Türkiye'nin 15 Temmuz’daki darbe girişiminden sorumlu tuttuğu Fethullah Gülen hareketi konusunda Avrupa kamuoylarında büyük bir kafa karışıklığı yaşanıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir numaralı düşmanı haline gelen, Türkiye’nin terör örgütü olarak sınıflandırdığı Gülen hareketi, Almanya’da ılımlı bir İslami hareket olarak görülüyor.
Siyaset ve İslam bilimci Thorsten Gerald Schneiders'e göre bunun başlıca nedeni Almanya'da Fethullah Gülen hareketi hakkında hiç bilgi sahibi olunmaması. Schneiders, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkındaki olumsuz algının da etkili olduğunu söyleyerek, “Almanya’da değerlendirmeler, ‘Kötü olan Erdoğan ise o zaman Gülen hareketi iyi olmalı’ varsayımı üzerinden yapıldı” görüşünü kaydetti.
Yaklaşık 3 milyon Türkiye kökenlinin yaşadığı Almanya’da son yıllarda güçlenen Gülen hareketi üzerine bağımsız araştırmalar yok denecek kadar az. Almanya’da radikal İslam ve terör korkusu artarken, birçokları modern bir görünüme sahip, diyaloğa açık Gülen hareketi mensupları hakkında olumlu bir izlenime sahip.
Cemaati şeffaf olmamakla eleştiren Schneiders ise Gülen hareketinin tümüyle masum olduğu konusunda şüpheleri olduğunu vurguladı: “Gülen hareketine daha eleştirel yaklaşıyorum. En azından Gülen destekçilerinin ortaya çıkan ve sorgulanması gereken, biraz gizemli, gizli karakter taşıyan, belirli kurumlara sızmayı, kendi dünya algısını ve ideolojisi yaygınlaştırma hedefini içeren söylemleri var.”
Artık küresel bir hareket
Kendini “Hizmet Hareketi” olarak tanımlayan hareketin lideri Fethullah Gülen, 1999 yılından bu yana ABD’nin Pennsylvania eyaletinde bir çiftlikte yaşıyor. Gülen Türkiye’de hakkında laik devlet yapısını değiştirerek dini kurallara dayalı bir devlet kurma girişimi suçlamasıyla açılan davanın ardından, sağlık sorunlarını gerekçe göstererek yurt dışına yaşamaya başladı. 1960’lı yıllarda Türkiye’de başlattığı hareket bugün dünya çapında 100’den fazla ülkede faaliyet gösteren küresel bir harekete dönüştü.
Kimi uzmanlar, Gülen hareketini anlatırken onu Opus Dei, Mormon gibi tarikatlara benzetiyor, kimileri ise Almanya’da iç istihbarat servisi tarafından da izlenen Scientology benzetmesini yapıyor.
Schneiders, bire bir Scientolgy ile bir kıyaslama yapmanın doğru olmayacağını söylemekle birlikte, bir tarikat yapısını andıran, farklı fikirlerin beyan edilmediği, işleyişi ve mali yapısı şeffaf olmayan hareketin demokrasiyle uyumlu olup olmadığının sorgulanması gerektiğini ifade etti.
Göçmenlerin Gülen okullarına ilgisi
Gülen hareketinin en önemli ayağını dünyanın dört bir yanındaki okullar oluşturuyor. Rusya ve birkaç ülkenin, Pan-İslamist veya Pan Türkist oldukları ve casusluk faaliyetleri yürüttükleri iddiasıyla kapattıkları Gülen okulları son 15 yılda hem Avrupa hem de ABD’de yaygınlaştı. Almanya’daki faaliyetlerine 1990’lı yılların başında başlayan Gülen hareketi bugün en az 24 okul, 150 destek kursu ile 300’e yakın sivil toplum kuruluşundan oluşan, kültür ve işadamları derneklerini, medya organlarını içeren büyük bir örgütlü ağa sahip.
Almanya'daki Gülen okulları, Türkiye kökenli birçok göçmen aile için uzun yıllar boyunca çekim merkezi oldu. Schneiders’a göre bu anlaşılır bir durum:
“Ekonomik açıdan başarılı, yüksek eğitimini tamamlamış ve bunu İslam ile bütünleştiren birçok Gülen hareketi mensubu aileler için bir ideal. Eğitimli, işinde başarılı ancak aynı zamanda dinine ve Türk kültürüne yakın olunması Almanya’daki birçok aile için önemli. Özellikle Almanyalı Türkler ve Müslümanlar hakkındaki düşmanca, olumsuz tartışmaların yaşandığı ortamda, bu okulların neden bir çekim merkezi oluşturuyor açık.”
İslam bilimci Schneiders, cemaat okullarının mercek altına alınmasının, devletin kendisine tanınan yetkiler ölçüsünde denetleme görevini yerine getirmesinin önemli olduğunu vurgularken, “Ancak bu sakince ve histeriye kapılmadan yapılmalı” uyarısında bulundu.
Gülen'in Avrupa'daki hedefi
Avrupa’daki siyasal İslam’ı inceleyen siyaset bilimci, antropolog Thomas Schmidinger ise Gülen'in Avrupa'daki faaliyetlerini “Muhafazakâr bir eğitim hareketi” olarak nitelendirirken, Almanya'da ve Avrupa'daki hedeflerini şöyle aktardı: “Müslüman toplumlar içerisinden geleceğin elitlerinin yetiştirilmesine çok güçlü bir yatırım yapıyor. Gayet tabii ki bunun uzun vadeli güç politikası yönü olabilir, gayet tabi ki nitelik itibariyle iyi olan Gülen hareketinin okullarında aynı zamanda siyasi ideolojinin bilinçaltı aktarımının söz konusu olduğundan da yola çıkılabilir.”
Gülen hareketinin kitlesel değil daha çok bir “elitler hareketi” olduğuna vurgu yapan Schmidinger, bunun Avrupa’da uzun vadede siyasal sonuçları olabileceği görüşünde.
Schmidinger, “Ancak en azından şimdiye kadar Almanya’da güdülen hedef Alman siyasetini güçlü bir şekilde etkileme hedefi olmadı. Çünkü şimdiye kadar Müslüman toplumları içerisinde nüfuz kazanma hedefi güdüldü. Eğer bir tehditse o zaman asıl Müslüman topluluklar için tehditten söz edilebilir” şeklinde konuştu.
Siyaset bilimci, hareketin demokratik olmayan, tarikatı andıran gizemli bir yapıya sahip olduğuna işaret ederken şunları kaydetti: “Hareket içerisinde, Fethullah Gülen'in siyasal sistemin şeriata göre düzenlenmesini de içeren ideolojisinin ana hatlarına mesafe konmuş değil. Gülen’e herhangi bir eleştiri, sorgulama da duyamazsınız.”
Gülen hareketi dünya genelindeki büyük bir ekonomik güce sahip. Cemaat mensupları maaşlarının bir bölümünü harekete veriyor, hareket sayesinde bir işe giren ilk maaşını yine harekete bağışlıyor, hareket sayesinde iş alan işadamlarından büyük miktarlarda para toplanıyor. Bundan ötürü gazeteci Ahmet Şık gibi kimi uzmanlar hareketi “İslam’ı araçsallaştıran mafya” olarak nitelendiriyor.
Schmidinger ise bunu şu sözlerle değerlendirdi: “Ben mafya demem ama saadet zincirine benzer bir niteliği var. Gülen’in desteklediği kişi, diğerlerin de desteklenmesi için kazanımından pay vermek zorunda. Bu da hareketi daha güçlü ve büyük kılıyor.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.