• BIST 9549.89
  • Altın 3005.985
  • Dolar 34.5383
  • Euro 35.9979
  • Lefkoşa 14 °C
  • Mağusa 11 °C
  • Girne 17 °C
  • Güzelyurt 13 °C
  • İskele 11 °C
  • İstanbul 5 °C
  • Ankara 3 °C

Bir Kahve Molası

Hatice İNTAÇ

Bazı zamanlar vardır, söylenecek, yazacak çok şey vardır da hangisini seçeceğinize karar veremezsiniz. Bugün ben de ne yazacağıma bir türlü karar veremiyorum. Birikmiş o kadar olay ve konu var ki, içlerinden birini seçmekte zorlanıyorum. Bu da kafamı iyice karıştırıyor. Memleket meselelerine mi girsem?.. Yok!.. Hayır!.. Bugün onlara dokunmak içimden gelmiyor. Esasen televizyon ekranları, radyolar, kısacası medya bıktırıncaya kadar ayni şeyleri gündem yapıyor. Onlara ekleyebileceğim yeni bir şeyim olmadıktan sonra aynilerini tekrarlamam abesle iştigalden öteye gitmez. Abesle iştigal!.. ( sözcüklerin ihanetine uğramak da var bazen)  Tabii ki abes olan konular değil. Üstelik hepsi de çok önemli… Hele yeni döneme girdiğimiz, ümitlerimizin filizlendiği bu günlerde!… Ben söylenmekten, yazılmaktan enflasyon sınırlarını aşmış, vıcığı çıkarılmış konuları tekrarlamamın yersizliğinden bahsediyorum sadece. Yoksa Kıbrıs konusu, vatanını seven herkes gibi beni de yakından ilgilendiriyor. Yine de her insanın sevdiği, hayat tarzı edindiği;  konuşurken veya yazarken zorlanmadığı, su gibi akıp giden konular vardır ki kaleminiz, tuşlardaki parmaklarınız dur durak bilmez onları anlatırken. Bir de bakmışsınız ki sayfalar dolmuş.Ben yazılarımda daha çok doğadan, güneşten, aydan, yıldızlardan, iklim olaylarından, çiçekten böcekten bahsettiğimi fark ettim.Evet!.. Doğa olayları anlaşılmaz bir şekilde beni çekiyor. Anlaşılmaz deyişime bakmayın. Aslında tam da anlaşılır biçimde çekiyor. Hem de tutkunu yapacak kadar.. Sebebi de çocukluk ve ilk gençlik yıllarımı doğanın bağrında; hani derler ya tam da göbeğinde geçirmiş olmamdan kaynaklanıyor. Baf Kasabası’nın “Aşağı bahçeler” diye bilinen denize komşu, yeşillikler içinde bir bölgede doğup büyüdüm.İnsanlar kadar hayvanları, bitkileri sevmeyi, onlarla haşır neşir olmayı öğrendim.Sonra İstanbul girdi hayatıma.Meftunu olduğum şehir!.. Dünyanın en güzel doğasını sinesinde barındıran; şiirlere, şarkılara ilham olmuş bu şehirde uzun yıllar yaşamak doğaya olan tutkunluğumu daha da artırdı. Öğretmenlik yıllarımın buna katkısını da yabana atmıyorum. Yıllarca öğrencilerime dünyayı, güneşi, yıldızları, dağları, denizleri, iklim olaylarını anlattım. Bu yüzden doğaya olan bağlılığımı çok görmüyorum. Çok sevdiğim insanlara bağlılığım kadar bağlıyım ona da. Doğa kadar, hatta ondan daha da çok ilgilendiğim bir de insan ilişkileri, insani değerler konusu var ilgi alanımda. Hazır yeri gelmişken biraz da ondan bahsedelim mi? İnsan!.. Hayatımızın en büyük unsuru olan insan ve ona olan bitmeyen yolculuğumuz!. Yaşadığımız sürece tanıdığımız; bazıları hâlâ hayatımızda olan, bazılarıysa gerilerde kalmış insanlar!.. İz bırakanlar, bırakmayanlar!..  Kimini riyasız dostluğu ve vefasıyla; kimini hainliği ve nankörlüğü ile hatırladıklarımız.. Toplu halde yaşıyoruz ve muhakkak ki insanların birbirleriyle olan münasebetlerinin çok önemli yeri var hayatımızda. Fakat ne acıdır ki, kültürümüzde de önemli yeri olan bu değerler gün geçtikçe bozuluyor, yozlaşıyor. Eski dostlar, akrabalar bile artık düğünlerde, cenazelerde, casinolarda veya lokantalarda tesadüfen karşılaşıyorlar. Konuşmaları, sözüm ona sohbetleri, beylik birkaç cümleden öteye geçmiyor bu karşılaşmalarda. Geçse bile, o an çok mutlu olsalar bile bunun devamı olmuyor, orada kalıyor.  Ne acıdır ki insan olmanın gereği olan değerlerimizi büyük ölçüde yitirdik de farkında bile değiliz. Bu yüzden kalabalıklar arasında bile yalnızlaşıyoruz. Nerede şimdi en gizli sırlarımızı paylaştığımız, ihtiyacımız olduğunda yanımızda olan, zor durumlarımızda bizi savunan, varlıklarıyla güç veren, hayatı güzelleştiren dostlarımız, arkadaşlarımız, akrabalarımız?.. Sağladığı kolaylıkları inkâr etmesek de ne yazık ki gelişen teknoloji bunun en büyük müsebbibi. Kabul etmemiz gerekiyor ki sanal ortam insani ilişkileri negatif yönde etkiliyor. Buna bir de televizyon dizilerini eklersek durum daha da vahimleşiyor. Eğitici programlar, belgeseller yerine; seyrederken senaryosu hangi kalemden, hangi cadı kazanı yürekten çıktı diye merak ettiğim akıl almaz entrikalarla dolu diziler ne yazık ki bizi ekranlara mahkûm ediyor. Şaşırıyorum!..Yetkili kurumlar buna nasıl izin veriyor diye. Fakat bunu anlamak o kadar da zor değil. Büyük güçler,başka şeyleri unutturmak, kendi isteklerini, projelerini daha rahat gerçekleştirmek için bu tip yayınlarla bizi uyuşturuyorlar, uyutuyorlar ve zamanımızı da israf ettiriyor işte!.. Oysa bilgisayar ve televizyon ekranlarına mahkûm olmadan önce,  şimdilerde unuttuğumuz güzel alışkanlığımız, adetlerimiz vardı bizim. Bir arkadaşımızla, komşumuzla karşılıklı içilecek birer kahve eşliğinde sohbet etmek gibi...

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları