Bahar geldiğinden beri kuş cıvıltıları ile başlayan günler, bu sabah yerini gök gürültüleri, fırtına ve yağmura bıraktı. Bu yüzden zaten uyku sersemliğinden daha kurtulmamış olan aklım hangi mevsimde olduğumuzu bir süre algılayamayıp iyice karıştı. Nisan ve Mayıs aylarında genelde hafif serpintili yağmurlar olurdu ama bugünkü gibi uykudan uyandıracak şiddette gök gürültüleriyle geleni olmuşsa bile ben hatırlamıyorum. İnsanın onu hoyratça kullanmasından yorulan, düzeni bozulan dünya kendini dengelemek çabasındayken onun bu alışılmadık hallerine şaşırmamak lazım. Hele de insanın insana yaptığı o kadar nankörlük ve kötülük varken ve biz onları bile hazmedebilmiş ve kanıksamışken…
******
Çok sıkıldım!. Bir filmin sonunu bildikten sonra onu tekrar seyretmek ne kadar sıkıcıysa o kadar sıkıldım. Kısır döngüler ve değişmeyen; toplumdaki duyarlı insanların tüm şikâyetleri, önerileri ve çabalarına rağmen değiştirilmeye muktedir olunamayan uzaktan kumandalı düzenden bıktım. Alavere, dalaverelerden; yalan yanlış politik söylemlerden, sadece koltuklarda kimin oturacağı kaygısında olanlardan, bal yapmaz arı misali sadece ahkâm kesen siyasilerden, arap saçına dönen Kıbrıs meselesinden, günde birkaç kez kesilen ve ev cihazlarını bozan elektrik sorunundan, ardı arkası kesilmeyen grevlerden, trafik keşmekeşinden, meclisteki kavgalardan ve daha nicelerinden.. Kısacası bu memleketin ne durumda olduğunu her gün görmekten ve dinlemekten usandım.
*****
Gün geçtikçe daha kötüye gidiyoruz. Batacağını bile bile fırtınalı bir denizde yol alan ama dost mu düşman mı olduğu belli olmayanlar tarafından kurtarılmayı uman endişeli yolcular gibiyiz. Kendi kendimizi kurtaracak gücümüz, yetkimiz ve yeteneğimiz yok. Kaderimizi hep başkaları çiziyor. “Dur” demeye cesaretimiz yok. Öfkemiz ve çaresizliğimiz vurdumduymaz, iş bilmez ama dediği dedik.. Bilgisiz ama buna rağmen kişisel çıkarlarını düşünecek kadar akıllı, kurnaz ve uyanık.. Ülke insanını ateşe atmaktan çekinmezken sırf koltuk sevdası uğruna biatçi ve itaatkâr.. Kendi insanına yaptığı kötülüğe rağmen onlardan onay bekleyecek kadar onursuz birkaç kendini ve haddini bilmez yüzünden olsa da, memleketin bu hale gelmesinde hepimizin az veya çok payı yok mudur? Bize yapılan yanlışları, haksızlıkları, usulsüzlükleri sineye çekmenin, suskunluğun, tevekkülün yeni yanlışlara davetiye çıkarmasının kaçınılmazlığını anlamamız gerekirdi. Ama biz hep “bana ilişmeyen yılan bin yaşasın” zihniyetiyle geçirdik bu uzun yılları. Şimdi yılan o kadar büyüdü, o kadar iştahlandı ki; şerrinden kurtulabilene aşk olsun.
Gerek kişisel gerekse toplumsal olarak doğruyu bulmaya ve doğru kararlar almaya çalışmıyor; . ayni olumsuz durumları yaşamak; peşkeşe, hırsızlığa, adam kayırmaya, haksızlığa, hukuksuzluğa rağmen hayatımızı akışına bırakıp sadece günü kurtarmaya ve yarına “Allah kerim” lerle ulaşmaya çalışıyoruz. Sağlık, eğitim, turizm ve daha nice sistemin çökmesine, rüşvetle gerçekleşen ihalelere, haksız özelleştirmelere, günden güne Kıbrıslı Türk olarak nüfusumuzun azalmasına ve gençlerin göç etmek zorunda kalmasına küçücük çıkarlarımız için göz yumuyoruz. Miadını çoktan doldurmuş, kokuşma derecesine gelmiş bu sisteme karşı çıkmıyor; yıllardır vatandaşının özlük haklarını, ekonomik sorunlarını görmezden gelip sadece kendilerinin ve yandaşlarının çıkarını düşünen bu kan emicilere suskunluğumuzla fırsat veriyoruz.
Başkalarının ipiyle hareket edenlere; dövizin yükselmesiyle her gün daha da fakirleşen, açlık sınırında yaşamaya mahkûm edilen, vatandaşını düşüneceğine oy toplamak yarışına giren, bunu sağlamak için de usulsüz vatandaşlıklar veren, anayasayı yok sayıp kendi bildiklerini okuyan, elli dokuz gün gibi kısa bir sürede bozulan, üç günlüğüne tekrar kurulan, sonra da emrivakilerle; akıl almaz dalaverelerle kurulmaya çalışılan bir iktidarın devamına vasıta oluyoruz. İçinde bulunduğumuz bu zamanda ve bu coğrafyada neler yaşadığımızın, daha doğrusu neler yaşamaya mecbur bırakıldığımızın farkında olamayacak; uyandığımızda karşılaşacağımız nahoş durumları hesaplayamayacak kadar derin bir gaflet uykusundayız. İş işten geçmeden silkinip uyanmak zamanı gelmedi mi halâ?..
*****
Birlikten kuvvet doğar denir. Muhakkak ki öyledir. Toplumu oluşturanlar da bireylerse eğer; birey olarak hem kendimiz hem de toplum ve ülke adına sağlıklı görüşlerde birleşip mücadele etmemiz gerekir. Oysa biz her Allahın günü duyduğumuz, gördüğümüz bu olumsuzluklara karşılık sosyal medyada veya birkaç kişilik arkadaş gruplarında birbirimizi kışkırtmakla, isyan ettirmekle yetiniyoruz ki bu da pek işe yaramıyor. Başarmak için önce kendimizi yeniden tanıyalım, kişisel olarak ne istediğimizi bilelim ki sıra toplum olarak ne istediğimize gelsin.. Gelsin ki bir an önce vatanımız için, özgürlüğümüz için, hak ettiklerimize kavuşmak için el birliği ile çalışalım çünkü bundan sonra neler olacağını bilmek zor olsa da iyi şeyler olmayacağı gidişattan bellidir. Buna engel olmanın ve bu ülkedeki varlığımızı korumanın tek yolu rehavetten bir an önce kurtulmak ve mücadele etmektir. Aksi halde başımıza gelecek olanlar kişisel ve toplumsal olarak felaketimize sebep olacağı gibi kendi varlığımıza da büyük bir haksızlık ve saygısızlık olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.