• BIST 9652
  • Altın 2960.569
  • Dolar 34.6806
  • Euro 36.7281
  • Lefkoşa 17 °C
  • Mağusa 16 °C
  • Girne 18 °C
  • Güzelyurt 15 °C
  • İskele 16 °C
  • İstanbul 14 °C
  • Ankara 4 °C

Avusturya Avrupa'ya 'koruma', göçmenlere baskı vadediyor

Seçim döneminde Avusturya ve Avrupa kültürünü koruyacağını, göçmen akışını keseceğini vadederek iktidara gelen Kurz, şimdi aynı sözleri AB dönem başkanlığı için veriyor.
Avusturya Avrupa'ya 'koruma', göçmenlere baskı vadediyor

Avrupa Birliği’nin (AB) 2017’den beri en tartışılan ülkesi kuşkusuz Avusturya. 2017 sonbaharındaki seçimlerden sonra, Avrupa’nın en genç lideri Sebastian Kurz’un liderliğindeki muhafazakar parti (ÖVP) ile aşırı sağ partinin (FPÖ) koalisyon hükümeti kurmasıyla birlikte Avusturya’da yeni dönem başlamış oldu. Benzer durum 1999’da yaşanmış, yine ÖVP-FPÖ koalisyonu kurulmuş ve bu durum AB’nin sert tepkisine sebep olmuştu. Dönemin 14 AB üyesi, aşırı sağ bir partinin koalisyon ortağı olmasından dolayı Avusturya ile siyasi ilişkileri dondurmuştu. Aradan geçen 18 senenin sonunda, Avusturya’da tekrar ÖVP-FPÖ koalisyonu kuruldu. Bu koalisyonu bugünlerde önemli kılan unsur ise Avusturya’nın 1 Temmuz 2018 itibariyle AB’nin dönem başkanlığını devralmış olması.

İlk defa 1998’de AB dönem başkanı olan Avusturya, bu görevi üçüncü defa yürütmek üzere devraldı. Fakat ilk devraldığı dönem başkanlığıyla bu dönem başkanlığı arasında Avusturya siyasetinde “küçük” bir fark var: 1998’de Avusturya başbakanı sosyal demokrat Viktor Klima AB başkanlığını yürütmüştü. Bu defa ise aşırı sağcı ve göçmen karşıtı politikalarıyla nam salmış olan Sebastian Kurz bu görevi üstlendi. Kurz devir teslim töreninin gerçekleştiği Alp Dağları’ndaki Schladming kasabasında, yeni dönem sloganının “Koruyan bir Avrupa” olduğunu açıklayarak görevi teslim aldı. Kurz’un bu sloganla Hristiyan kültürünü ve Avrupalıları kastettiği çok açık. Seçim döneminde Avusturya ve Avrupa kültürünü koruyacağını, göçmen akışını keseceğini vadederek iktidara gelen Kurz, şimdi aynı sözleri AB dönem başkanlığı için veriyor. İslam ve göçmenler konusundaki politikaları diğer ülkelerdeki aşırı sağ partilerle uyuşmasına rağmen, Kurz’un Avusturya’da ya da AB’de başkan olması AB otoriteleri tarafından sorun edilmiyor. Zira Kurz Hollanda’daki Wilders, Fransa’daki Le Pen ya da Macaristan’daki Orban’dan farklı olarak AB karşıtı değil.

İlk dönem başkanlığından bu yana aradan geçen 20 yılda hükümetler değişmiş olsa da Avusturya’nın AB dönem başkanlığı için gündemi pek değişmiş gibi görünmüyor. 1998’deki dönem başkanlığında gündemine göç meselesini almış olan Avusturya, bu konuda üye ülkelerin adil göçmen paylaşımı yapması gerektiğini vurgulamıştı. O günden bugüne AB’nin üye sayısı iki kat arttı, fakat gündem değişmedi. 1990’larda Balkanlardaki savaşlar sebebiyle mağdurlar AB ülkelerine göç ediyordu. Bugün ise Suriye savaşından, Afrika ülkelerindeki çatışmalardan ve Afganistan gibi ülkelerden kaçan insanlar Avrupa ülkelerine göç ediyorlar.

Kurz AB başkanı olarak zamanın çoğunu, neredeyse tüm mesaisini AB’ye ayırmak zorunda kalacak; onlarca bakanlar toplantısıyla ve yüzlerce oturumla ilgilenmesi gerekecek. Bu durumu öngören Başbakan Yardımcısı Heinz-Christian Strache, Kurz’un yokluğunda 1 Temmuz’dan itibaren Avusturya’nın sorunlarıyla kendisinin daha yoğun bir şekilde ilgileneceğini söyledi. Bu durum, muhalefetteyken AB karşıtı vaatlerde bulunan Strache’nin AB ile bir probleminin olmadığını göstermesi açısından olumlu bir gelişme olsa da, iç politikada Müslümanlar, göçmenler ve Yahudiler üzerinden bir “maceraya” girmesi de söz konusu olabilir. Zira Strache İslam ve göçmen karşıtı olmasının yanı sıra antisemitist olarak da tanınan bir siyasetçi. Bu durum Avusturya’daki pek çok çevre tarafından kaygı verici bulunuyor.

Diğer yandan, Kurz’un dönem başkanlığında AB içinde de sürprizler yaşanabilir. Her ne kadar AB’nin idari yapısı dönem başkanına zannedildiği kadar güç ve yetki vermese de Kurz’un koşulsuz olarak Türkiye, göçmen ve Müslüman karşıtı tavırlarına dönem başkanı olarak devam edeceği öngörülüyor. Aşırı sağın kıta Avrupa’sında etkisini çok yoğun şekilde hissettirdiği bu günlerde, göçmenlere Balkan rotasını kapattıran Kurz’un birlik başkanı olmasıyla, Avrupa’daki Müslümanlar için önümüzdeki 6 ayın zor geçeceği tahmin ediliyor.

Madalyonun diğer tarafından bakıldığında ise bu dönem başkanlığı “hayırlara vesile de olabilir”. AB dönem başkanı olan hükümetlerin, iç politikaya yeterince odaklanamamasından ötürü, iç politikada desteklerini kaybetmeleri ve hükümetin yıkılması gibi sonuçlar daha önce yaşanmıştı. Bu durumun kuşkusuz en iyi örnekleri Finlandiya, İtalya, Fransa ve Yunanistan. Bu ülkelerde hükümetler dönem başkanlığını takip eden süre içinde hükümetten ayrılmak durumunda kaldılar.

Haddizatında AB dönem başkanlığını yürütecek olan koalisyonun Avusturya’daki karnesi Müslümanlar ve mülteciler açısında da oldukça sorunlu. Geride kalan yaklaşık 180 gününde hükümet bir çok skandal karara imza attı. Müslümanlar ve göçmenler işsizlik, ekonomi, enflasyon, istikrar gibi meselelerin önüne geçmiş durumda. Yaklaşık 7 bin üyesiyle Avusturya’daki Yahudilerin temsilcisi konumundaki Yahudi Dini Topluluğu’nun (İKG - Israelitische Kültüsgemeinde Wien) başkanı Oskar Deutsch, koalisyonun ilk 8 haftasında 14 Yahudi karşıtı olayın gerçekleştiğini söyleyerek koalisyonu eleştirmişti. Özellikle FPÖ içinden yükselen Yahudi karşıtı söylemler İsrail’i ve Avusturya’da yaşayan Yahudileri tedirgin ediyor. IKG ve İsrail, koalisyon ortağı olmasına karşın FPÖ ile hiç bir şekilde temas kurmuyor. FPÖ’nün geçmişten gelen Yahudi karşıtlığından kurtulamadığı ve içten içe bu düşmanlığı sürdürdüğü öne sürülüyor. 2000 yılında ÖVP-FPÖ koalisyonu kurulduğunda, İsrail protesto amacıyla elçisini geri çekmişti. Yahudilerle ilgili tartışmaların yanı sıra, hükümetin Müslüman karşıtı icraatları da her geçen gün katılaşıyor. İslam’ın 1912’den beri resmi din statüsüne sahip olduğu Avusturya’da anaokullarında İslami derslerin verilmesi yasaklandı. Okullarda, üniversitelerde ve kamuda başörtüsünün yasaklanması tartışılıyor. 7 cami kapatıldı. Onlarca imam sınır dışı edilmek isteniyor. Kurz’un partisi ÖVP’nin genel sekreteri Karl Nehammer öğrencilerin oruç tutmasının yasaklanması gerektiğini iddia ediyor. Müslümanlara yönelik fiziki saldırılar da yıldan yıla artıyor. Güncel istatistiklere göre, Müslümanlara ve Müslümanların mekanlarına 2015’te 156, 2016’da 256 ve 2017’de 309 saldırı gerçekleşti.

Dünyanın farklı yerlerinde, demokratik sistemlerin, popülist hareketlerin ve bu hareketlere öykünen merkez sağ partilerin tehdidi altında olduğu su götürmeyen bir gerçek. İtalya, Macaristan, Hollanda gibi AB ülkelerinde popülist hareketler siyasi arenayı domine ediyor. Aşırı sağ geçmişi oldukça güçlü olan Avusturya’nın AB dönem başkanlığı, göçmenler ve Müslümanlar için zor geçecek gibi görünüyor.

[TRT World Araştırma Merkezi'nde araştırmacı olarak çalışan ve akademik çalışmalarına Viyana Üniversitesi'nde devam Muhammed Ali Uçar'ın uzmanlık alanları Avrupa'daki aşırı sağ hareketler, Almanya ve Avusturya siyaseti ve dış politikaları, göç, AB ve AB-Türkiye ilişkileridir]

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler