Sn Başbakan,
Biz sizi siyasete girmeden önce adalet duygunuzla tanıdık ve bu ülkenin geleceği için umut olarak gördük.
Çünkü çözüme olan inancınız ve ülkenin içinde bulunduğu sorunlara olan duyarlılığınız halkı yeniden umutlandırdı.
Ancak geçen gece ara bölgede gerçekleşen “Federasyon yolu ile yeniden birleşme ve Kıbrıs’ta barış içerinde bir gelecek inşaa etme” panelindeki tavrınız hepimizi hem üzdü hem de şaşırttı.
KTOEÖS başkanının konuşmasında ortaya koyduğu değerlendirmelerin hangisi sizi rahatsız etti ya da neyi reddediniz gerçekten anlayamadık.
Ya da bu tavrı neden gösterdiniz?
Sn. Selma Eylem KTOEÖS adına yapmış olduğu konuşmasında ;
- “TC tarafından dayatılan paketler ve boyun eğen hükümetler aracılığıyla, uygulanan politikalarla Kıbrıs’ın kuzeyi bugün TC’nin arka bahçesi haline getirilmiştir.” dedi.
Toplumun “Göç yasası” diye adlandırdığı “Sosyal güvenlik yasası”, kaç kişinin işe alınacağı konusundaki kararları, mali protokollerde paranın büyük bölümünün “din eğitimi ve cami yapımı” için kullanılması gerektiğinin yazılması, açıkta o kadar öğretmenimiz varken TC’den öğretmen getirilmesi, çocuklarımızın “boğazınızı keseriz” diye korkutulduğu Çanakkale kamplarına karşı çıkmamıza rağmen yapılmasına karar verilmesi, yol ve diğer işlerin ihalelerinde kendi kurumlarımızın devre dışı bırakılarak direkt Türkiye’den bir firmaya verilmesi ve daha bir çok örnek söylenenlerin kanıtı değil midir?
Bu gün çocukların bile dile getirmekten çekinmediği bu gerçeğin nesini reddediniz?
- “Tacizler, tecavüzler, kriminal suçlar her geçen gün artmaktadır. Casinolar, gece kulüpleri, kara para aklama, bet ofisleri, mafya, uyuşturucu, insan kaçakçılığının yanında TC bankaları, üniversiteleri ve otelleri ile ülke yeşil sermayeye peşkeş çekilmiş,” yanlış bir tespit mi?
Tüm bu olumsuzlukların ülkeye giriş çıkışlardaki zafiyetten kaynaklandığını ve kimlikle giriş çıkışın yanlış bir uygulama olduğunu yıllarca dile getiren şu an başkanı olduğunuz parti değil miydi?
- “Merkez bankasından polisine, askerinden sivil savunmasına, vakıflar idaresine kadar her kurumuna el konulmuştur.” dendi.
Peki bu kurumların başına atama nereden yapılıyor ve kim tarafından idare ediliyor?
Ayrı bir devlet olduğumuzu söylüyoruz ama kendi para birimimizi kullanabiliyor muyuz?
Kendi paramızı basabilen bir devlet miyiz mesela?
- “Nüfus politikasıyla demografik yapı bozulmuş, ekonomik paketler ve
çıkarılan yasalarla alım gücü azaltılıp fakirleştirilmiştir” sözleri mi gerçek değil?
Şu an nüfus sayımızı biliyor muyuz?
Bakanlarımızın kimisinin 350 bin, kimisinin 500 bin diye açıkladığı nüfusun aslında 750 binden fazla olduğu gerçeğine mi katılmıyorsunuz?
Nüfus ve yapılan bütçenin uyumsuzluğu bu söylenenlerin kanıtı değil midir?
Üretim yapan tüm yerlerimiz kapatılıp üretimden koparılmadık mı?
Ya da üretim yapmaya karar verebiliyor muyuz?
- “Eğitim, sağlık gibi kamusal hizmetlerin bitirilmesi hedeflenmiş, siyasi, sosyal, kültürel, dini dayatmalarla beraber kıyıların ve çevrenin yağma talanı yanında özelleştirme adı altında Kıbrıslı Türklere ait tüm kurumlar TC sermayesine devredilmiştir.”
Sözlerinde reddediğiniz kısım hangisi?
Kitapların ve müfredatın dahi Türkiye’den geliyor olması gerçeğini mi reddediyorsunuz?
Yoksa kıyıların ve çevrenin devredilip yağmalanmasını mı?
Denize girişlerin bile oteller tarafından halka yasaklandığı, kıyıların, sahilin gasp edildiği gerçeği mi katılmadığınız kısım?
Peki ya Ercan havaalanının, suyun, haberleşmenin ve ulaşımın özelleştirildiği gerçeği oratadayken, KIB_TEK’in özelleştirilmesi bizzat bu gün size dayatılıp, mali protokolün imzalanmasında rehin tutulurken
KKTC’ye ait öz değerlerin “özelleştirme” adı altında Türkiye sermayesine devredildiğini mi reddediyorsunuz?
- “TC ile paralel götürülen eğitim sistemine 2011 yılından itibaren dini unsurların enjekte edilmesiyle başlayan ve kuran kursları, din işleri yasasıyla dernekler, tarikatlar, külliyeler, cami bahçelerine yapılan oyun parklarıyla, işsiz öğretmenlerimiz iş beklerken, TC’den öğretmen görevlendirme dayatmasıyla toplum mühendisliği hedeflenmektedir.” Kısmında katılmadığınız nedir?
Hala Sultan İlahiyat kolejinin açılması ve ikincisinin açılacağının müjdelenmesi bu söylenenlerin kanıtı değil midir?
Denetimsiz açılan kuran kursları ve cami bahçelerine yapılan çocuk parkları katıldığınız unsurlar mıdır?
Kıbrıs Türk halkının inancının sorgulandığı hatta bu konuda anketler düzenlendiği, “Dindar nesiller yetiştirilmek” istendiğinin söylenmesi mi doğru olan ve katılmadığınız şey?
- “Kıbrıslı Türkler uzun yıllardır TC tarafından uygulanan sistematik asimilasyon ve saldırı politikalarına karşı var oluş mücadelesi vermektedir”
KKTC Meclisinin damına Kayi boyu bayrağının çekilmesi, gazete taşlanması, Seçilmiş cumhurbaşkanının KKTC’’de göçmenler tarafından kurulan yöresel dernek başkanları tarafından “yuhalanması” asimilasyon değil midir?
Kıbrıs halkının kültürünün ve kimliğinin dönüştürülme çabası asimilasyon değil midir?
Kıbrıslıların kültürlerin yaşatma isteğinin “ayrımcılık” ve “ırkçılık” suçlanıp bastırılmaya çalışması asimilasyon değil midir?
Siz ve partiniz yıllarca bu duruma karşı mücadele verenlerin yanında yer almadınız mı?
Hala daha tabanınız yapılmak istenen asimilasyona karşı çıkarken, hala daha siz bu gün Ankara’da Kıbrıslılarla yaptığınız toplantıda halkınızı seferber olmaya çağırırken red ediğiniz ne?
Asimilasyon mu?
Mücadelenin verilmesi mi?
Hangisini reddediyorsunuz?
Yoksa tabanınızı mı?
- “Türkiye’nin de garantör olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin eşit ortağı olmaktan çıkartılıp, hakları gasp edilmiş.
Ülkemizde gelinen bu durumun sorumlusu ise sadece TC değil, Kıbrıs Türk toplumu temsilcileri, Rum toplumu temsilcileri yanında, hukuki sorumluluklarından kaçan AB ve BM gibi uluslararası camiadır.”
Çözümsüzlükte ve Kıbrıslı Türklerin mağdur edilmesinde ,Türk tarafındaki statükocuların, Rum tarafındaki statükocuların ve AB ile BM ‘nin olduğunun söylenmesi yanlış mı?
Hem Türk tarafındaki statükodan beslenenler hem de Rum tarafındaki statükocular değil midir çözüme engel olanlar?
- “Birleşik Kıbrıs iki toplumlu Barış İnisiyatifi olarak liderlerden beklentimiz her iki toplumun siyasi eşitliğinin ve tek egemenliğin, tek vatandaşlığın, tek uluslararası kimliğin olacağı iki bölgeli, iki toplumlu federasyon çözümü için olumlu adım atmaları ve ülkemizi çözüm ve barışa ulaştırmalarıdır.”
Bu beklenti zaten yıllardır mücadelesini verdiğimiz beklenti değil midir?
Yıllardır savunduğunuz çözüm modeli bu değil midir?
Bunda katılmayıp reddediğiniz kısım hangisi?
Sn. başbakanım,
Biz sizin omuzlarınıza yüklenen sorumluluğun da, aldığınız yükün de, çabalarınızın da farkındayız.
“katılmıyorum ve reddediyorum” sözünü de bulunduğunuz mevkii ve duyduğunuz kaygıdan söylediğinizi düşünüyorum.
Zira Ankara’da imzalanması planlanan mali protokol önüne engeller çıkarılarak KIB-TEK özelleştirilmesinin konulduğu haberler bunun kanıtıdır.
Ancak bu halkın önceliği kimliği ve kültürü ile var olmak ve kendi değerleri içerisinde yaşamaktır.
Hiçbir maddi kazanım, kaybettikleri maneviyatın bedeli olamaz.
Ve bu halkın sizden beklediği onurlu bir yaşamdır.
O yüzden her iki toplumun siyasi eşitliğinin kabul edildiği iki bölgeli federal bir devlet yapısına kavuşmak için vereceğiniz her mücadelede, atacağınız her adımda bu halk size omuz verecektir.
Kendi ürettiği ile var olan bir toplum olup kendi ayakları üzerinde duracağı her kararda sizinle bütünleşecektir.
Zira bu halk “Besleme” değil, kendi ülkesinin efendisi olmayı her şeyin üstünde görüyor.
O yüzden yürekten desteklediklerinizi, dilinizin reddetmesini kabul etmiyor ve reddediyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.