Akşam 90 bin TC kökenli KKTC vatandaşının federal cumhuriyete yurttaş olabileceğini söyleyen Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı Nikos Anastasiadis, sabah bunu 40 binle sınırladı.
Bunun kuvvetle muhtemel Kuzey Kıbrıs’ta özelikle UBP-DP azınlık hükümetinin vatandaşlık konusunda devam eden yasal dayanaktan yoksun tutarsız ve keyfi politikaları sonucu Kuzey’de nüfus dengesi ile oynama kaygısından kaynaklanan bir karşı adım olduğu da çok açıktır.
Bütün bunlar yaşanırken tabi ki doğal olarak Kuzey’de kafalar bir kez daha karıştı.
Oysa KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı KKTC vatandaşı olan herkesin aynı zamanda federal yapının da vatandaşı olacağını bir çok kez ifade ettiğini biliyoruz.
Ve/fakat belli ki Sayın Anastasiadis 90 bin mutabakatına gelen tepkiler üzerine ya ağız değiştirdi, ya da 90 bin rakamı yanlış olup gerçekten varılan uzlaşıyı, yani 40 bini açıkladı.
Bunu şu an anlamak pek mümkün görünmese de bu açıklamanın akabinde Sayın Akıncı’dan gelecek açıklamayı ya da düzeltmeyi beklemeye başladım.
Acaba kim yanlış biliyor? Kim yanlış söylüyordu noktasına odaklandım.
Çok geçmeden Cumhurbaşkanı Akıncı’dan bu konu ile ilgili açıklama geldi.
Sayın Akıncı açıklamasında ülkede çalışma izni ile bulunan hiç bir TC vatandaşının gemilere konup geri gönderilmeyeceğini söyledi.
Bunun güvencesini verdi.
Lakin buna rağmen bu açıklama Kuzey’de bir rahatlamayı beraberinde getirmedi.
Zira Rum lider Anastasiadis kesin ifadelerle rakamlar üzerinden konuşuyordu.
Fakat Türk lider önceden tasarlandığı üzere müzakerelere dair kesin uzlaşı sağlanmayan konularda prensip olarak kaçındığı bilgi paylaşımını göz önünde tutarak doyurucu bilgi veremedi.
Ya da bu prensibe etik olarak uymayı seçti.
Bu tabi ki bir yerde Anastasiadis’in içe dönük seçim kaygısı ile hareket ettiği bir politikanın uzantısıdır.
Ancak her ne olursa olsun, taraflar arasında görüşülen konuların prensip gereği bütün konularda mutabık kalınmadığı sürece açıklanmasında sakınca görülmesi konusunda antlaşmaya varan tarafların bir tarafı sürekli bunu ihlal ediyorsa orada o masada ciddi bir çelişki vardır diye düşünüyorum.
Zira Kıbrıs Türk liderliği sürekli Güney’den gelen bu ve benzeri konularda yapılan açıklamalarla zorda kalıyor.
Ve kendi halkını ikna etmek durumunda bırakılıyor.
Sayın Akıncı gibi tek hedefi Kıbrıs sorununu çözmek olan bir insana rağmen muhatabı tarafından takınılan bu tavır çok da samimi değil.
Elbette müzakerelerin seyri ve gelinen aşamasını her iki tarafın halkları olarak liderlerimizden dinlemek isteriz.
Yani bu noktada doğal olarak benim itibar ettiğim kendi liderimdir, Sayın Akıncı’dır.
Ancak aynı konu üzerinde taraflardan farklı yorumlar gelince işin şekli de haliyle değişiyor.
Acaba(lar) ortaya çıkıyor ki bunu hiç sevmiyorum.
Masada görüşülen “a” ise ve varılan uzlaşı “a “ üzerinden sağlanmışsa ben de bir yurttaş olarak bunu “a” diye bilmek anlamak istiyorum.
Bunun yanına bir de “b” katılırsa ve benim anlamaya çalıştığım konu (a) iken “ab” oluyorsa işte o zaman ister istemez tereddütte kapılıyorum.
Bunu sık sık yaşar olduk maalesef süreç içerisinde.
Görüşülen bir başlıkta varılan bir uzlaşının liderler tarafından farklı yorumlanması aslında masanın anlaşılır olmaktan yoksun olduğunu da ortaya çıkartıyor.
Ben de kendi adıma bunu bir türlü anlayamıyorum.
Anlamakta zorlanıyorum.
Zira burada yapılmak istenen iki şirketi ortak yapmak değildir.
İki şirketi ortak yaparsınız, eğer birlikte kazanıyorlarsa sorun yok demektir.
Ha ikisinden biri kazanıyor ,biri kaybediyorsa sorun var demektir.
Her ikisi de kaybediyorsa yine sorun var demektir.
Dolayısı ile işler iyi giderse ortaklık yürür, kötü giderse ortaklık biter herkes de yoluna gider.
Ama devlet kurmak öyle mi?
Değil..
Burada halkların hayatına olumlu ya da olumsuz yansıyacak unsurlar söz konusudur.
Telafisi nesiller boyu yapılamayacak nitelikte unsurlar.
Bu sürecin sonunda halklara olumlu yansımanın yanında olumsuz yansımanın riskleri de var elbette.
Zaten yapılan müzakerelerde bu riskleri karşılıklı olarak en aza indirgemek için masa başında görüşülüyor.
Nihayetinde bu sürecin sonunda eğer her şey yolunda giderse ortak bir devlet kurulacak.
Müşterek bir coğrafya yaratılacak.
Ortak bir yaşama merhaba denilecek.
Dolayısı ile bütün bunları inşa edebilmek için öncelikle karşılıklı samimiyete ihtiyaç vardır.
Karşılklı güven önemlidir zira..
Bütün yaşananlara rağmen yani müzakere masasında ki pozitif seyire ve havaya rağmen daha yolun başında konu anlaşılır olmaktan çıkıyorsa, bu işte yanlış giden bir şeyler olduğunu söylemek mümkündür..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.