• BIST 9922.87
  • Altın 2962.961
  • Dolar 35.2472
  • Euro 36.7735
  • Lefkoşa 17 °C
  • Mağusa 17 °C
  • Girne 20 °C
  • Güzelyurt 15 °C
  • İskele 17 °C
  • İstanbul 14 °C
  • Ankara 13 °C

BİR KIŞ HİKÂYESİ

Hatice İNTAÇ

Bazen bulutların gölgelediği bazen de güneşin aydınlattığı bir gök kubbenin altında olmak; zaman zaman üşüyüp pamuklara bürünmek, zaman zaman da kış güneşinin anne kucağını andıran sıcağına sığınmak.. Kışın tam ortasında olmanın değişmeyen özellikleri bunlar.. Evet!.. yanlış okumadınız “anne sıcaklığı” dedim çünkü ben böyle zamanlarda nedense hep annemi hatırlarım. Bazen onunla böyle kış günlerinde Baf’ın şimdi müze haline getirilip tellerle çevrelendiği Kral Mezarları bölgesinde dolaştığımızı; onun ebegümeci toplarken benim kayalar arasından fışkıran tavşan kulağı yumrularını ( siklamen) yerlerinden sökmeye çalıştığımı; hava aniden kararıp yağmur başladığında mezarların bulunduğu kayalıklara sığındığımız günleri ve daha nicelerini..

Sadece bu ve buna benzer anılar mı bana onu hatırlatan ?.. Saymakla biter mi annelerle olan yaşanmışlıklarımız ve onların bizi memnun etmek için yaptığı sonsuz fedakârlıklar?.. Onun, çocuklarının sağlığından, eğitiminden tutun da ileride kendi ayakları üstünde durabilen, kimseye muhtaç olmadan hayatını sürdürebilen, hayata sağlıklı bir beden ve karakterle atılması için elinden geleni yapan, bunun için hiçbir özveriden kaçınmayan, sevgisini ve şefkatini esirgemeyen anneler için söylenecek o kadar çok şey var ki bunları yazmaya sayfalar yetmez.

Ben yine de hazır yeri gelmişken; hele de mevsim kışken, dışarıda yağmur sağanağa dönmüş ve eski kışları hatırlatmışken en azından kral mezarları serüvenimizi, yani sadece bir günümüzü olsun yirmi beş sene önce kaybettiğim ve bir gün bile unutmadığım anacığımı anarak bir sayfaya sığdırmaya çalışayım.

******

Yağmurun dinmesiyle sığındığımız mağaracıktan çıkar, evimizin yolunu tutardık. Bilirdik ki yağmur yeniden başlarsa yol üstünde sığınacağımız tanıdık evleri vardı. Türk olsun, rum olsun, o zamanlar herkesin kapıları giden misafire açıktı. O kadar ki eve dönerken yükümüz onların bahçelerinden verdiği hediyelerle daha da ağırlaşırdı. Biz de evimize gelenlere ayni şekilde davranırdık. Ne yazık şimdi o alışkanlıklardan eser kalmadı. Zaten bu yüzden değil midir şimdi hatıralarımıza dört elle sarılışımız ve o günleri özleyişimiz?..

Anacığım eve dönünce dinlenmeye bile zaman ayırmadan sırf benim çiçek sevdam hatırına ertelediği işleri yapmaya koyulurdu. Kalabalık bir aileydik ve onun evin her bireyine karşı sorumlulukları vardı. Bu yüzden de gecenin geç saatlerine kadar işi bitmezdi. Sadece ailesine değil komşularına, tanıdıklarına da yetecek kadar sevgi ve şefkat doluydu kalbi. Hiç unutmam… Yatalak annesi olan bir komşumuz vardı. Hangi nedenle olduğunu hatırlamasam da onu kınıyorum. Kadın annesine iyi davranmaz, ona bakmaz; hatta başkalarının da ona bakmasına izin vermezdi. Yaşlı kadın küçük bir odada adeta ölüme terk edilmiş gibiydi. Kadıncağızın inlemeleri bizim evden duyulurdu. Annem dayanamaz her gün onun kaldığı odanın bizim bahçemize bakan bir penceresinden kızına görünmeden gizlice girer, kadını doyurur, altını temizlerdi. Daha buna benzer çok yardımseverlikleri vardı annemin.

Güzel yemekler de yaparmış annem. Bunu da yıllar sonra çocukluk arkadaşlarımdan öğrendim. Onun yaptığı kırmızı kabak böreğini, bumbar dolmasını, dövme pilavını, hele kış mevsiminin vazgeçilmezi olan Baf usulü katmerini anlatmakla bitiremezler. Ben en çok taş değirmenle buğdayı öğütürken çıkan unu pekmezle karıştırarak yaptığı topak helvayı severdim. O kadar ki, değirmenin başından ayrılmaz; dört gözle unun çıkmasını beklerdim.

Geçen gün karşılaştığım bir arkadaşımla eski günleri konuşurken, onun anlattığı bir marifetimi de öğrenmiş oldum. Meğer ben annemin yaptığı yemekleri eve topladığım arkadaşlarıma yedirirmişim. Kırmızı kabak böreği yaptığı bir gün yine onları toplamışım ve börekler bitmek üzereyken aklım başıma gelmiş “ bunları da bırakın annem yesin” demişim. Kahkahalarla gülsek de bu hatıraya, içim burkuldu, kızdım o çocuk günlerimin düşüncesizliğine ve hınzırlığına….

Bugün nedense parmaklarım tuşlarda hep annemi yazdı. Belki de okurken sıkılmışsınızdır, çünkü bu benimle annemin hikâyesi. O zaman siz de kendi annelerinizle yaşadıklarınızı hatırlayın. Hayattaysa anneleriniz kıymetini bilin, onlara çok iyi davranın ve güzel hatıralar biriktirmeye çalışın. Yitirmişseniz annenizi, onları biriktirdiğiniz hatıralarla anarak yaşatın.

Ben ölümünden sonra anneme çok şiirler yazdım. Aşağıdaki dizeler de onlardan biri

“Kutsal anılarıma karıştın artık/ gözlerimde bir türbe, ayni sana benzeyen/ zarifmiş, kibarmış, üstünde resmin varmış./ Güzel anılarımız vardı, sayısız/ Bir gün çiçek dikiyoruz, ellerimizde çamur./ Uzun uzun yürüyoruz bahçelerde günlük güneşlik bir sonbahar kuşluğunda./ Son incirleri topluyoruz dallarından mevsimsiz./Çatlamış narlar dallarda, beğenmiyoruz/Bir de tavşan kulakları vardı.. Hani kayalardan güçlükle kopardığımız/Kıramazdın çocuksu heveslerimi/Oysa sen ekmek kavgasındaydın/ Benim aklımsa hep çiçeklerde.”

 

 

 

 

 

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları