Ülkemizin köklü şirketlerinden Başman Grup, Tekstil, Muhasebe ve Finans Direktörü Ali
Başman ile bu konuştuk. Lefkoşa’da Nike Mağazası’nın en üst katında Lefkoşa manzaralı
ofisinde çok samimi bir röportaj gerçekleştirdik. İş hayatı, siyaset, hesap verebilirlik,
denetim, özelleştirme gibi birçok konuyu konuştuk. Toplumda sosyal yaşamı ve spor
camiasına olan katkılarıyla da tanınan Ali Başman, ülkenin ilerlemesi adına her kim olursa
olsun hesap verebilir olmak ve yapanın yanına kalmayan bir yapı kurulmasının şart olduğunu
söyledi. Adada bir barış sağlanmasının Rumların tutumundan dolayı zor görüldüğünü anlatan
Ali Başman, ambargoların kalkmasının ülkeyi kalkındıracağına inanç belirtti. Aile
şirketlerinde uzun ömürlü olmanın kurumsallaşma ile geleceğini de ifade eden Ali Başman,
Başman Şirketleri’nin uzun ömürlü olması adına kendilerinin profesyonel destek aldığını
açıkladı. İşte detaylar...
SORU: Genç yaşınızda iş hayatına atıldınız. Köklü bir aile şirketiniz var. Bu sizi nasıl
etkiledi?
BAŞMAN: Bizim işin içine girmemiz ortaokuldan başlar. Bu çok aktif bir katılım değildi.
Babamızla birlikte yaz tatillerinde şirkete gidip, depolama işinden, sipariş almaya kadar tüm
işleri yaptık. Dolayısıyla, işe merak o zamandan gelir. Şimdiye bakıyorum da, neler yaptık
diye. Biz, ikinci jenerasyonuz ve bizden sonra üçüncü jenerasyon geliyor. Üçüncü
jenerasyonda ailede en büyük çocuklar bende. Büyük kızım 17 yaşında. Önümüzdeki yıl
üniversiteye gidecek. Bu da, 4-5 yıl sonra iş hayatına katılacak demektir. Genelde görülen
aile şirketlerinin ömrünün üçüncü jenerasyonu zor bulduğudur. Eğer kurumsallaşıp, aile
yapısı içerisinden çıkamazsanız muhakkak anlaşmazlıklar başlar. Çünkü, çocuklar gelir,
çocukların eşleri gelir ve dolayısıyla muhakkak bir taraftan çıtırtılı sesler gelir.
SORU: Siz bunu önlemek için ne yaptınız?
BAŞMAN: Kurumsal eğitim, danışmanlık aldık iki yıl boyunca. Bu noktada da şirketimizi
nasıl bir profesyonel yapıya sokar ve aile yapısından, amatör ruhtan çıkıp, her şeye
profesyonelce nasıl bakarız ona baktık. 2013’de bu desteği almaya başladık ve 2015’in
başına kadar devam etti. Bunun faydalarını da görüyoruz. Kurumsallaşma da sonuçta bir nevi
disiplindir. Kendinizi disipline ediyorsunuz. Biz bunun faydalarını görmeye başladık ancak,
esas faydayı üçüncü jenerasyonun gelmesi ile göreceğiz.
SORU: Çocuklarınız iş hayatına nasıl bakıyor?
BAŞMAN: Kurumsallaşma kitabımızın içerisinde 14 yaşını bitirmiş çocuklarımızın, yazları
en az 2 ay şirkette çalışma zorunluluğu vardır. Bu, 8 saat mesai anlamında değil tabii ama,
şirkete gelip bazı işleri yapmaları gerekiyor. Örneğin ben, kızlarımın ikisini de yazda
sabahları şirkete getiririm. Dosyalama yapıp, muhasebeye bakarlar. Mağazada müşteri kasası
alırlar. Kısacası işe yatkınlık kazanmaları açısından günde birkaç saat şirkette çalışırlar. Bu
zaten şirketimizin kurumsal anayasasında var zaten.
SORU: Kurumsal yapınızda kaç kişisiniz?
BAŞMAN: Başman Kardeşler Şirketi, babam ve amcam ile başladı. Amca çocukları ile biz,
ikinci jenerasyonda 2001’de ayrıldık ve Başman Kardeşler tamamen bize geçti. Babam ve
Salih amcanın iki şirketi vardı. Başman Kardeşler ve Başman Endüstri diye. 2001’de ayrılma
kararı alındığında babam Başman Kardeşler’i aldı. Biz de Başman Kadreşler yapısı altında
ikinci jenerasyon gibi olduk. Biz üç kardeşiz. Osman ve Pınar diye iki kardeşim var.
Osman’ın iki kızı var, Pınar’ın da iki oğlu bir kızı var. Bende de iki kız bir oğlan var.
Dolayısıyla üçüncü jenerasyon olarak 8 çocuğumuz geliyor.
SORU: Şirketleriniz nelerdir?
BAŞMAN: 4 tane şirketimiz var. Başman Tekstil var. Onun çatısı altında Nike, Sarar,
Tommy Hilfiger, New Balance ve Vans var. Başman Kardeşler Şirketi adı altında ise, birçok
temizlik ve gıda ürünleri vardır ithal ettiğimiz. Colgate Grubu, Hacışakir, Grubu, Can Bebe,
gibi 20-22 çeşit temsil ettiğimiz ürün vardır. Kozmetik’te Avon var. Catering’de Tango de
Buddha restorantımız var. Başman Enterprises Ltd’de de beyaz eşya satışımız var. Girne’de
de Grand Pasha Otel&Casino&Spa’da ortaklığımız var.
SORU: Bu yatırımlarınızı neye göre yapıyorsunuz. Çünkü çok farklı alanlarda işletmeleriniz
var?
BAŞMAN: Başman Kardeşler Ltd şirketi zaten hazırdı. İthalat ve Toptan dağıtım diye.
Bunun için bir karar vermenize gerek yok. Burada karar verilen olay şudur. Biz şirket olarak
A ve B kalite ürün ithal ederiz sadece. C kalite ürünü almayız. Ama kendini kanıtlamış,
dünya markası olmuş, en önemlisi, kendimizin kullanacağı ürünü ithal ederiz. Benim evimde
kullanmayacağım bir ürünü müşteriye satmam. Bu şirketteki prensibimiz budur ve şu anda
da dünya markaları ile sürekli temaslarımız vardır. Bu doğrultuda da karlılığı olan şirketlerle
iş yapıyoruz. Çünkü bazen çok ünlü markalardan da teklif alıyoruz ama kar marjı düşük
teklifler geldiği zaman kabul etmek söz konusu olamıyor.
Tekstil bölümündeki ilk işimiz ise SARAR markası idi. Kişisel olarak giyinmeyi çok
seviyorum. Bir iş için Eskişehir’e gittiğim zaman Sarar’a alış verişe gitmiştim. Oradaki
insanlar o kadar sıcak davrandı ki, ‘hade Kıbrıs’a da açalım, ne dersiniz?’ dedikleri zaman
ansızın beynimde ışık yandı. Yıl, 1996. O dönemde ülkemizde hiç marka yoktu. Bunu net
hatırlıyorum. İlk biz açmıştık Sarar markasını. Çok ciddi tereddütlerle açmıştım, “acaba tutar
mı” diye. Çünkü fiyatları bizim piyasamızın biraz üzerinde. Ancak sonuçlar güzel oldu.
Arkasından, 2006 yılında da Nike’da çalışan arkadaşlarım beni aradı ve “ Biz Nike ile
büyümek istiyoruz ilgilenir misin” dediler. Çıkıp gittim, konuştuk, her şey hesaplandı. Onlar
geldiler, ve şu anda içinde olduğumuz binanın arazisinin yerini beğendiler. “Buraya bina inşa
eder misiniz” dediler. Biz de kabul ettik. Hollanda’dan mimarlarını gönderdiler bunun için.
Burası, Nike dünyasında araziden tasarlanmış ilk binadır. Nike’ın mimarları bu binayı
tasarladı ve 2007’de müşterilerimizin hizmetine sunduk. Ondan sonra Nike ve Sarar’dan
sonra çok teklifler geliyor. Ama biz inandığımız ve karlı olan markalara yönlenerek
gidiyoruz. “Yanıldığımız da oluyor mu” elbette ki oluyor. Bakıldığında şöyle bir durum var.
Bir, gıda-temizlik ürünleri toptan satış. İki, tekstil. Üç, kozmetik. Dört, eğlence sektörü,
turizm.
SORU: Neden bu kadar çeşit?
BAŞMAN: Şunu anlatmak istiyorum. O kadar küçük bir ülkede yaşıyoruz ki riskleri
bölmeniz gerekiyor. Riskleri bölmek ne demektir. Bir sektör zarar görürse, diğeri ile onu
kapatmak lazım. Bu şekilde dengeleyerek yürüyoruz. Çok şükür ki sattığımız her şey marka
olduğu için bu noktada krizlerden en az etkilenenler arasındayız. İstanbul’da en son bir Nike
mağazasını hayata geçirdik 2013’ün Mayıs ayında.
SORU: Güney Kıbrıs ile iş ortaklığı yapmaya nasıl bakıyorsunuz?
BAŞMAN: Güney’de iş yapmak için barış sürecini beklemeye gerek yok açıkçası. Sonuçta
vatandaşız ve orada şirket kurabiliriz. Bunun da araştırmasını yaptım açıkçası. Ancak tabii
şöyle bir durum var. Oraya bir şey açacaksak biz, Avrupa’nın herhangi bir şirketi size orası
için hak vermez. Zaten Avrupa’nın bütün şirketleri orada var. Türkiye markası olması lazım,
kıyafet üzerine gideceksek. Ama ben biraz daha sanki bazı şeylerin hazmedilmesi
gerektiğine inanıyorum.
SORU: Ne gibi mesela?
BAŞMAN: Türk markasının Güney’de çok iyi tepki alıp almayacağına hala emin değilim.
Tutuculuk çok fazla var Güney’de diye düşünüyorum. Örneğin, bir SARAR markası açsanız
Güney’e. Ne tepki alır sizce? Olumlu mu, olumsuz mu? Uğraşmaya değer mi, değmez mi
emin değilim. Belki de bir büyük Pazar kaybediyoruz. Bilemem. Ancak şunu da
söyleyeyim. Ben bugün Tommy Hilfiger markasını Yunanistan üzerinden getiriyorum.
Çünkü Türkiye’ye gittiğimde bana dediler ki “Kıbrıs bizim bölgemiz içerisinde değil.
Yunanistan tüm Kıbrıs için anlaşma imzaladı”. Ne yapacağız? diye sorduğumuz zaman ise,
Yunanistan’daki ortağımız ile görüşün dediler ve gittik görüştük. İnsanlar bizi çok iyi
karşıladı. Çok yardımcı oldular. Yunanistan’da insanlar inanılmaz derecede sıcaktır. Ancak
Rum tarafında bazı noktalarda bazı şeyler hissederim. Şu anda Güney’e yatırım yapmayı
gereksinim olarak görmüyorum. Ama şu var. O kadar çok turist geliyor ki Güney’e, ben
Tommy’nin rakamların görüyorum, Baf ve Limasol’a gelen Rus turistlerden yazda
cirolarının ne kadar yukarı fırladığını görüyoruz ancak biz onu alamıyoruz. Ümit ederim ki
bir şekilde uluslararası uçuşlara açılır bizim havaalanımız da. Bizim derdimiz burada
tanınmışlıktan öte limanlar açılıp direk turistler gelse buraya zaten burası uçar gider.
SORU: Ülke ekonomisini nasıl değerlendiriyorsunuz, özellikle hem bizim hem de TC’deki
son zamanlardaki hükümet değişikliklerini...
BAŞMAN: Kıbrıs’ta zaten bir ekonomi yok. Tamamen Türkiye’deki hükümetlerin
programlarına göre ve Türkiye’deki hükümetlerin artı ve eksilerine göre burada
değişkenlikler var. Burada zaten devlet yapısına baktığınızda bağımsız bir devlet yapımız
yok. Yani, TC hükümeti belli başlı şeylere müdahale etmezse burada bir şeyler olmuyor. En
basiti, TC Hükümetinin, Cumhurbaşkanı ile bir sıkıntısı oldu, döviz yüzde 7-8 fırladı bir
anda. Yıllardır dikkat ederim sanki de Mayıs ayında bir şey var. 3 yıl önce Mayıs ayında
Gezi olayları vardı. Geçen yıl Mayıs ayında seçimlerdi, koalisyon kurulacaktı,
kurulmayacaktı atışmaları. Bu yıl da Sayın Cumhurbaşkanı ile Başbakanın kavgası. Çok
enteresan. Burada insanlar etkileniyor, hiç hoş değil. Ama Türkiye ekonomisi istikrarlıdır, şu
anda istikrar var Türkiye ekonomisinde. Ama, çok da risk var. Çünkü, en ufak olaya tepki
verebiliyor. Bizim ülkemize baktığımız zaman ne olduğunu biz de anlamadık. O kadar çok
hükümet kurulup, bozuluyor ki. İnşallah, normal seçim sürecine kadar da bu kurulan
hükümet devam eder. Ama tabii, sokağa da baktığınızda bu işlerden herkes sıkılmış
durumdadır. Herkes istikrar istiyor. Ne yapılacaksa yapılsın. Bu memlekette 2010 yılına
gidecek olursak, o dönem bir su anlaşması yapıldı. Benim bildiğim, eğer bir anlaşma
yaparsanız, oturup tüm çerçevesini çizersiniz ve o su aktığı zaman da tüm alt yapısı hazır
olur. Dağıtım şekli de hazır olur. Buraya su aktıktan sonra bunun kavgası verilmez. Verilen
kavgaların doğru veya yanlışlığına girmiyorum ben. Aradan 5 yıl geçmiş ve hala alt yapı
hazırlanmamış. Belediyelerin birçoğu bu suyu dağıtmak istiyor ama alt yapısı yok. Bu
ülkede en büyük tehlike fazla kamu odaklı çalışmamızdır. Bu çok büyük tehlikedir. Zaten
bundan dolayıdır ki özelleştirmeler konuşulmaya başlandı. Ama tabii özelleştirmelerde de
sıkıntı şeffaf olması lazım.
SORU: Kurumların özelleştirilmesinden yana mısınız?
BAŞMAN: Şeffaf ise evet. Bir de kurum zarar ediyorsa tabii. Benim devletimin kurumu
kardaysa ve devlet o kurumdan para kazanıyorsa neden özelleştirilsin. Ama devletin sırtında
kambursa neden devam etsin. Biz bugün dünyanın en pahalı elektrik alan ülkelerinden
biriyiz. Sürekli elektrik kesilir. Her evde, iş yerinde jeneratör var. Özelleşirken kurum, hem
devlet sırtındaki kamburu atmalı, hem de insanlar daha ucuz elektrik alacak. Bunun
sağlanması gerekiyor.
SORU: Ülkemizdeki siyasi yapının değişmesi gerekiyor mu sizce?
BAŞMAN: Genelleme yapmamak gerekiyor ancak, siyasete girip de kendine çalışan insan
çok ve bunlar sorgulanmıyor. Sistemin en başından düzelmesi gerekiyor. Maalesef siyasetin
çok da temiz yürümediğine inananlardanım. O nedenle de siyasetten uzak durdum.
Birilerinin de bu işe girerken elini taşın altına koyması gerekiyor. Düşünün siz, bu ülkede
Sayıştay’ın bile yaptırım yetkisi yok. Birçok yolsuzluk tespit edilir, Sayıştay raporları alınır
ve orada iş biter. Halbuki, Sayıştay’ın olayı sonuna kadar götürme yetkisi olmalı. Başka
ülkede olsa o insanlar bir daha güneş yüzü görmez. Bizim ülkede sanki de yasalar
dolandırıcıları korumak içindir.
SORU: Genel çerçeveye bakılınca ülke nasıl düze çıkar?
BAŞMAN: Bir kere, temiz siyasetin gelmesi, yasaların değişmesi gerekiyor. İşlemesi ve
herkesi kapsaması gerekiyor. Yapanın yanına kalan bir memleket olma pozisyonundan
çıkmamız gerekiyor. Şu ana kadar yapanın yanına kalıyor. Rüşvet yiyen ceza görmez,
soruşturma bile yapılmaz. Birilerinin bir şeyi çalışır, yakılır, suçlu ortaya çıkmaz. Sayıştay’ın
yetkileri artırılmalı, yasalar düzenlenmeli. Bakan, milletvekili olup da seneler içinde ev ve
villalara sahip olanların, bunlara nasıl sahip olduğu hiç sorulmaz. İhalelerin nasıl olduğu
ortada. “Kolay zengin olma hırsı” bazı şeylerin önüne geçiyor ne yazık ki. Denetim şart
özetle.
SORU: Bunu biraz açar mısınız?
BAŞMAN: Bugün, bir belediye başkanım, başbakanım eğer yolsuzluk yapmışsa ve bu
Sayıştay raporları ile kanıtlanmışsa yanına kalmaması gerekiyor. Yasalar herkes için geçerli
olmalı. Şu anda herkes kendisine nasıl avantaj sağlayacağının peşine düştü. Bu işin reçetesi
bellidir ama, uygulaması kolay mıdır emin değilim. Çünkü çok kronikleşti sorunlar.
SORU: Son söz olarak ne söylersiniz?
BAŞMAN: Çok güzel bir memlekette yaşıyoruz. Doğa harikası bir ülkemiz var. Bunun
değerini bilelim. Ben başka ülkelerde de iş yaptım. Burası çok farklı. Ülkemizi temiz tutalım
ve değerini bilelim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.