Evlat, deyince akan sular durur.
Ne varlık dinler gönül, ne yokluk.
Malı olan malıyla, malı olmayan canıyla destek olmaya çalışır evladına.
Yeri gelir gururunu, canını hiçe sayar ana-baba.
Yıllar önce tam da böyle bir anneyi tanımıştım.
Tek başına üç kız evladını okutmak için canla, başla çalışıp, didinen bir anneyi.
Bir iş yerinde temizlik işlerini yaparak para kazanıyordu.
Boş kalan zamanlarında da bazı evlere temizliğe gidiyordu.
Ne yorgunluk umurundaydı, ne de giyim kuşam.
Kızlarının okuyup, öğretmen olacağı fikrinden, güç alıyordu adeta.
Ve sonuçta, pırıl, pırıl üç genç kız yetiştirdi, deterjandan parçalanmış olan o, öpülesi eller.
Kızlar da, annelerinin emeğini boşa çıkarmayıp, okuyup öğretmen oldular.
Öğretmen olmasına oldular ama, yıllarca atanamadılar.
“Sınav sistemi var”, “adalet var” dediler ve her yıl, bir önceki yıla oranla daha çok çalıştılar.
Ya branşlarında münhal ilan edilmedi, ya da açılan münhaller, başvuranlara yetmedi.
Dolayısıyla, yıllarca atanamadılar ama hiç isyan etmediler ve torpil aramadılar.
Çünkü annelerinin öğrettiği adalet duygusuyla,” torpil ile işe girmek, başkasının hakkını yemek olur” diye düşündüler.
Sonuçta atandılar ama yıllarca da, evlerinden çok uzaklarda görev yapıp, adaletli bir şekilde nakillerinin yapılmasını beklediler.
Ama her çocuk bu kızlar kadar şanslı değil.
Herkes, bu adalet duygusuyla büyütülmüyor ne yazık ki.
Yada adalet duygusundan yoksun kişiler, mevki sahibi olup, adaletsiz işler yapabiliyor.
Mesela KTOEÖS dün, tam da bu konuyla ilgili bir basın açıklaması yaptı.
Milli Eğitim Bakanlığı eliyle, kadro olmayan yere bir öğretmen atanmış,
Kamu Hizmeti Komisyonu da, münhal ilan edilmeden, sorgusuz sualsiz yapılan bu yasa dışı atamayı onaylamış.
Bu usulsüz atamanın dağıtımının yapıldığı yerlerden birisi de Sayıştaylık.
Ancak Sayıştay Başkanı, Sn. Osman Korahan, bu usulsüz atamaya müdahale etmediği gibi, ses, seda da çıkarmamış.
Sn. Osman Korahan’ın, adalet duygusu, babalık duygusuna yenilmiş olmalı ki; Dilara Meral Korahan (Eroğlu)’ın, tepeden inerek öğretmenliğe yerleşip, başkalarının hakkını yemesine seyirci kalabilmiş.
Dedim ya, her çocuk, biraz önce anlattığım üç kız kardeş kadar şanslı değil ne yazık ki!
Bakın işte, dede eski Cumhurbaşkanı, anne milli Eğitim Bakanlığı Gençlik Dairesi eski Müdürü, baba Sayıştay Başkanı ama çocuk adalet duygusundan yoksun büyüyor ve hak yemeyi kendinde hak görüyor.
Ancak çocuğun ne suçu var?
Çocukları oyalamak için yapılan oyunda olduğu gibi,
Milli Eğitim Bakanlığı tutmuş,
Kamu Hizmeti Komisyonu Başkanı kesmiş,
Sayıştay Başkanı pişirmiş.
Eline öğretmenlik tutuşturulan çocuk da yemiş.
Hani bana, hani bana diyen hak sahibi gençleriyse ne duyan ne de gören olmamış, çünkü, vicdanlar hem kör, hem sağırmış.
Bu olayı endişe verici olarak mı görüyorsunuz?
Peki ya adalet duygusundan uzak büyütülüp, adaletsizce eline öğretmenlik verilen bu gencin yetiştireceği çocuklar ne olacak?
Hangi duyguları öğrenerek büyüyecekler?
Gücün, adaleti ezebildiği gerçeğiyle mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.