Bir gün gecikmeyle gerçekleştirdiği partisinin grup toplantısında konuşan İyi Parti lideri Meral Akşener, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macran'a tepki gösterdi. "Nefretten beslenen siyasetçilerin, Dünya’ya verdikleri zararı, tüm Dünya milletleriyle beraber, biz de yaşıyoruz" diyen Akşener, "Bunun son örneği Fransa… Kendi iktidarını kurtarmak için, Peygamberimize hakaret etmeyi, Müslümanlara hakaret etmeyi mubah gören, Emmanuel Macron’u, ve onun temsil ettiği bu barbar zihniyeti kınıyorum" ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Macron'a akrşı aldığı tutumu da eleştiren İyi Parti lideri Akşener, "Türkiye’nin karakteri, bize saygısızlık yapana hakaret etmek değil, bize saygısızlık yapanı pişman etmektir. Ama bu, lafla olmaz. Ağız dalaşına girmek, güçsüzlerin, acizlerin başvurduğu bir yoldur. Güçlü olan, ağız dalaşına girmez. Güçlü olan, “Ey Fransa, Ey Amerika, Ey İsrail” deyip, perde arkasında al gülüm, ver gülüm yapmaz. Güçlü olan, vatandaşını boykota çağırıp, kendi işini milletine yıkmaz. Güçlü olan, gerekeni yapar. Ama güçlü olmak için, akıllı bir dış politika yürütmek gerekir" ifadelerini kullandı.
"Kınamakla kalmayıp, ülkemizi güçlü, vatandaşımızı müreffeh kılmalıyız ki; Macron gibiler böyle densizlikleri yapmadan önce 40 kere düşünsünler!" diyen Akşener, Erdoğan'a, "Takındığın bu tavırla, Macron’u pişman etmedin, bilakis Macron’a destek çıktın. Türk dış politikasını, egona meze yapmaktan artık vazgeç. Yabancı ülkelerin ergen tavırlı liderlerine, hak ettikleri cevabı, aynı ergen tavırla değil, devlet adamlığıyla ver" diye seslendi.
Akşener'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
İnançlar kadar, inanç hürriyeti kadar, inançlara saygı da kıymetlidir. Çünkü dünya saygıyla güzelleşir. Hele o saygının muhatabı, Rabbimizin elçileriyse, bu çok daha kıymetlidir. Maalesef bugün, bütün dünyada, gerçek gündem ile muktedirlerin gerçeklikleri arasında, büyük bir makas var. Hangi ülkede işler kötüye gitse, hemen bir günah keçisi bulunup, her şey ona yükleniyor. İslam düşmanlığı da, yabancı düşmanlığı da, bunun en yaygın örneklerinden. Saygısız ve düşmanca bir dil ile söylenen yalanlar, vatandaşları oyalamanın en popüler yolu. Biz bunu, ülkemizden de iyi biliyoruz, Batı’dan da iyi biliyoruz. Milli çıkarlardan önce, kendi şahsi çıkarları üzerinden siyaset yapanları, ülkemizde de görüyoruz, Batı’da da görüyoruz. Nefretten beslenen siyasetçilerin, Dünya’ya verdikleri zararı, tüm Dünya milletleriyle beraber, biz de yaşıyoruz.
"Macron’u ve onun temsil ettiği bu barbar zihniyeti kınıyorum"
Bunun son örneği Fransa… Kendi iktidarını kurtarmak için, Peygamberimize hakaret etmeyi, Müslümanlara hakaret etmeyi mübah gören, Emmanuel Macron’u, ve onun temsil ettiği bu barbar zihniyeti kınıyorum. Ne var ki, bizim kınamak ve kınanmaktan öte dertlerimiz var. Dünya da yansa, vatandaşımızın derdini öncelemek zorundayız. Kınamakla kalmayıp, ülkemizi güçlü, vatandaşımızı müreffeh kılmalıyız ki; Macron gibiler böyle densizlikleri yapmadan önce 40 kere düşünsünler!
"Güçlü olan vatandaşını boykota çağırıp, kendi işini millete yıkmaz"
Türkiye’nin karakteri, bize saygısızlık yapana hakaret etmek değil, bize saygısızlık yapanı pişman etmektir. Ama bu, lafla olmaz. Ağız dalaşına girmek, güçsüzlerin, acizlerin başvurduğu bir yoldur.Güçlü olan, ağız dalaşına girmez. Güçlü olan, “Ey Fransa, Ey Amerika, Ey İsrail” deyip, perde arkasında al gülüm, ver gülüm yapmaz. Güçlü olan, vatandaşını boykota çağırıp, kendi işini milletine yıkmaz. Güçlü olan, gerekeni yapar. Ama güçlü olmak için, akıllı bir dış politika yürütmek gerekir. Güçlü olmak için, üreten, sağlam bir ekonomiye sahip olmak gerekir. Güçlü olmak için, memlekette demokrasiyi, hukuku ve adaleti hakim kılmak gerekir. Hakarete karşı, daha büyük bir hakaretle cevap verirseniz, Macron’un Fransız kamuoyundaki gücünü artırırsınız. O nedenle Sayın Erdoğan’a sesleniyorum; Takındığın bu tavırla, Macron’u pişman etmedin, bilakis Macron’a destek çıktın. Türk dış politikasını, egona meze yapmaktan artık vazgeç. Yabancı ülkelerin ergen tavırlı liderlerine, hak ettikleri cevabı, aynı ergen tavırla değil, devlet adamlığıyla ver. Bulunduğun makama yakışan da, ülkenin menfaatine olan da budur.
"Vatandaşa 30 yıl sonrasının hayallerini pazarlıyor"
Aziz milletim, değerli milletvekilleri; Hayatın her alanında, akılla hareket etmek zorundayız. Aklın olmadığı yerde, işler mutlaka sarpa sarar. Ülke yönetimindeyse, akıl vazgeçilmezdir. Yaşadığımız zorluklar karşısında, aklımızı kullanamazsak, düze çıkmamız mümkün olmaz. Ülkemizin ve milletimizin geleceğini etkileyecek, bir bütçe dönemine daha girdik. İşte o sözünü ettiğim akla, bugünlerde çok daha fazla ihtiyacımız var. Ne var ki, iktidarın hazırladığı bütçede akıl var mı, işte orası koca bir muamma… Şöyle özetleyeyim: 2021 bütçesi, iktidarın 2023 hedeflerini, 2053’e erteliyor. Yani bugünün sorunlarını gidermiyor, dertli vatandaşımıza, 30 yıl sonrasının hayallerini pazarlıyor. 2021 yılı bütçesinin ve üzerine oturduğu Yeni Ekonomi Programı’nın, bir vizyonu olmadığı gibi, ülkemiz için çizdiği bir yön de yok.
"Bu bütçe, Türkiye’nin fakirleştiğinin itiraf belgesidir"
Ana hatlarından anlıyoruz ki; Bu bütçe, Türkiye’nin fakirleştiğinin itiraf belgesidir. Bu bütçe, Türkiye’nin, aynı 1990’lı yıllarda olduğu gibi, yeniden “bütçe açığı – borçlanma - faiz sarmalına” girdiğini söylüyor. Bu bütçede, kişi başı milli gelir, 14 yıl öncesine dönüyor. Bu bütçede, yatırımların oranı 2002’nin bile altına düşüyor. Yani bu bütçe, milletin derdini çözecek bir hizmet bütçesi değil, bir çaresizlik bütçesidir.
"Siftahsız dükkân kapatan esnaftan, yüzde 20 stopaj alan devlet, kurumların, kâr ettikleri zaman ödedikleri vergide indirime gidiyor"
Geçen hafta, plan bütçe komisyonunda görüşülen torba yasada, millet vicdanını incitecek bazı maddeler kabul edildi. Bunlardan birinde, tahvil, döviz, faiz ve borsa gelirlerine sağlanan, düşük vergi oranı, 10 yıl daha uzatıldı. Yani; Yeni vergiler ve vergi zamları, geçinemeyen vatandaşın sırtına yüklenirken, paradan para kazananlar için, düşük vergi uygulamasına “devam” denildi. Bu da yetmiyormuş gibi, aynı torba yasada, Cumhurbaşkanı’na, kurumlar vergisi oranını, yüzde 20’den, yüzde 15’e indirme yetkisi veriliyor. Düşünün; siftahsız dükkân kapatan esnaftan, yüzde 20 stopaj alan devlet, kurumların, kâr ettikleri zaman ödedikleri vergide indirime gidiyor. Böyle insafsızlık, böyle vicdansızlık olur mu? Ülkeyi yönetenler, milletini önemsemeyince, Milletini düşünmeyince maalesef oluyor…
"Yoklukla boğuşan vatandaşına bakınca, senin keyif çayı içesin geliyor mu Sayın Erdoğan?"
Nitekim Sayın Erdoğan, geçtiğimiz hafta sonu Malatya’ya gitti ve ülkemizin gerçeğiyle yüz yüze geldi… Bir vatandaşımız, “Eve ekmek götüremiyoruz.” deyince, durumu “abartılı bulup”, dertli vatandaşa “Al sen keyif çayı iç.” dedi. İşte size vatandaşına yabancılaşmış bir iktidarın, ve onun başındaki insanın geldiği son durum. Gerçekten ibretlik… Yazıklar olsun! Dolar 8 lirayı geçmiş, Euro 10 liraya yürüyor. Bu tabloya bakınca, senin keyif çayı içesin geliyor mu Sayın Erdoğan? Gençlerin yaklaşık üçte biri işsiz, üçte ikisi memleketten umudu kesmiş. Onların yüzüne bakınca, senin keyif çayı içesin geliyor mu Sayın Erdoğan? Açlık sınırı asgari ücreti geçmiş. Yoklukla boğuşan vatandaşına bakınca, senin keyif çayı içesin geliyor mu Sayın Erdoğan? Benim gelmiyor. Bu cefakar milletin de gelmiyor Sayın Erdoğan.
500 milyon liralık vergi borcunu, tek kalemde sıfırladı. Yandaş müteahhitini, milletinden daha çok düşünen bir anlayış, bizi elbette anlayamaz. Türkiye’nin zenginliğinden biraz da, alın teriyle, namusuyla çalışan, işçi kardeşim, emekli kardeşim, memurlarımız, işsiz gençlerimiz faydalansa olmaz mı? Elbette olur.Çok da güzel olur. Ama bunlar Sayın Erdoğan’ın siyaset anlayışıyla olmaz.
"Hayvancılığın ve süt üreticilerinin halinin, perişan olduğunu gördük"
Türkiye, tarım ve gıdada kendi kendine yetebilen ender ülkelerdendi. Ama maalesef son 15 yıldır uygulanan politikalarla, bu gerçek de artık hayal oldu. Kendi üreticisini görmezden gelip, el alemin çiftçisini, besicisini zengin eden Ak Parti hükümetleri, sonunda buğday ambarı Anadolu’yu buğday ithal eder hale getirdi. Biliyorsunuz, geçtiğimiz hafta Kayseri ve Bolu’daydık. Et ve süt üreticilerine bir dokunduk, bin ah işittik. Kurban Bayramı’nda dağıtılan etle, bir sonraki bayrama kadar, idare etmek zorunda olan aileler gördük. Bitişiğindeki tarım alanına, TOKİ göz koyduğu için, bu yıl ekim yapmayacağını söyleyenleri gördük. Hayvancılığın ve süt üreticilerinin halinin, perişan olduğunu gördük.
"TRT, önce milletin sesi olmalıdır"
İşte bu nedenle, Milletin Kürsüsü’nde bu hafta, besicilerimizin sorunlarını dinleyeceğiz. Bugün, hem besicilik, hem de çiftçilikle uğraşan bir vatandaşımız, Emre Ersoy aramızda. Devletin televizyonu takiptedir. Birazdan yayını keserler... Ama bir kez daha hatırlatmak istiyorum ki; milletin vergileriyle yayın yapan TRT, önce milletin sesi olmalıdır. Korkmayın. Milletten, milletin sözünden bu kadar korkmayın. Emre Ersoy’dan bu kadar korkmayın. Buyur Emre kardeşim, söz de kürsü de senindir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.