Teknecik’ten yükselen siyah dumanlara ilişkin açıklama yapan KIB-TEK Yönetim Kurulu eski üyesi Yusuf Avcıoğlu, zehirli gazların çevre ve insan sağlığına olan zararlarına değinerek, bir an önce doğal gazla elektrik üretimine geçilmesinin şart olduğunu vurguladı
İşte açıklama;
Bu kara duman normal şartlarda ne zaman çıkar?
Buhar Türbinlerinde santral devreye alınırken 6 adet olan brülörler (yakıcılar) sırayla devreye girer. İlk devreye girişleri sırasında, hava-yakıt oranı otomasyon ile tutturuluncaya kadar kısa bir süre kara duman atar, bu normaldir.
Diğer bir sebep ise, Dizel Jeneratörlerin yakıt seperatörlerinden çıkan slacın, Buhar Türbinleri için kullanılan günlük yakıt tankına basılarak yakılması sebebiyle de oluşabilmektedir.
Burada bahsi geçen Slaç nedir?
Slaç en basit tabiri ile “Yakıt Çamurudur”. Yağ ve/veya Yakıt seperatöründen ayrışmış, “Fuel Oil-Tortu-Yağ-Su” karışımından oluşan çamura Slaç (Sludge) denir.
Bugün yaşanan dumanın sebebi ise, Buhar Türbinlerinin devreye alınmasında olduğu gibi, kazana hava sağlayan fanlarda yaşanan sıkıntı sebebiyle hava-yakıt dengesinin bozulması ve neticesinde kara duman atmasıydı.
Peki yakıt içeriği limitler içerisinde mi?
Yakıt İhalesine katılan firmalardan birinin MİK’e sunduğu belgelerin sahte olduğu iddialarının basında yer aldığını, atılan teklifte belirtilen rafinerinin yüzde 1 Kükürtlü Fuel Oil ne üretebilirim ne de tedarik edebilirim beyanatını göz önünde bulundurduğumuzda ise bu konu tam bir muamma durumundadır. Acaba beyan edilen test sonuçları doğru mu? Kimse bilmiyor…
Bu konu kesinlikle Ombudsman Denetimine muhtaç.
Sebebi her ne olursa olsun, bu Kara Dumana maruz kalmalı mıyız?
HAYIR !
Fuel oil ile elektrik üretimi sonucunda açığa çıkan atıklar hem kara hem de deniz hayatını tehdit ederken, fosil yakıtların yanması sonucunda oluşan egzoz gazlarında insan sağlığına zararlı kirletici bileşenler bulunmaktadır. Azot Oksit (NOx), Hidrokarbon (HC), Karbon Monoksit (CO), Karbon Dioksit (CO2), Kükürt Oksit (SOx), Parçacık Madde (PM), Ozon (O3) emisyonları oluşmakta ve halk sağlığını olumsuz olarak etkileyerek büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Sağlık ve çevre açısından gerekli şartların sağlanabilmesi için mevcut sistemde filtre yatırımları yapılması gerekiyor lakin bu yatırımların çok yüksek ilk yatırım ve işletme maliyetleri bulunuyor.
Uzun vadede mevcut demode sisteme yüksek maliyetli filtre yatırımları yapmak yerine, yakıtı Fuel oil’den doğal gaza çevirerek AB Çevre Yasaları ve 2020-2030 hedefleri uyarınca belirlenen emisyon limitleri içerisinde, daha çevreci bir üretim modeline geçmek, çok daha mantıklı bir seçenek olarak önümüzde durmaktadır.
Uzun vadede mevcut demode sisteme yüksek maliyetli filtre yatırımları yapmak yerine, yakıtı Fuel oil’den doğal gaza çevirerek AB Çevre Yasaları ve 2020-2030 hedefleri uyarınca belirlenen emisyon limitleri içerisinde, daha çevreci bir üretim modeline geçmek, çok daha mantıklı bir seçenek olarak önümüzde durmaktadır.
AB Çevre Yasaları bu noktada yalnızca teknik olarak kısıtlamakla kalmamakta, yine aynı yasa ve hedefler uyarınca 2020 yılı sonu itibariyle yüzde 1 Kükürtlü Fuel Oil yerine yüzde 0.5 Kükürtlü Fuel oil kullanımına geçilmesi hedeflenmekte, bu geçişin de yakıt maliyetlerini ortalama yüzde 20 arttırması öngörülmektedir.
Baca gazı salınımlarının insan sağlığı üzerine etkileri konusunda yapılan çalışmalardan birkaç alıntı yapmak gerekirse:
Poloniecki v.d. tarafından yürütülen bir çalışmaya göre, Nisan 1987 ve Mart 1994 arasında Londra Hastanelerine, kalp ve damar hastalıkları nedeniyle yapılan acil başvurular incelenmiştir. Kalp krizi, siyah duman ve hava kirletici gazlar (NO2, CO ve SO2), anjin ve siyah duman arasında pozitif bağlılık olduğu tespit edilmiştir. Çalışmaya göre Londra Hastanelerindeki, elli kalp krizi vakasının birine hava kirliliğinin neden olduğu öne sürülmektedir (Poloniecki v.d., 1997).
Atkinson v.d., artan partikül madde seviyelerinin günlük ölüm oranı, astım ve kronik obstrüktif akciğer hastalığıyla (KOAH) hastaneye yapılan başvurular üzerine etkisine odaklanmıştır. Günlük ölüm oranı çalışmaları, 1990’ lı yıllarda 5 yıldan fazla süre için 29 Avrupa Şehrinde yürütülmüş olup, 43 milyondan fazla insanı kapsamaktadır. Sonuçlar, PM10‟deki 10 μg/m3‟lık artışın, genel ölüm oranlarını yüzde 0.6 arttırdığını göstermektedir (Atkinson v.d., 2001).
Avol v.d. tarafından yürütülen bir çalışmada, PM10 oranı az olan bölgelere yerleştirilen çocuklarda akciğer fonksiyonlarında gelişme gözlenirken, PM10 oranı yüksek bölgelerdeki çocukların akciğer fonksiyonlarında gelişme geriliği gözlenmiştir. Gelişme çağındaki çocuklarda hava kirliliği değişikliğine maruz kalmanın, akciğer fonksiyonlarında ve performansta önemli etkisi olduğunu ortaya koymuştur (Avol v.d., 2001).
Konumuza geri dönecek olursak;
1 kWs elektrik enerjisi üretmek için çevreye 0.78 kg CO2 salıyoruz. Yılda ortalama 1,7 Milyar kWs enerji üretiyoruz, böylece çevremize ortalama 1,3 Milyon Ton CO2 salıyoruz. EPA verilerine göre bu salınımların sebep olduğu toplumsal zarar (çevre, sağlık, vb) $40/ton CO2 ‘dir.
Diğer bir deyişle Fuel oil ile elektrik üretimi yaparak yılda 53 Milyon dolar toplumsal zarara sebebiyet verilmekte, SOx ve NOx gazları bu hesaba dahil değildir. Fuel oil ile elektrik üretimden doğal gaz ile üretim modeline geçilmesinin, çevre, sağlık ve ekonomik açılardan tartışılmaz faydaları olacağı aşikardır.
Doğal gaz, yandığında ihmal edilebilir miktarda kükürt oksitler (SOx), civa (Hg) ve partiküler madde (PM10) üretir. Doğal gaza geçişle SOx konsantrasyonu belirgin şekilde düşecek, toz ise oluşmayacak. Dolayısı ile Fuel oil kullanımında gereksinim duyulan De-SOx, NOx ve PM arıtma (Filtre) sistemlerine ihtiyaç duyulmayacaktır. Fuel oil kullanımından kaynaklı yakıt altı atık (slaç) da oluşmayacaktır.
Fuel Oil’den doğal gaza geçişte, boru gazına kıyasla LNG (sıvılaştırılmış doğal gaz) kullanımının daha ekonomik olmakta, LNG depolamak ve gazlaştırmak için ise karada LNG Terminali yerine FSRU gemisinin (Floating Storage Regasification Unit – Depolama ve Yeniden Gazlaştırma Tesisi) en makul çözüm yöntemi olarak önümüzde durmaktadır.
LNG, doğalgazın atmosferik basınçta -162°C’ye soğutulması ile elde edilen, kokusuz, renksiz ve zehirli olmayan sıvı fazda bir yakıttır. Sıvı fazda taşınır ve depolanır, gaz fazında ise tüketime sunulur. Doğal gazın sıvılaştırılması aşamasında, bünyesinde bulunan ağır hidrokarbonlardan arındırılması, LNG’nin doğal gaza kıyasla daha temiz ve daha yüksek enerji değerine sahip olmasını sağlamaktadır.
2010 – 2020 yılları arasında elektrik enerjisi üretimi için toplamda 3.423.748 Metrik Ton Fuel oil tüketilmiş olup bunun 1.999.875 metrik tonu Teknecik’te 1.423.873 metrik tonu da AKSA’da, tüketilmiştir.
Bu 10 yıllık süreçte gerçekleşen Fuel oil ve LNG fiyatlarını eşdeğer tüketim miktarları ile birlikte karşılaştırdığımızda, Fuel oil yerine LNG ile elektrik üretimi yapılmış olsaydı, yakıta yapılan harcamadan yaklaşık olarak 590,690,000 $ tasarruf edilmiş olacağı, bunun ise elektrik üretim maliyetlerinde yaklaşık yüzde 35’lik bir ucuzlamaya tekabül edeceği gerçeği karşımıza çıkıyor.
2020 yılında Meclisten geçen Çevre Yasasında da açıkça belirtildiği üzere Fuel oil ile elektrik üretimi, Çevre Yasasında belirtilen limitlerin üzerinde baca gazı salınımlarına sebep olmakta ve KIBTEK’e bu yasanın kuralları çerçevesinde ceza kesilmesini gerektirmektedir. Aynı durum AKSA için de geçerlidir.
Bu bağlamda KIBTEK ile karşılıklı varılan mutabakat çerçevesinde Çevre Yasası içerisinde KIBTEK’e gerekli yatırımları yaparak, yasada belirtilen emisyon limitleri çerçevesinde üretim yapmak için 36 ay süre tanınmış, KIBTEK de 36 Ay içerisinde gerekli yatırımları yaparak doğal gaza geçişi taahhüt etmiştir.
Özetle gerekli yatırımların en kısa sürede yapılarak doğal gazla elektrik üretimine geçilmesi gerekmektedir.
Peki görev yapan "Son Üç - Ekonomi ve Enerji Bakanı” ne demektedir?
YATIRIMA GEREK YOK !
Bizi bu zehirli gazları solumaya MAHKUM EDENLERİ unutma Kıbrıs Türk Halkı !
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.