Amerika Birleşik Devletleri Başkan Yardımcısı Joe Biden telefonda KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’yı aramış, Adanın Güney’indeki seçim sonuçlarını ve müzakerelerde gelinen son gelişmeleri ve İstanbul’da yaşanan yemek krizini konuşmuşlar.
Bu görüşme önceden ayarlanan bir görüşmeymiş.
Yani İstanbul’daki yemek krizi odaklı değilmiş.
Biden, Akıncı’ya müzakerelerde gösterdiği kararlı duruşundan dolayı da teşekkür etmiş, etkilendiğini söylemiş hatta beni etkilemeye devam et demiş.
Eyvallah..
Tabi bu telefon görüşmesi sadece Akıncı ile gerçekleştirilmedi.
Biden, Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı Nikos Anastasiadis ile de bir telefon görüşmesi yaptı.
Onu da dinledi, onunla da istişareler yaptı, onu da çabalarından dolayı kutladı, cesaretlendirdi, İstanbul’daki tavrından dolayı haklı buldu vs..
Peki ne değişti?
Sayın Biden, Güney’deki seçimler bitti, artık Kıbrıs’ta bir çözüm zamanı dese de,
Sayın Akıncı’ya süreçte gösterdiği samimi çabalarından dolayı teşekkür edip onore etse de,
Sayın Anastasiadis’i de arayıp istişare edip onu da çabalarından dolayı kutlasa da,İstanbul’daki tavrından dolayı haklı bulsa da,
Bunlar neyi değiştirecek?
Kuzey’deki statümüz bir değişikliğe uğrayacak mı?
Kıbrıs Cumhuriyetinin adada tek meşru devlet olduğu gerçeği ortadan kalkacak mı?
Yok.
Peki o zaman Biden’in ve tabi ABD’nin sürece katkısı ne olacak?
Finansal destek mi?
Malum ya, Kıbrıs sorununun çözüm ayağında ki en önemli unsuru paradır.
Para yoksa çözüm de yoktur.
ABD bunu kesin bir ifade ile taahhüt edebiliyor mu?
Hoş niye etsin?
Desteğe hazırız falan diyorlar arada bir ama, öyle somut adımları atabilecekleri izlenimini de vermiyorlar.
Yani o iş muğalakta.
Peki ABD, Güney kaynaklı bir sıkıntıdan dolayı başarsızlığa uğrayabilecek sürece karşın, siyasi etkisini gösterip Güney’i ikna edebilecek siyasi manevraları yapabilir mi?
Yani madem sizden kaynaklı anlaşma sağlanamıyor, o zaman bende Kuzey’deki yapının ayrı bir devlet olarak tanınması için insiyatif üstlenirim diyebilir mi?
Diyemez.
Peki o zaman ne?
Güney’in bu avantajı elinde olurken kibirinin önüne geçmek mümkün değil elbet.
Sen haklısın, sen de haklısın politikası ile de bir yerlere varmak pek olası değil.
İşin realiteleri var.
Güney Kıbrıs diyoruz biz ama, işin gerçeğinde Kıbrıs Cumhuriyeti diye bir meşru yapı var uluslararası topluluğun içerisinde.
Kuzey’de ise KKTC dediğimiz bir yapı var ama, bizim çalıp kendi kendimize oynadığımız, meşru olmayan tecrit edilmiş, ambargolu körler ve sağırların birbirini ağırladığı cinsten birşey.
Tam bir aldatmaca..
Kendi kendimizi kandırmaya bile yetmiyor artık varlığı.
Avunup duruyoruz böyle.
Uluslararası topluluğun yok saydığı yerdeyiz.
O zaman ne yapacağız?
Derdimizi nasıl anlatacağız?
Sanırım en büyük sıkıntımız da bu noktada başlıyor.
Şu çok açık ki 40 yıldır bu dertlerle uğraşıyoruz, sesimizi duyurmaya çalışıyoruz ama bir türlü görünür olamıyoruz.
O zaman belli ki kullandığımız yöntemlerde bir yanlışlık var.
40 yıl, hatta bunun çok daha öncesi kendini ifade edememek gibi bir çaresizlik olabilir mi?
Oluyor işte..
Bizler de bire bir yaşıyoruz bunu.
Şimdi ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden Akıncı’yı aramış, ve kararlı duruşundan dolayı kutlamış.
Kime ne fayda?
Ardından da Anastasiadis’e sen haklısın demiş?
Anastasiadis’in tuzu kuru tabi.
Meşru bir devletin başında oturuyor.
Her türlü hukukun içinde.
Peki ya bizler?
Sıfır sıfır elde var sıfır misali.
Bize somut adımlar lazım.
Yoksa bu ve benzeri kutlamaların yıllardır yapıldığı ve hiçbir şekilde karşılık bulmadığı bir noktadayız.
Bu sürecin sonunda eğer bir başarısızlığa uğrayacaksa süreç, bunca çaba, onca umut boşa gidecekse bunun en acı tecrübelerini yine bizler yaşayacağız, çünkü bir tarafta atıl halde duracak olan yine bizler olacağız.
Kıbrıs’ın tek meşru devleti de, temsiliyeti de yine Rumların elinde olacak.
Diyeceğim o ki, şu teşekkür etmiş, bu övgü dolu sözler sarfetmiş.
Bunların siyasi gerçekliği yok.
Siyasette bir karşılığı yok.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.