• BIST 9949.01
  • Altın 2976.723
  • Dolar 35.1352
  • Euro 36.6264
  • Lefkoşa 8 °C
  • Mağusa 9 °C
  • Girne 14 °C
  • Güzelyurt 8 °C
  • İskele 9 °C
  • İstanbul 8 °C
  • Ankara 3 °C

Alamadığımız hizmetlerin bedelini ödüyoruz

Hatice İNTAÇ

Kurban bayramı da diğer günler gibi geldi, geçti… Hani zaman için su gibi aktı geçti derler ya… Bu ifade şahıslara göre farklı anlamlar da taşır aslında. Su gibi akıp geçmesi, bir yönden zamanın güzel geçtiği anlamına gelirken diğer yönden de ömrümüzün su gibi akıp gittiğini ifade eder ki, bu da memnuniyetten çok bir hayıflanma duygusudur. Zaman, çocuklar ve gençler için geleceğe ait hayallere, ideallere ve projelere yönelik akarken zamanının çoğunu ardında bırakmış olanlar içinse genelde geriye doğru akar ve eski günleri hatırlatır. Onlar zamanın ve hele teknolojinin değiştirdiği yaşam biçimine ayak uydurmaya çalışsalar da  “ nerede o eski günler” diye özlemle eski günlerini, adetlerini, gelenek ve göreneklerini ararlar. Hele bayramlarda bu hatırlayışlar onların yüreklerini burkacak kadar zirveye ulaşır çünkü bayramları sadece tatil günü olarak değerlendiren ve ona göre geçiren bir çoğunluğun arasında kendilerini kaybolmuş gibi hissederler ve bu yüzden de eski günlerin hatıralarına sığınırlar.

Nasıl sığınmasınlar ki?.. İlerleme, gelişme çağındayız diyoruz da, aslında hep geriye gidiyoruz. Değişen, gelişen hayat şartlarının insanları daha müreffeh daha rahat yaşatacağını umarken maalesef her gün strese sebep olan, bir damla huzurumuz kalmışken onu da mahveden bir ülkede yaşıyoruz. Saymakla bitmeyen memleket meseleleri bir yana,  yeteneksiz, iş bilmez, empati yoksunu bazı kişiler tarafından yaratılıp evlerimize kadar ulaşan sorunlarla da boğuşmak zorunda bırakılıyoruz. Sayfaların sığamayacağı kadar çok olan bu sorunların hangisini söylemeli, hangisini yazmalı?..

Hepsini yazmaya sayfalar yetmeyeceğine göre acaba  hangisinden başlamalı?... Bunların en basitleri gibi algılanan ama aslında gündelik hayatı büyük ölçüde etkileyen elektrik kesintilerinden başlayıp araya eğitimi, ses kirliliğini de sıkıştırıp telekomünikasyonla mı bitirmeli?…

 İkide bir elektriklerin saatlerce kesilmesinden dolayı dondurucularda olan yiyeceklerin bozulmasından ve bunu fark etmeyen insanların gıda zehirlenmesinden hastanelik olmasından mı? Aniden verilen yüksek voltajlı elektriğin evlerdeki elektrikli cihazları bozmasından mı? Yoksa tamir ettirmek için götürdüğünüz merkezlerin cihazı onarmak bir yana,  iyice bozup atıl duruma getirmesinden ve hatalarını kabul etmeyip pişkin pişkin konuşan teknisyenlerinden mi?

Yeni öğrenim yılının başlamasına sayılı günler kalırken; öğrenciler okullarına, arkadaşlarına, öğretmenlerine kavuşmayı hayal ederken ne yazık ki bazı okullarda tatil zamanında yapılması gereken tamiratlar tamamlanmamış, tıpkı yumurtanın kapıya dayanmasını beklermiş gibi bu işler okulların açılmasına kadar bekletilmiş. Öğrencilerin bu tamiratlar sırasında karşılaşabileceği olumsuzluklar, kazalar hiç hesaba katılmamış. Öğretmenlerin görev yerleri belli olmamış tayinler son ana bırakılmış. Yılın eğitim plânlarının ( tedrisat ) ne olacağı da mechûl… Türkiye’deki yeni tedrisat programı mı takip edilecek yoksa eskisine mi uyulacak belli değil. Milli Eğitim Bakanlığının bu konudaki tutumunun ne olacağı belirsiz.

Bir konu da ses kirliliği…  Yaz boyunca diskoteklerden gelen, Çevre Bakanlığına yapılan yazılı sözlü sayısız şikâyetlere rağmen yıllardır susturulmayan, devamına göz yumulan ve sabaha kadar çevre halkını uyutmayan tangur tungur sesler… Ne yapsak da hükümetin buna bir çare bulmasını sağlasak,  tıkalı kulaklarını açsak?..

Ya telefon dairelerine ne demeli?..  Her ay ev telefonu hattı bedelini kuruşuna kadar alan ama hizmet vermeyen, defalarca arıza bildirimi yaptığınız halde bir türlü ilgilenilmeyen veya yeteneksiz personelce daha çok bozulan telefon hatlarınızı onaracak kimse yok telefon dairesinde. İnternetiniz de ona bağlıysa haliyle o da çalışmıyor. İyice mahsur kalıyorsunuz. Çaresiz kalıp bir şekilde müdürün telefon numarasını buluyor ve onu arıyorsunuz. İlk sorduğu şey kızarcasına “telefon numaramı nereden buldunuz, kimden aldınız” oluyor. Siz meramınızı, mağduriyetinizi anlatmaya çalışırken o size telefon numarasını kimin verdiği sorgulamasında. Mübarek sanki devlet başkanı…. Kim verdiyse verdi, nereden bulduysam buldum sen orada süs mü oturuyorsun, görevin değil mi vatandaşın işini görmek be adam diyesin geliyor ama diyemiyorsun çünkü konuşma tarzı empati ve görev bilinci yoksunluğunu yansıtıyor. Uzun bir   süre sonra ekip gönderiliyor hattın onarımı için ama bu sefer de komşunun telefonunu bozup gidiyorlar. Onların dediğine göre kablolar eskimiş, değiştirilmesi lazımmış ama telefon dairesinde kabloyu değiştirecek para yokmuş. Nereye gidiyor bizden aldıkları paralar, devletin paraları nereye gidiyor ki bir kabloyu bile değiştiremiyorlar. Bilen varsa lütfen söylesin…

Memlekette duyarsızlık, bana necilik, empati yoksunluğu, menfaatçilik, kayırmacılık almış başını gidiyor. Dış meselelerden geçtim de iç sorunlarını bile çözmekten aciz bir iktidarın beceriksizliğinin cezasını ne yazık ki biz çekiyoruz. Yaşamın insana sunduğu güzellikler ve olanaklar ne yazık ki böyleleri tarafından azar azar tüketiliyor. Tevekkül mü?.. Asla!.  İster bir gün, isterse bir asır yaşasın insan; bilinmesi gereken,  hayatın amacının ne olduğudur ki, bu amaç da mutluluğu ve huzuru aramak olmalıdır. Bunu sağlamanın ilk şartı da farkında olmak ve hayatımızda süregelen olumsuzlukların müsebbiplerine artık o fırsatı vermemektir. 

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları