Son yıllarda dünya çapında etkileri görülmeye devam eden iklim krizinin en çok etkilediği bölgelerden Yunanistan'da bu sebeple hem sık sık olağandışı iklim olayları meydana geliyor hem de yükselen deniz suyu seviyesi nedeniyle bazı sahillerin yok olma tehlikesi bulunuyor. Son yıllarda ülkede sık sık rastlanan orman yangınları, sel felaketleri, uzun süren çöl sıcakları iklim krizinin olumsuz sonuçları olarak değerlendiriliyor. Uzmanlara göre, bu sene son yılların en sıcak ve kurak haziran ayını yaşayan Yunanistan, deniz suyu seviyesindeki değişim nedeniyle sahillerin gerilemesi, yarımadaların adaya dönüşmesi, bazı adaların sular altında kalması gibi coğrafi değişimlerle karşı karşıya olabilir.
Atina Ulusal Gözlemevi Başkanı Konstandinos Laguvardos, AA muhabirine, iklim krizinin yarattığı genel olumsuz etkileri değerlendirdi. Güney Kaliforniya Üniversitesi'nden doğal afetler uzmanı Prof. Dr. Kostas Sinolakis de iklim krizinin deniz ve sahiller üzerindeki etkilerini anlattı. Laguvardos, Yunanistan'da son yılların en kurak haziran ayının yaşandığı bu yıl, başta doğu ve güney bölgeler olmak üzere ülke genelinde sadece haziranda değil, kıştan bu yana kuraklıkta artış gözlemlendiğini aktardı. Bu nedenle özellikle adalarda su sıkıntısının baş gösterdiğini aktaran Laguvardos, turizm nedeniyle su kullanımının artmasının da buradaki sorunu derinleştirdiğine dikkat çekti.
Konstandinos Laguvardos, iklim krizinin tüm dünyayı etkilediğinin altını çizerek dünya genelinde sıcaklıkların özellikle son 30 yılda hızla arttığını belirtti. Bu sıcaklık artışının doğal bir artış olmadığının altını çizen Laguvardos, bunun temel sebebinin sera gazı salımının artması olduğunu kaydetti. Laguvardos, karbondioksit salımı arttıkça iklim krizinin de büyüyeceğini, Kuzey ve Güney kutuplarındaki buzulların eriyeceğini, deniz suyu seviyelerinin yükseleceğini, olağan dışı hava olaylarının daha sık görüleceğini vurguladı. İklim krizinin artan sıcaklık ve kuraklık nedeniyle en fazla etkilediği alanlardan birinin de tarım olduğunun altını çizen Laguvardos; buğday ve zeytin gibi tarım ürünlerinin yetiştirilmesinde zorluklarla karşılaşılacağını aktardı. Atina Ulusal Gözlemevi Başkanı Laguvardos, karbondioksit salımının yüksek olduğu şehirlerde asfalt ve binaların sıcağı daha uzun süre tutması nedeniyle şehirlerdeki sıcaklıkların yüksek olduğuna ve gece sıcaklıklarının bu nedenle düşemediğine işaret etti.
Atina Ulusal Gözlemevi Başkanı Laguvardos, "Bunun gelecek nesilleri de etkileyen önemli bir sorun olduğunun farkına varmalıyız. En azından sıcaklık artışını frenleyebilmek adına bir an evvel önlem almalıyız çünkü iklim krizi bizden daha hızlı hareket ediyor" diye konuştu. Enerji kullanımının sınırlandırılmasının karbondioksit salımını azaltmak için önemli olduğunu vurgulayan Laguvardos, vatandaşların da hükümetlere yenilenebilir enerji kullanımı için baskı yapmasını önerdi.
Güney Kaliforniya Üniversitesi'nden doğal afetler uzmanı Prof. Dr. Kostas Sinolakis de yaklaşık 30 yıldır dünyanın gündeminde olan iklim değişikliğinin aslında daha önceleri de hep var olduğunu ancak değişimin daha yavaş işlediğini kaydetti. Son yıllarda sıcaklıklarda gözlemlenen değişimin sürat kazandığını ifade eden Sinolakis, buna bağlı olarak olağan dışı iklim olaylarının da son 25 yılda daha sık yaşandığına işaret etti. Kostas Sinolakis, ilk ölçümlerin 1950'lerde yapıldığını ve1970'lerden bu yana karbondioksit salımında sürekli artış gözlemlendiğini belirterek bu artışın sonuçlarının 1990'lara kadar tam olarak kavranamadığına işaret etti. İlk başlarda bu hava olaylarını iklim krizi ile ilişkilendirmenin uzmanlar için zor olduğunu zira bu olayların 100 yıl önce de yaşandığını belirten Sinolakis, son 5 yıldır bu hava olaylarının hiç olmadığı kadar sık yaşanmasının iklim kriziyle net bir şekilde bağdaştırılmasına neden olduğunu ifade etti.
Sinolakis, Yunanistan’da da bu bağlamda, son 3 yılda 'yüzyılın sel felaketi' olarak nitelendirilebilecek iki büyük sel yaşanmasına, büyük orman yangınlarının genellikle temmuz ve sonrasında yaşanmasına rağmen son yıllarda haziranda üç büyük orman yangını görülmesine ve uzun süreli çöl sıcaklıklarının eskiden olduğu gibi temmuzda değil haziranda başlamasına dikkati çekerek bunları iklim krizinin net sonuçları arasında sıraladı. Bu durumun eskiye dönmesinin çok zor olduğunu belirten Sinolakis, iklim krizinin geleceğine ilişkin öngörülerini şöyle ifade etti: "İnsanlık olarak karbondioksit salımını azaltmayı başarabilirsek ve Paris Anlaşması'nın öngördüğü gibi 1950’de dünya sıcaklık ortalamasında sadece 1,5 derecelik bir değişimi başarabilirsek çok kötü senaryolardan kaçınabiliriz ancak şimdi gördüğümüz büyük seller, yangınlar, deniz suyu seviyesinin yükselmesi ortadan kalkmayacak. Her şeyi doğru yapar gaz salımını azaltabilirsek belki 22'inci yüzyılda iklim krizi öncesi şartlara dönebiliriz." Sinolakis, iklim krizi öncesinde 'yüzyılda bir' yaşanan deniz kaynaklı olağan dışı iklim olaylarının 2100'lü yıllarda en az 'yılda bir' yaşanmaya başlayacağı tahminini dile getirdi.
İklim krizinin denizlerdeki etkisi üzerine özel çalışmaları olan Sinolakis, iklim krizinin denizlerdeki en büyük etkilerinden birinin de deniz suyunun yükselmesi olacağını vurguladı. Doğal afetler uzmanı Sinolakis, deniz suyu seviyesinin sığ kesimlerde yükselmesi halinde denizin karaya gireceği alanın derin sulardakine göre daha çok olacağını belirterek "Yüzmeyi daha çok sevdiğimiz sığ ve ince kumlu plajlarda deniz suyu seviyesinin yarım metre yükselmesi halinde plaj genişliğinden 50 metre kaybedilecek" dedi. Akdeniz'deki çoğu plajın 50 metrenin altında genişliğe sahip olduğuna dikkati çeken Sinolakis, 2050'ye kadar birçok sahilin büyük oranda sular altına kalacağını ifade etti.
Kostas Sinolakis, kıyı erozyonunun da bir başka önemli sorun olduğuna işaret ederek "Ne kadar çok şiddetli ve daha uzun günler süren sağanak yağışlarımız olursa bu denizlerin karalara doğru daha çok ilerleyeceği ve daha çok kıyı erozyonu yaşanacağı anlamına gelir. Sahillerimiz hem denizlerdeki su seviyesinin yükselmesi hem de kıyı erozyonu nedeniyle sular altında kalacak" diye konuştu. Bu değişimlere karşı projeler geliştirilmesi gerektiğini vurgulayan Sinolakis, "Sahil kıyısındaki şehirleri denizden korumak için şehrin kıyısına kayalarla sağlamlaştırılmış duvarlar inşa edebiliriz. Deniz kıyısına inşa edilmiş evlerin de taşınması gerekecek çünkü bir noktada bu evler dalgalara teslim olacak. Amerika'da ve Türkiye'de uygulanan, denizin derinliklerinden kumun alınarak sahile takviye edilmesi gibi başka çözümler de var" dedi. Sinolakis, sahillere kum takviyesi yapılmasının iklim krizinin ilk evrelerinde işe yaradığını ancak su seviyesi yükseldikçe bunun zorlaştığını kaydetti. Yerleşim birimleri ve hatta sahillere yakın fabrikalar için ciddi önlemler alınması gerektiğini belirten Sinolakis, "Örneğin İstanbul. Deniz seviyesi yükselirse ne yapacağız? İstanbul'daki tüm sahil kesimi yükseltilmeli ki denize yakın olan yol ve diğer ne varsa korunabilsin" ifadelerini kullandı.
Kostas Sinolakis, tüm bu önlemlerin çok yüksek maliyetleri olduğuna dikkati çekerek her metrekare sahil alanının Yunanistan'a yaklaşık günde 10 avro gelir sağladığını belirtti. Avrupa Birliği'nin (AB) araştırmalarına göre Akdeniz'de 1990'dan 2022'ye kadar yaklaşık 780 kilometrekarelik sahil alanının kaybolduğunu aktaran Sinolakis, bunun yaklaşık 250 kilometrekaresinin Yunanistan'a, 150 kilometrekaresinin ise Türkiye'ye ait olduğunu ifade etti.
İklim krizinin bir başka sonucunun ise göllerdeki su seviyesinin düşmesi olduğunu belirten Sinolakis, bunun nedenini ise yağışlardaki azalmaya ve yükselen hava sıcaklıklarıyla artan buharlaşma miktarı olarak açıkladı. Kostas Sinolakis, sıcaklıktaki her bir derecelik artışın göllerdeki buharlaşmayı yüzde 7 artırdığını aktardı. AB araştırmalarına göre, Akdeniz'in dünyanın geri kalanından yüzden 20 daha hızlı ısındığını kaydeden Sinolakis, buna neden olarak ise Akdeniz'in küçük ve kapalı bir deniz olması ve okyanusların aksine çok fazla derinliğe sahip olmamasını gösterdi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.