Akıncı mı? Tatar mı?
Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili 2’nci tur start aldı, hatta geri sayım düğmesine de bastık. Bizler seçimi hangi aday kazanacak yorum ve hesapları yaparken, Cevizi kırıp özüne inemeyen ve hepsini kabuk zanneden, Türkiye’deki bazı zatı muhteremler,sosyal medyada, televizyon ile Youtubekanallarında, gazel han olup hariçten gazel okumayı sürdürüyor.
Kıbrıs’ı aralarında birkez bile görmeyen, hatta Kıbrıslı Türkün karakterini bilmeyen, bu zatı muhteremler, Beslemelernotasından başlayıp, Rumcu, Vatan haini bam teline dokunduktan sonra kan döktük türküsü ile alkış toplamaya çalışıyor.
Kar tanelerini örnek alarak, bir birine zarar vermeden yol almasını beceremeyen ve dolu olup kırıp döken bu kâğıttan kaplancıklar, ağızlarını açınca, lağım kokusundan bizleri bunaltıyor. Youtube, TV kanalları ve sosyal medyada ahkâm kesmeye çalışan, Abdurahman Uzun, yüzüne bakınca mafya bozuntusu görüntüsü yansıtan, Yılmaz Ecevit Kılıç gibiler,benim ülkemin Cumhurbaşkanına, gelir makamında kafana sıkarım deme cüretinde bulunuyor. Milletvekilliğinin yanısıra büyük gazetelerde kalem oynatan Şamil Tayyar gibi çok bilirim sanıp da, hiçbirşey bilmeyenler sınıfından mezun, Mehmet Metiner gibi eski bir vekil, öğrenme ve algılanma yeteneği olmadığı için bizim çocukluk yıllarımızda, Mücahit olarak mazgallarda Rum’a karşı savaştığımızı öğrenemediler. Rumluğumuzu geçtik Vatan hainleri olarak bizleri ilan etme cüretinde bulundular. Din ile inancın, Allah ile kul arasında olduğunu bile bilmeyen, Şamil Tayyar ve Mehmet Metiner gibiler, din derslerimizin ilkokullarda verilmeye başladığını bilmediklerinden, işi neredeyse bizi dinsiz ilan etme noktasına taşıdılar.
Vatan Haini ve Rumcu olarak ilan ettikleri bizler, Lise yıllarımızda girdiğimiz Mücahit ordusunda, süngüyü takınca bizden büyük olan Piyade Tüfeği ve Tomson silahı ile içli dışlı sarımsak başlı olduğumuzu, göremediler. Mevzide beklerken, Rum’un, Türkiye’yi ima ederek ‘Bekledim de Gelmedin’ şarkısını, çalarken, bizlerin sinir ve öfkeden kıtır kıtır boğulduğumuzu, yetenek düşmanı olmaları nedeniyle fark edemediler.Kıbrıs’a gelerek bizlere eğitim ile lojistik destek veren Türkiyeli subayların, dağda traş olamadıkları için, sakallarının büyüdüğünü, Gönyeli’ye saldıran Rumları püskürterek, kovalarken, Rumların kaçın da ‘Karasakal’lar geliyor demesini bilmedikleri için kötü olarak nitelendirdiler. Aslında bir kahramanlık destanı yansıtan bu kelimeyi kötü sanıp, bunun ile bizleri aşağılamaya çalıştılar.
Besleme ve Asalak olarak ilan etmeye çalıştıkları bizlerin, bir zamanlar oltamız ve misinamız ile balığımızı kendimizin tuttuğunu, tuttuğumuz balık küçükte olsa, afiyet ile keyif alarak yediğimizi bilemediler. Türkiye’den gelenlere toprak, ev verilirken, hayatını mevzilerde geçiren bizlere içmemiz için ‘Soğuk su ikram edilmesine karşın ‘Gıkımızın’ çıkmadığını da görmek istemediler. Özal döneminde sanırım 1986 – 87 yıllarıydı size orta ölçekli sanayi gerekmez denilerek hazırlanan ‘Paket ‘ sonrasında, Yükselme döneminden, gerileme dönemine geçirildik. Sanayi Holding’in fabrikalarını OUT olurken, ekonomi İn oldu. Ancak neremize in olduğunu yılan yiyen hekim bile bugüne kadar bulamadı. O tarihten sonra ne oltamız nede misinamız kaldı. Balığı kamış ile tutmak zorunda kaldık.
Kıbrıs Türk Halkına yukarıdan bakıp, kendini Kanuni Sultan Süleyman gibi gören Halil İbrahim Akça gibiler, buralara elçi olarak gönderildi. O elçilerin yaptıkları, Kıbrıs Türkü’nün, Türkiye’ye bakış açısını değiştirdi. Ancak Türkiye Dışişleri bunu fark etmiş olacak ki, uzun süre buralarda görev yapan Ali Murat Başçeri gibi diyalog yönü güçlü bir elçiyi, yine halkın sorunları ile yakından ilgilenen Hayrettin bey gibi bürokratları görevlendirerek, halk ile diyalogun yeninden gelişmesini sağladı.
Türkiye’nin bizim dayanağımız. Türkiye halkının bizim kardeşlerimiz olduğunu bazı efendiler farkında değil. Kız aldık kız verdik. Akraba olduk. Hariçten gazel okuyarak bizleri ötekileştirmeye çalışanlar bunu göremedi. Et ve tırnak ayrılmaz. Ayırmaya kalkarsanız büyük acı verir. Sadece bizim istediğimiz, evimizde rahat bırakılmamızdır. Ağız tadı ile bir seçim keyfi yaşamak istememizdir. Yarışa giren iki adayın vura vura davul edilmemesidir. Be kardeşim, ağzını kapatmak ve kan döktük edebiyatından vazgeçmek bu kadar zor mu?
Neyse Evkafın su meselesine dönersek, Pazar günü çetin bir yarış var. İpi Tatar mı? Yoksa Akıncı mı göğüsleyecek hesapları yapılmaya başladı. Ben teraziye baktığım zaman her iki adayın terazideki ibresinin bugün itibarı ile eşit olduğunu görüyorum.
Ancak, CTP sanıldığı gibi Akıncıya destek verdi.Bu destek sonrasında Akıncı %51 bandına komşu oldu. Tatar’a kızgın ve öfkeli HP, seçmenini serbest bırakacak deniyor.Oradanda biraz oy Akıncıya kayarsa, buda ekmek kadayıfının üzerindeki dondurma gibi olur. O zaman Akıncı, Edip Akbayram’ın Değmen benim gamlı yaslı gönlüme türküsünü, Pazar gecesi, viskisin yudumlayarak içer derim.
Ancak CTP’nin bazı eskileride Akıncı’ya uzak gibi durabilir. Bu grup gidip Akıncı’ya oy vermeyebilir ama, Tatar’a da gidip oy vermez ve sandığa gitmez diye düşünüyorum. Buda sanırım %51 komşuluğunu zora sokar kanaatindeyim. Dağınık bir görüntü yansıtan ve bu görüntüsü, Serdar Denktaş’ı bile üzen DP, muhtemel bir UBP-DP-YDP koalisyonu için az bir miktar kalan oylarının bir kısmını Tatar’a kaydırırsa,Tatar’ın oylarında biraz yükselme görülür. Keza oylarının altına kaydırak konan YDP, Tatar dedi.Ancak bu evet şartlı bir evet oldu. Federasyon görüşmeyeceksin. Görüşme heyetinde bir temsilcimiz olacak diyen YDP, Tatar’a bunu halk önünde de açıkla diyor. Türkiye dışarıda ayrı bir devlet derken, masada veya resmi görüşmelerde ‘Federasyon’ diyor. Peki Tatar, Türkiye’nin resmi açıklaması dışına nasıl çıkacak? Ve çıkarsa, görüşmelere kattığı YDP’li kişi bu açıklamanın sonrasında ne der? Buda çok bilinmeyenli bir denklemdir sanırım.
Birde yarışa dahil olacak sendikaları da hesap etmemiz gerekecek. Örneğin Sendikal Platformun içerisinde yer alan KTAMS, KTÖS, KTOEÖS, Türk-Sen, buna bağlı olan El-Sen gibi sendikalar, çıkıp Akıncı derse, sanırım eskisi gibi olmasa da bukez %55-%45 gibi bir rakam ortaya çıkabilir mi? O da çok bilinmeyenli denklemin başka bir problemi.
Haaa, avcı ne kadar, tuzak ve hile bilirse, ayı da onca yol bilir. Kurulan birliktelikler, bu yollar vasıtası ile bertaraf edilirse bak ona bir şey diyemem. Akıncı mı? Tatar mı? Diye sorarsanız, sayıların oluşturduğu matematik ortadave Eroğlu- Akıncı seçimine bir göz atın derim.
GÜNÜN FOTOĞRAFLARI
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.