Dünyada farklı nedenlerle ortaya çıkan savaşların en önemli mağdurları kadınlar ve çocuklar oluyor. Çoğu zaman patlayan bombalar, silah sesleri ve kan ile anlatılan savaş hikayelerinde, ölen erkekler şehit olarak tanımlanırken, görülmeyen, bilinmeyen, yazılmayan veya çok konuşulmayan çok ciddi kadın mağduriyetleri de yaşanıyor.
Madalyonun bilinmeyen yanında kadın, savaşın en kötü yerinde, sistematik tecavüze uğrayan, cinsel organları kesilen veya tahrip edilen, soykırım amaçlı zarara uğratılan, hatta HIV virüsüne maruz bırakılan ve adeta bir canlı bombaya dönüştürülen bir yapıda. Bir savaş aracı olarak kullanılan kadınlar, Yugoslavya, Ruanda, Liberya, Kongo ve daha birçok yerde başta bireysel olarak kadına, ancak büyük resimde onun eşine, ailesine ve toplumuna zarar vermek hedefi ile zarar verme hedefi ile kadın bedeni hem bir seks malzemesi, hem de bir silah olarak kullanılıyor.
Oshan SABIRLI
Savaşlarda büyük oranda erkekler savaşır, büyük oranda erkekler yaralanır ve daha çok erkekler ölür… Bu ve benzeri militarist söylemlerde, savaşın terimlerinde, savaşın yüzü anlatılır. Kurbanlarla ilgili verilen sayısal değerlerde ise, yaşamını kaybeden kadınlar ve çocuklar için, ya sayılar ile yetinilir, ya da “çok sayıda kadın ve çocuk öldü/yaralandı” şeklinde ifadeler haber bültenlerinde geçer. Uluslararası verilerde de, savaşın gerçek kurbanlarının büyük çoğunluğunu, sivillerin ve bu siviller içerisinde ise kadın ve çocukların sayısının çokluğunun sürekli olarak altı çizilir.
Bir savaş suçu olarak da kabul edilen, savaş veya çatışma şartlarındaki kitlesel tecavüzlerin, aileleri parçalamak, toplumları terörize etmek, bir sonraki neslin etnik kimliğini değiştirmek, toplumsal ahlaki değerleri aşağılamak ve onur kırmak amacı ile yapıldığı yine başta Dünya İnsan Hakları Örgütü, Dünya Af Örgütü ve BM’nin ilgili raporlarında, hatta kadın örgütlerinin açıklamalarında net ifadelerle yer alıyor.
Savaşlar içerisinde, sistematik şekilde, HIV Virüsünün yine bilerek ve isteyerek, farklı amaçlar güdülmesi ile kadınlara bulaştırıldığı ve bunun da bir nevi soykırım olduğu da kayıtlara geçmiştir.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Ruanda'da 1994 yılındaki soykırımda 100.000 ila 250.000 kadın üç ay boyunca tecavüze uğradığını. Tecavüz kaynaklanan gebeliklerin sayısının 2,000-5,000 arasında olduğunun tahmin edildiğini kaydediyor. HRW, (1996)
60.000 'den fazla kadın eski Yugoslavya’da (1992-1995), 60.000’i aşkın kadının Sierra Leone iç savaşında (1991-2002) 40,000’den fazla kadının Liberya’da (1989-2003) ve 1998 yılından bu yana Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde 200.000 civarında kadına tecavüz edildiği kayıtlara geçmiştir. İstatistiki veriler farklı kaynaklarda değişiklik gösterse de tecavüz rakamlarının tüm dünyada geleneksel ahlaki değerlerden dolayı çok daha yüksek olduğu gerçeği bir realite konumundadır.
Sorunlu bölgelerde, çatışma sona erdikten sonra bile, yaşanan cinsel şiddetin etkileri psikolojik ve fiziksel hasarları ile istenmeyen gebeliklerden, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlara, kadınların “hastalıklı” şeklinde damgalamasına kadar, yoğun şekilde kadınların, farklı zorluklarla buluştuğu biliniyor.
Yaygın cinsel şiddet, kendisini, çatışma sonrasında bile gösterebilirken, bunların çoğu zaman cezasız kaldığı da gözlemleniyor. Ülkeler çatışmalardan çıksa dahi, baskı altında kalan kadınlar sağ olarak kurtulsa bile, ihtiyaçlarının karşılanması, tıbbi bakımı, HIV tedavisi, psikolojik destek görme, ekonomik yardım alma ve hukuki tazmin çok büyük oranda mümkün olamıyor.
Gazeteci ve aktivist Lauren Wolfe, Justice for Rape in War/ Savaştaki Tecavüzlere Adalet başlıklı raporunda (URL: WWC) bir dizi önemli savaş ve kadın odaklı istatistiği paylaşırken, veriler kadınların bir savaş aracı olarak kullanılmasını gözler önüne seriyor.
Yugoslavya (ICTY) Uluslararası Ceza Mahkemesi, 1993 yılından beri, bireylerin mahkumiyeti ile ilgili 30 kişiyi mahkum etti. Bu ülkede cinsel şiddet suçlarından mahkumiyet, toplam vakaların neredeyse yarısını teşkil ediyor. Bosna savaşında tecavüze uğrayan kadınların genel kabul görmüş minimum sayısı ise 50,000-60,000 dolayında.
Veriler ışığında Sierra Leone iç savaşında cinsel şiddete maruz kalmış tahmini kadın sayısı ise 215,000-257,000 dolayında. Sierra Leone Özel Mahkemesi tecavüz, cinsel kölelik, zorla fuhuş ve zorla gebelik de dahil olmak üzere insanlığa karşı suçlardan yargılan bireylerin sayısı ise yalnızca 13.
1971 yılındaki Bangladeş savaşından sonra savaş suçların nedeni ile yaklaşık 40 kişiyi yargıladı. Bu ülkede ise tahminen 200.000 kadın tecavüze uğradı.
2011 yılında yayınlanan bir araştırmaya göre, Kongo’da tecavüze uğrayan kadınların sayısı 462.293. Kongolu askeri mahkemede, 2011 yılından bu yana, cinsel suçlara ilişkin 187 birey mahkum edildi.
Liberya'nın iç savaşta tecavüz kurtulanların sayısı resmi kayıtlara göre yalnızca yüzde 40. Öte yandan Liberya’da tecavüz mağdurlarının yalnızca yüzdesi 23’ünün mahkemeye gittiği de kayıtlara geçmiş durumda. (URL: WWC)
SİLAHLI ÇATIŞMALARDA KADININ YERİ
Tarih boyunca kadının ikinci sınıf vatandaş olarak görülmesi ve kadınların, ev işleri yapan, çocuk bakan, erkek egemen toplumda değersiz bir yapıda tanımlanması (Donovan, 2014) kültürel anlamda kadını farklı bir noktaya konumlandırdı. Çocuk yapan, çocuk bakan kadınlar, kocası savaş alanlarında veya çatışma bölgelerinde savaşırken, erkeklerin savaşı şeklinde de tanımlanan çatışmalarda, evinde, kocasının yerine evin yükünü sırtlayan kadın olarak kültürlerin etkisi ile kendine yer buldu.
İşte bu olumsuz, erkek egemen dünyada, kadınların erkek egemenliği altında daha da savunmasız kaldığı dikkat çekerken, çatışma bölgelerinde, savaşmasalar dahi, savaşa taraf olan bu sivillerin, her türlü saldırıya açık olduğu ve fetih zihniyetinde hedef gösterildikleri uluslararası kayıtlara geçmiştir.
Tarih boyunca kadın “erkeğin kişiliğini tamamlayan varlık” (Sevim, 2005) şeklinde tanımlanırken, düşmana zarar vermek amacı ile kullanılabilecek, en kutsal varlığın yine kadınlar olacağı fikrinde, mağduriyetin yolu da açıldı.
Savaş alanında düşmanın erkeklerini öldürmek yerine, düşmanın eşine zarar vermek fikri, bir savaş strateji olarak ordular tarafından yüzyıllardır kullanılıyor. Bu çerçevede kadınları öldürmek yerine, savaşların bir diğer çatışması ise cinsellik odaklı, başta psikolojik olmak üzere, fiziksel hasarlar vermek, uluslararası yasalar çerçevesinde de suç kabule dilmesine karşın, organize şekilde tercih edilen bir yöntem olarak gerçekleşmektedir.
Savaşta erkeklerin çoğu zaman onur ile öldüğü, ancak kadınların yaşadığı mağduriyetler ve utanç ile hayatlarını sürdürmek zorunda kaldığı, başta BM ve Uluslararası Af Örgütü raporlarına da yansımıştır. Üstelik çatışma sonrasında kadına verilen her türlü hasar, gelecek odaklı olurken, kendisini bireysel ve toplumsal olarak göstermeye devam etmektedir.
TÜM SAVAŞLARDA TECAVÜZ VAR
2. Dünya savaşı sonrasındaki yaklaşık 75 yıllık sürece baktığımızda bile, kadın bedeni üzerinden savaşların devam ettiğini ve erkek askerlerin zafer kazanmak, intikam almak ve soykırım gerçekleştirmek üzere cinselliği en sert, en ahlak dışı, en zarar verici şekilde kullandığı göze çarpıyor. Üstelik savaşın kadınlarda açtığı yaralar, savaş mağduru kadınların bugünün çocuklarında bile, gerek düşmanın tecavüzünden kaynaklı, istenmeyen hamilelikler ve onun getirdiği bireysel ve toplumsal nefret yaratmak şeklinde gözlemlenmekte. Üstelik, HIV virüsüne maruz kalan kadınların, daha sonra eşlerine ve çocuklarına bulaştırdığı bu hastalık, çok ciddi hasarların oluşmasını sağlarken, yine düşman tarafından organize şekilde, ileriki zamanlar için de bir savaş yatırımı olarak kullanılıyor.
Savaş ve soykırım sırasında kadına yönelik cinsel şiddet, acil müdahale edilerek çözülmesi gereken bir sorundur. Tecavüz nedeniyle bireyler, aileler ve toplumlar için fiziksel ve psikososyal sonuçları savaş içerisinde bir soykırım taktiği olarak kullanılmaktadır. Örnek olarak tecavüz Bosna-Hersek'te (1992-1996), Ruanda (1994), ve Darfur (2003-şu an bile) gibi kitlesel ölçekte bireysel saldırıların fiziksel ve duygusal şiddet şeklinde kendini göstermiştir. Tecavüze uğrayan kadınların mağduriyetleri, tecavüzün sonrasında da yoğun şekilde devam etmektedir. Saldırıdan kurtulanlar, aileleri, arkadaşları ve komşularından gelen toplu tepkiler ile süreç içerisinde ciddi şekilde toplumu etkiler. Zorla ilişki ve hamile bırakma, tecavüzcü tarafından kadının sembolik fethini temsil etmektedir. Bu fetih kurtulanlara, tanıklara, kurbanın ailesine ve kolektif bir bilinç ile toplulukların olayı, düşmanın verdiği hasarı içselleştirmesine ve tecavüz veya saldırının tüm nüfusa genelleşerek yayılmasına olanak tanır. (Cunningham ve Ruby. 2008)
Savaşların kadınlar üzerinde yarattığı soykırım odaklı tahribatlarda tecavüz ve beraberinde getirdiği HIV virüsü ile ilgili istatistiki veriler korkutucu boyutlardadır.
SAVAŞ SUÇLARI ÇERÇEVESİNDE KADIN KURBANLAR
1998 yılında kurulması için BM nezdinde çalışmalarına başlanan Uluslararası Ceza Mahkemesi, özellikle savaşların yarattığı yıkım üzerine bu çerçevede işlenen suçlar, insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım suçları ve saldırı suçlarını inceleyen ve bu çerçevede karar üreten bir uluslararası mahkeme konumundadır. 1 Temmuz 2002 tarihinde kurulmasına karşın mahkeme 11 Mart 2003 tarihinde resmen faaliyete geçmiş ve çatışma bölgelerindeki suçlarla ilgili karar üretmeye başlamıştır. (Kurşun, 2011 s.3). Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde görülen savaş suçlarının bazılarının detaylarına baktığımızda, Darfur - Sudan, Uganda, Demokratik Kongo Cumhuriyeti gibi ülkeler ile ilgili yakın geçmişimizde bir çok davanın açıldığı, bu davalarda siyasi ve askeri yetkililerin yargılandığı ve bu yetkililer arasında devlet başkanlarının, bakanların, ordu yetkililerinin bulunduğu da kayıtlara geçmiştir.
Darfur, Sudan’da ülkenin içişleri eski bakanı Ahmad Muhammad Harun için 2007 yılında Mahkemece tutuklama emri çıkarılırken, Sudan milli savunma bakanı, eski içişleri bakanı, Sudan cumhurbaşkanının eski Darfur özel temsilcisi Abdel Raheem Muhammad Hussein hakkında da Mahkemece tutuklama emri çıkarılmıştır.
kasten sivil nüfusa saldırmak, kasaba veya yeri yağmalamak, düşman mallarını imha etmek ve insan öldürmek gibi suçların yanı sıra; küçük düşürücü davranışlar ve tecavüz suçları nedeni ile de bu kişiler itham edilmiştir.
Öte yandan Uganda ile ilgili olarak ise mahkeme, Komutan Joseph Kony hakkında 2005 yılında tutuklama emri çıkarırken, 21’i savaş suçu olan 31 davadan itham edilmiştir. Bu suçlar arasında yine kasten sivil nüfusa saldırmak ve tecavüz gibi suçların bulunduğu da gözlemlenirken, yine tecavüz de dahil bir çok savaş suçundan, Lord’s Resistance Army 2. Komutanı, yardımcı komutanı, Sinia Birim Komutanı gibi farklı rütbelerden askeri yetkililer de suçlu bulunmuştur.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde ise Personel İşleri Başkan Yrd. Ve Operasyonlardan Sorumlu Patriotic Force for the Liberation of Congo üyesi Bosco Ntaganda, sivil nüfusa saldırmak; tecavüz ve cinsel kölelik gibi suçlardan Mart 2013 yılı sonrasında gözetim altında tutuluyor. Kongolu milis lider Germain Katanga Savaş suçu kapsamında, sivil nüfusa ya da çatışmalarda doğrudan yer almayan sivil bireylere karşı kasten saldırı yöneltmek; ırza geçme, cinsel köleleştirme, fahişeliği zorlama, hamiliğe zorlama, kısırlaştırmaya zorlama gibi suçlardan ithamlar gerçekleşmiştir. Kongolu milis lider Germain Katanga, Ruanda Demokratik Kurtuluş Güçleri Komutanı Sylvestre Mudacumuna gibi askeri yetkililer, sivillere saldırmak, öldürmek, işkence, tecavüz, kötü muamele gibi fiillerle savaş suçu işledikleri nedeni ile itham edildiler. (Qasim, 2014).
Kadının bir savaş aracı olarak kullanılması ile ilgili sorun özellikle Ruanda’da gerçekleşen soykırım ve Bosna-Hersek'te etnik çatışma ile 1990'ların ortalarından beri dikkate değer şekilde kayıtlara geçmiş durumdadır.
Merkezi Avustralya’da bulunan Suç ve Adalet Araştırma Merkezi’nin yayınlarından, Suç, Adalet Ve Sosyal Demokrasi İçin Uluslararası Araştırmalar Dergisi, çatışma bölgelerindeki yaygın şiddeti tanımlarken tarihsel perspektife de ışık tutuyor. Bu çerçevede kadın bedeninin cinsiyet odaklı suça alet edilmesi gözler önün serilirken, rakamlar ise ürkütücü boyutlarda.
350.000’in üzerinde Ruanda kadını (çoğunlukla Tutsi) soykırım sırasında veya daha sonra mülteci kamplarında tecavüze uğradığı tahmin edilmektedir. Öte yandan Bosna’da çatışmalar sırasında 50,000 çoğu Bosnalı Müslüman kadın, Sırp askeri personel tarafından tecavüze uğradı. Tecavüz ve Cinsel şiddet gibi suçlar Demokratik Kongo, Sierra Leone, Nijerya, Sudan ve Etiyopya Cumhuriyeti ve diğer bölgesel çatışmalarda da silahlı askerlerle bağlantılı olarak rapor edilmiştir. Son yıllarda Ortadoğu'da Arap Baharı devrimlerinin bir parçası olarak, Mısır'ın Tahrir Meydanı'nda kadın protestocuların zorla 'bekaret testlerinin' cinsel taciz ve saldırıların diğer biçimlerine maruz kaldıkları da biliniyor. Kaddafi askerleri tarafından çocuklara yönelik tecavüzlerin olduğu da düzenli olarak rapor edilen cinsel şiddet suçları şeklinde Libya'da da bildirilmiştir. (McHugh & Rayment ve Stephen 2015)
YAKIN TARİH VE COĞRAFYAMIZDA KADIN
İçinde bulunduğumuz coğrafyada, Arap Baharı ile birlikte başlayan çatışmalar ve göç dalgası beraberinde bir çok kadın mağduriyetlerini de getirmeye devam ediyor. Suriye İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (SHİÖ) verilerine göre Gözaltında olan Suriyeli kadın sayısı ile ilgili olarak SİHİÖ’nün ulaşabildiği rakam 4.500’dür. Bu rakama hüküm giymiş tutuklu kadınların sayısı da eklendiğinde 9.000 civarında kadının tehdit altında olduğu tahmin edilmektedir. SİHİÖ, sadece 2013 yılında 6.000 civarında kadının tecavüze uğradığına ve bundan dolayı da sayısı tahmin edilemeyen istenmeyen gebelik ve doğum vakaları olduğuna işaret etmektedir. Tecavüz dışında cinsel şiddete uğrayan kadın sayısı ise 7.500 olarak tahmin edilmektedir.
Çatışmalarda kadın ve çocukların muhalif güçler tarafından canlı kalkan olarak kullanıldığı da yine raporlara yansımıştı. (İHH, 2015)
Kadınların mağduriyetleri taciz ve tecavüz ile sınırlı kalmadığı, farklı kurum, kuruluş ve örgütler tarafından tehdit ile canlarını verdiği de raporlara geçmiştir. TBMM’nin 2013 yılında hazırladığı Terör ve Şiddet Olayları Kapsamında Yaşam Hakkı İhlallerini İnceleme Raporu’nda terör faaliyetlerinde kadınların kullanıldığı bildirilmiştir. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun, Terör ve Şiddet Olayları Kapsamında Yaşam Hakkı İhlallerinin İncelenmesine Yönelik hazırladığı kitapçıkta Türkiye’de gerçekleşen terör faaliyetlerinde canlı bomba olarak kullanılan bazı kadınların, ailelerini korumak amacı ile canlı bomba olarak görev yaptığı ve kendi hayatlarının yanı sıra bir çok kişinin de hayatına son verdikleri vurgulanmıştı. (TBBM 2013)
SAVAŞ SUÇLARI VE ULUSLARARASI YASALARDA KADININ YERİ
Uluslararası bir suç olarak cinsel şiddet, kadının savaş alanındaki mağduriyetlerini ve bir çok kez bireysel saldırı olarak tanımlanabilse de, iddiaların ötesinde, başta çatışma bölgelerinde kadına yönelik cinsel şiddetin ciddi bir savaş suçu olduğunun altını çizmek gerekir.
BM yaptığı çeşitli çalışmalarla kadına yönelik şiddetin ve kadınların yaşadığı mağduriyetlerin önüne geçmeye çalışa da, ne acıdır ki savaşlar içerisinde kadın bedeninin kullanıldığı ve kadınların savaş aracı olarak, kurban bireylerden başlayarak, halkalar halinde, ailelere ve topluma ciddi hasarlar yarattığı gerçeği nettir.
Cenevre Sözleşmeleri’nden BM’nin aldığı bir çok karara ve ortaya çıkan bir çok farklı bildirgeye savaşın tanımı, savaş şartlarında yapılacaklar ve yapılmayacaklar, kadının toplumdaki yeri ve şiddetin önlenmesi alanında uluslararası aktörler sürekli bir çalışma yapsa da farklı coğrafyalarda yine kadınların çatışma mağduru olduğu gözler önüne seriliyor.
CENEVRE SÖZLEŞMELERİ
II. Dünya Savaşı’nın ardından Cenevre Sözleşmeleri veya Cenevre Konvansiyonları adı altında savaş odaklı insan haklarını tanımlayan 1’ncı, 2’nci 3’ncü ve 4. Cenevre Sözleşmeleri ile savaş veya çatışma durumunda , hasta ve yaralıların durumu, savaş esirlerine yapılacak muamele, sivillerin korunmasına ilişkin yapılması gerekenler açıkça ifade edilmiştir (. Özellikle Sivil şahısların n harp zamanlarında himayesi için 4. Cenevre Sözleşmesi 12 Ağustos 1949 tarihinde imzalanırken ilgili sözleşmenin 3. Maddesinde kadınların savaşlarda bir savaş aracı olarak kullanılmasını kesinlikle redderken yapılmaması gerekenleri de şu şekilde tanımlıyor;
Her ne zaman her nerede olursa olsun, şu muamelelerde bulunmak memnudur:
a) Hayatta veya beden bütünlüğüne kasıtlar, bilhassa her şekilde katil, tadili uzuv, zulüm, azap ve işkenceler
b) Rehine almalar,
c) Şahısların haysiyet ve şereflerine tecavüzler, bilhassa tehzil ve terzil edici muameleler,
KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN ÖNLENMESİ BİLDİRGESİ
BM tarafından 20 Aralık 1993 yılında Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesinde veya İngilizce ismi ile Declaration on the Elimination of Violence against Women, (URL UN DEC1)ilk maddede kadına yönelik şiddet ana hatları ile şu şekilde tanımlanıyor;“Bu Bildirge’nin amaçları bakımından kadınlara yönelik, şiddet ister kamusal ister özel hayatta olsun bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya özgürlükten keyfi olarak yoksun bırakma dahil olmak üzere, kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik zarar veya acı verme sonucu doğuran veya bu sonucu doğurması muhtemel olan, cinsiyete dayalı her türlü şiddet eylemi anlamına gelir.”
Bildirgede kadına yönelik şiddetin tanımının da bunlarla sınırlı olmadığı ve “dayak ve hırpalama, ev halkına dahil olan kız çocuklarının cinsel suistimali, drahoma bağlantılı şiddet, evlilik içi tecavüz, kadın cinsel organını sakatlama veya kadına zarar veren diğer geleneksel uygulamalar, eş haricinde (ev halkına dahil) kişilerce uygulanan şiddet, sömürüyle bağlantılı şiddet dahil olmak üzere aile içinde meydana gelen fiziksel, cinsel veya psikolojik şiddet; tecavüz, cinsel suistimal, iş yerinde, eğitim kurumlarında veya diğer yerlerde meydana gelen cinsel taciz ve sindirme, kadın ticareti ve fahişeliğe zorlama dahil olmak üzere genel olarak toplum içinde meydana gelen şiddet; Nerede olursa olsun devlet tarafından işlenen veya göz yumulan fiziksel, cinsel veya psikolojik şiddet” şeklinde, şiddetin boyutları daha net şekilde ifade edilmiştir.
KADINLARA KARŞI HER TÜRLÜ AYRIMCILIĞIN ÖNLENMESİ ULUSLARARASI SÖZLEŞMESİ
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından tarafından “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi” ya da CEDAW (Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination Against Women), 1979'da kabul edilmiştir.
BM bünyesinde yer alan 8 temel insan hakları sözleşmesinden birisi olan Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi 2015 yılında 189 devlet tarafından onaylanmış durumdadır. ( IV 8. HUMAN RIGHTS.2015). Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi, kadın ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğunu açıkça ortaya koyarken ilgili sözleşmenin 1. Maddesi şu ifadelere yer verilmiştir.
İşbu Sözleşme’ye göre Kadınlara karşı ayrım deyimi kadınların medeni durumlarına bakılmaksızın ve kadın ile erkek eşitliğine dayalı olarak politik, ekonomik, sosyal, kültürel, medeni ve diğer alanlardaki insan hakları ve temel özgürlüklerinin tanınmasını, kullanılmasını ve bunlardan yararlanılmasını engelleyen veya ortadan kaldıran veya bunu amaçlayan ve cinsivete bağlı olarak yapılan herhangi bir ayrım, mahrumiyet veya kısıtlama anlamına gelecektir.
KAYNAKÇA
- HRW, (1996). Rwanda: Shattered Lives-- Sexual Violence During the Rwandan Genocide, Human Rights Watch USA
- Sevim, Ayşe (2005). Feminizm , İnsan Yayınları.
- İHH (2015). Suriyeli Kadınlar Bitmeyen Acılar Kaybolmayan Umutlar, İHH İnsani Ve Sosyal Araştırmalar Merkezi, İstanbul.
- Donovan, Josephine (2014). Feminist Teori, İletişim Yayınları.
- IV 8. HUMAN RIGHTS, (2015), United Nations Headquarters, NY
- URL: UN DEC1, http://www.un.org/documents/ga/res/48/a48r104.htm
- URL: WWC, Justice for Rape in War - http://www.womenundersiegeproject.org/blog/entry/the-index-justice-for-crimes-of-rape-in-war Justice for Rape in War,
- CENEVRE SÖZLEŞMELERİ VE EK PROTOKOLLERİ, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınlar
- Reid-Cunningham, Alllison Ruby (2008) "Rape as a Weapon of Genocide," Genocide Studies and Prevention: An International Journal: Vol. 3: Iss. 3: Article 4
- Kurşun, Günal (2011). 101 Soruda Uluslar Arası Ceza Mahkemesi. İnsan Hakları Gündemi Derneği, Ankara.
- Qasim, Suhad Othman (2014). Savaş Suçları ve Uluslararası Ceza Mahkemesi- Yüksek Lisans Tezi, DAÜ
- McHugh, Susan Rayment‐Smallbone, Stephen- Tilley, Nick (2015). Endemic Sexual Violence and Abuse: Contexts and Dispositions, International Journal For Crime, Justice And Social Democracy, Australia
- TBBM, (2013). Terör ve Şiddet Olayları Kapsamında Yaşam Hakkı İhlallerini İnceleme Raporu, TBBM – Ankara.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.