Yeni bir araştırmaya göre, 2060 yılına kadar fosil yakıtlardan temiz enerjiye geçiş, çoğu ülke için enerji güvenliğini artıracak ve ticaret risklerini azaltacak.
Lityum, nikel, kobalt, bakır ve nadir toprak mineralleri, sıfır emisyonlu enerji sistemleri için tedarik sağlamak üzere yarışan ülkeler ve şirketler için değerli malzemeler arasında yer alıyor.
Fosil yakıtların aksine, bu malzemelerin doğal rezervleri en çok Küresel Güney'de yoğunlaşmış durumda.
Nature Climate Change dergisinde yayınlanan araştırmaya göre, bu kilit kaynakları temin etme telaşı, enerji ve küresel ticaretin jeopolitiğinin değişmesi anlamına gelebilir.
Çalışmanın kıdemli yazarı ve Stanford Doerr Sürdürülebilirlik Okulu'nda Yeryüzü Sistem Bilimi profesörü olan Steve Davis, "İnsanların çoğu, sorun olabilecek yeni şeylere odaklanıyor ve fosil yakıtlardan uzaklaşmanın güvenlik faydalarını gerçekten düşünmüyor," dedi.
"Gelecekte net sıfır emisyon sistemindeki çoğu ülke için, ithal fosil yakıtlara olan bağımlılığın azalması ve bu yeni malzemelere olan bağımlılığın artması, aslında enerji güvenliği için bir kazançtır," diye ekledi.
Ülkeler 2060 yılına kadar 'net sıfıra' nasıl ulaşacak?
Çalışmanın arkasındaki bilim insanları, fosil yakıtlara bağımlılığın devam etmesiyle ilişkili olanlara kıyasla her ülkenin karbonsuzlaştırma altındaki potansiyel yeni hassasiyetlerini analiz etti.
Bu kapsamda petrol, gaz, kömür, uranyum, biyoyakıt ve temiz enerji teknolojileri için kritik öneme sahip 16 maddeden herhangi birinin rezervine sahip ülkelerin bir veri tabanı oluşturuldu ve bu kaynakların ticaretinin ülkeler arasında nasıl aktığı incelendi.
Araştırmacılar, 2060 yılına kadar küresel olarak net sıfır karbon emisyonuna ulaşmak için 1.092 farklı senaryoda 236 ülkenin her birinde enerji talebini karşılamak için bu kaynakların ne kadarının gerekli olacağını hesapladı.
Olası senaryolar arasında örneğin nükleer enerjiye daha fazla bağımlılık ya da daha fazla güneş veya rüzgar enerjisinin kullanılması yer alıyordu.
Daha sonra, yerli enerji rezervlerinin mevcudiyetine, belirli bir yakıt veya malzemeye olan talebin ithalatla karşılanan payına, ithalatın ekonomik değerine ve enerji güvenliğini ölçmek için yaygın olarak kullanılan bir piyasa yoğunluğu ölçüsüne dayanan bir 'ticaret riski endeksi' oluşturdular.
Araştırmacılar, tüm ülkelerin mevcut ağlarını korumaları halinde, net sıfır senaryolarında enerji güvenliğine yönelik ticaretle ilgili risklerin ortalama yüzde 19 oranında azalacağını tespit etti.
Buna göre, ülkeler ağlarını genişletir ve tüm kaynak sahipleriyle ticaret yaparlarsa, ticaret riskleri ortalama olarak yarı yarıya azalacak.
İster teknolojilerin daha uzun ömürlü olmasını sağlayarak, ister geri dönüşümü artırarak ya da daha az malzeme yoğun tasarımlar geliştirerek olsun, ithal birincil malzemelere olan ihtiyacı azaltmak, maden fakiri ülkelerin fosil yakıtları ortadan kaldırırken ticaret risklerini en aza indirmelerinin bir başka yolu.
Çalışmaya göre, lityum, nikel ve indiyum gibi kritik mineraller için günümüzde yetersiz olan geri dönüşüm oranlarının dört katına çıkarılması halinde ticaret riskleri ortalama yüzde 17 oranında azalacak.
Yazarlar, işin anahtarının tüm yumurtaları tek bir sepete koymaktan kaçınmak olduğunu belirtiyor.
"İhtiyacınız olanın büyük bir kısmını ithal ediyorsanız, bu bir güvenlik açığıdır. Hepsi tek bir taraftan geliyorsa, bir doğal afetin ya da jeopolitik çatışmanın bu arzı kesintiye uğratması riski çok yüksektir," diyen Davis şunu da sözlerine ekledi: "İthalatı olabildiğince çok kaynak arasında çeşitlendirmek istersiniz."
Ancak çeşitlendirmenin güvenlik açısından faydaları sınırlı. Çalışma sonuçları, fosil yakıtları karışımda tutmanın genellikle ulusların enerji güvenliğini aşağı çektiğini gösteriyor.
Çalışmada şu sonuca varılıyor: "Net sıfır senaryolarında çoğu ülkenin ticaret risklerinin azalması cesaret vericidir" ve "en büyük iyileşmeler genellikle fosil yakıtlara bağımlılıklarını en büyük ölçüde azaltan ülkelerde meydana gelmektedir."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.