türkiye'yi karşısına aldı ve maskara etti, hem de Kıbrıs Türk tarafını görmezden geldi, maskara etti, sallamadı bile…
Zirvede Anastasiadis başrolü oynarken kendileri gibi nicelerini eskiten Kıbrıs sorununun özünde neyin yattığından bihaber TC yetkilileri de sadece yardımcı oyuncu rolündeydiler, Akıncı ise figürandı, kendisi bu yakıştırmayı hiç beğenmese de...
Sn. Akıncı, on günlük fiyasko sürecinde malesef yardımcı kaptan bile değildi…
Kıbrıs Türk ekibindeki "bizimkiler" tayfasına gelince, sadece tayfaydılar, miçoydular, güverte paspascısıydılar…"""
Cumhurbaşkanı Akıncı'nın sözcüsü Sn. Burcu da bugün (dün) diyor ki; "Kıbrıs Rum Yönetimi’nin yıllardır sürdürdüğü en büyük yanlış, Kıbrıs Türk halkını ve onun seçilmiş liderini küçümsemek, eşit görmemek, hatta yok saymak, bu nedenle, her zaman sadece Türkiye’yi muhatap olarak almak istiyorlar, Kıbrıs Türklerinin iç dinamiklerinin görmezden geliniyor… Bu geçmişte de böyleydi, şimdiki Cumhurbaşkanımız Sayın Akıncı’ya karşı da aynı tavrı sergilemektedirler. Sayın Rum Sözcü Hristodulidis’in açıklamasının anlamı budur…”.
Tam elli senedir bu iş böyle geliyor, böyle gidiyor a Burcu efendi, hiç üzülme, yeni anladıysanız iki yazın!
Sen de üzülme, Sn. Cumhurbaşkanı da üzülmesin…
Siyasetin değişmeyen bir kuralı vardır: Kendini saydırırsan sayarlar, sevdirirsen severler, adam yerine koydurursan adam yerine koyarlar, tam tersini yaparsan da tam tersini yaparlar…
Bilmem anlatabildim mi!!!
Sitem edeceksen de Rumları bir tarafa bırak, onları doğrudan muhatap alarak ve Kıbrıs Türkünün haklarını ve iradesini de kendi kafasına göre Rumlara karşı savunmaya kalkarak Rumların seviyesine inen, Rumların şımarıklığının maskarası olan, Rumların kendilerini bir halt hissetmelerini sağlayan (ki AB'ye girerek, arkalarına ABD ve Rusya'yı ve keza İsrail'i de alarak bir halt da oldular) Türkiye'ye bak sen!
Anladın mı Burcu Bey!!!
Anlamadıysan, ben bir daha anlatayım, sen de anla, ustan da anlasın…
Çünkü hem ağlar hem gider moduyla, zırt pırt medyanın çerez tabağını doldurma amaçlı açıklamalarla fazlasıyla sıktınız artık, lafazanlıklarınız bıktırdı, usandırdı!
Kıbrıslı Türklerin Rumlar karşısında şerefini, onurunu, kendi kendini temsil etme hakkını beş paralık ettiğinizi, bizi Rumlara eşit bir toplum olarak kabul ettiremediğinizi de kendi ağzınızla itiraf ediyorsunuz…
Ağzınızdan çıkan her laf dönüp sizi vuruyor, çünkü siyaseti şovmenlikle karıştırıyorsunuz, akıl tutulmasına uğruyorsunuz, çaresizlikten ne yapacağınızı, ne diyeceğinizi şaşırıyorsunuz…
"Rumlar bizi adam yerine koymuyormuş, yok sayıyormuş" lafa bak! Sanki bunu bilmiyoruz da bir de Burcu'dan dinlememiz eksik kaldıydı…
Sen ya da başımıza gelip gidenler bizi adam yerine koydurmayı denedin mi ki de adam yerine koyacaklardı!!!
Niyeti kötü olsa da, kendinden başka kimseye bir faydası olmadıysa da, hiçbir zaman bir barışa inanmadıysa da, hep ayrılık ve gayrılık peşinde koşmuşsa da, hem Türkiye hem de Kıbrıs Türk kamuoyunu yanlış ve kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmiş olsa da, bunu bir tek Denktaş başardı, görüşme masasında kendini adam yerine koydurttu, doğrudan kendi görüştü, Türkiye'nin her işin içine maydanoz olmasına izin vermedi, kendi başına Türkiye'nin haklarını da savundu, sürekli savunma ve saldırı pozisyonları aldı, karşı tarafı zaman zaman zora da soktu, bir anlaşma olacaksa da Kıbrıs Türkü için maksimum çıkarı elde etmeye çalıştı, en azından çalışır gibi göründü, ama neticeyi getirmedi, zaten karşısındakinin tek ayaküstünde bin türlü numara çektiğini gördüğü için getirmek de istemedi…
Rumlar karşısında en fazla hem ağlar hem de gider modunda görüşmecilik yapan, ancak aslında varlıkları ve pozisyonları hiç dikkate alınmayan, hep Türkiye'nin gölgesinde kalan, silikleşen de Sn. Talat, Sn. Akıncı ve tayfaları oldu…
Sayenizde 446 senelik Kıbrıslı Türk kimliğimizden de utanır olduk, sağ olun, var olun bunu başardığınız için!
Yüreğiniz yiyorsa, cesaretiniz varsa, şunu söyleyin:
Türkiye Rumlarla hiçbir platformda ve hiçbir şartta Kıbrıs konusunu görüşmeyecek, koskoca ülkenin prestijini Rumların iç siyaset ve seçim entrikalarına yem etmeyecek, Rumlar ve Yunanlılar bir daha Türkiye'yi köşeye sıkıştırdılar diye iç siyasette kullanabilecekleri koz elde edemeyecek…
Türkiye'nin Garantör ülke olması Kıbrıs Türkü adına her şeye maydanoz olması hakkını Türkiye'ye vermez…
Tüm görüşmeler doğrudan Kıbrıslı Türkler ve Rumlar arasında yapılacak, Rumlara karşı belirlenecek politikalar da kapalı kapılar ardında Türkiye ile Kıbrıslı Türkler arasında istişare ile belirlenecek, Türkiye'nin söylemek istediklerini de Kıbrıslı Türkler söyleyecek...
Türkiye Rum tarafına "muhatabın değilim, muhatabın Kıbrıslı Türklerdir, benimle değil Kıbrıslı Türklerle anlaşacaksın, git ne halin varsa onlarla gör…" diyecek.
Türkiye Rumlarla her türlü ekonomik ilişkiyi, sportif ilişkiyi, siyasi ilişkiyi de hemen kesecek, gündüz kavga gece hırsızlığa beraber çıkma politikasından derhal vazgeçecek.
Rumların şımarıklığının ve ayak sürüme tarzının devam etmesi halinde de karşılıklı ilişkiler hepten kesilecek, görüşmeler dolaylı olarak BM aracılığıyla yürütülecek, birkaç aylık bir takvimlendirme ile sonuca gidilmesi istenecek, sonuç gelirse ne ala, gelmezse herkes kendi yoluna…
50 senede zaten görüşülmedik, konuşulmadık bir halt kalmadı, niyet varsa olur, yoksa olmaz.
Türk tarafının bir anlaşmaya niyeti var, bu konuda samimi de, ancak bu demek değildir ki Rum Kıbrıs Türkünün iradesini ve varlığını hiçe sayacak, biz temsil edenler buna göz yumacak, başımızdaki görüşmeci ve sözcüsü de bunu teyit edecek!
Hadi ordan!
Sizin işiniz Cumhurbaşkanı ve meşhur ekibi olarak karşınızdakine Kıbrıs Türkünün varlığını kabul ettirmek, saydırmak, saygı gösterilmesini sağlamak, haklarını kabul ettirmektir, hem de herkese karşı…
Gerekirse bunun için Türkiye'nin de bugüne kadar olan yanlışlarını yüzüne vuracaksınız, herkes haddini bilecek, zaten o yanlışlar yüzünden Rum bu kadar şımardı ve artık Türkiye'yi istediği gibi teline sarar, tehdit eder, geleceğine takoz koyar hale geldi.
Beceremiyorsanız, timsah gözyaşlarına hiç gerek ve ihtiyaç yok, ya diplomasi ve uluslararası politikanın incelikleri nedir, bir halkın hakkı nasıl savunulur öğrenin, ya da çekin gidin…
Ahlarınıza vahlarınıza ihtiyacımız yok!
Artık bu rezillikler sürecine de daha fazla tahammülümüz hiç yok!
Şunu da aklınıza iyice sokun: Birey olarak geleceğimizi, çocuklarımızın geleceğini, halkımızın geleceğini, onurunu, şerefini bilerek ya da bilmeyerek beş paralık edenlere karşı da, kim olurlarsa olsunlar, zerre kadar saygımız olmayacaktır…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.