Birinci Dünya Savaşı…
Dünyamızın ekonomik kaynaklarını zorla ele geçirme savaşıydı, 20 milyona yakın insan savaş yüzünden, 100 milyondan fazla insan da savaşın etkileri, açlık, sefalet, kıtlık ve hastalıkları yüzünden öldü.
Birinci Dünya Savaşı’nın etkileri geçmeden dünyamız aynı sebepten dolayı ikinci büyük savaş ile tanıştı.
İkinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkileri birincisinden çok daha büyük oldu, savaş yüzünden can kayıpları birincisini üçe katladı, nerdeyse tüm medeni dünya yerle bir oldu.
İki dünya savaşını da başlatan ve medeni dünyanın anasını ağlatan, çoluk çocuk demeden insanları katleden, bir sapığın arkasına düşerek Avrupa ve Rusya’yı mahveden, Afrika ve Ortadoğu’da dengeleri altüst eden Almanya idi…
İkinci Dünya Savaşı’na Amerika’nın dahil olmasıyla savaşı kaybetti, en sonunda kendisi de yerle bir oldu.
Ancak çabuk toparlandı.
Çünkü faşizme esir düşen, üstün ırk egolarına yenik düşen Almanya, Alman halkı, cehalete yenik düşmemişti.
Almanya’yı bitiren papazlar ve yobazlar değildi, sapıklığın ötesine geçen kendini beğenmişlikti, güç hırsıydı.
Bu öyle bir hırstı ki, bir avuç papazın, kilisenin eline bırakılamazdı.
Rahipler sadece insanların son duasını etmekte kullanılıyordu, işleri bitince bir kurşun da onların kafasına sıkılıyordu, rahiplerin son duasını kimse okumuyordu.
Aynı şey Japonya için de geçerliydi.
Günün sonunda Amerikalılardan ve Ruslardan fena dayak yediler, acımasızca dövüldüler, hizaya sokuldular.
Savaş sonunda hem Almanya hem de Japonya askersizleştirildi.
Özellikle Almanya’yı yerle bir eden Müttefik güçler, İngiltere, Amerika, Fransa ve Rusya, masaya oturup Hitler ve yardakçısı sapıklar yüzünden yerle bir edilen Almanya’nın toprak bütünlüğünün korunması ve yeniden inşa edilmesi konusunda anlaştılar, Almanya küllerinden doğmaya başladı, savaş makinelerine ve ordulara enerjisini ve maddi kaynaklarını harcamayan Almanya, o dönemde dünyanın en ileri bilimine sahip olmayı başaran ve sağ kalan Alman bilim adamları sayesinde beş yılda yeniden küllerinden doğdu, ayağa kalktı ve günün sonunda yine Avrupa’nın teknolojik ve ekonomik anlamda en güçlü devleti oldu.
Amerikalılar ve Ruslar ise Almanya’nın en değerli bilim adamlarını alıp kendi ülkelerine götürdü, bilim ve teknoloji merkezlerinin başına getirdi, kendi teknolojileriyle Alman teknolojilerini birleştirdi, uzay çağına giriş yaptı, daha savaşın bitiminden on sene sonra uzaya roketler göndermeye başladı.
İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden sadece beş yıl sonra, Amerika dünya ticaretinin yarısını ele geçirdi.
Ruslar ise ticaretle kapitalizm temelli emperyalizme değil, ideoloji temelli emperyalizme ağırlık verdi ve komünizmi özellikle doğu Avrupa ve Asya’da yaymaya çalıştı.
Nitekim 1950 sonrasında Amerika ve Rusya arasında Kore, Vietnam, Afganistan gibi yerlerde doğrudan veya dolaylı olarak uzun süren ve biri bitmeden ötekinin başladığı sıcak çatışmalar yaşanmasına vesile oldu ve bu süreç hiç kesintiye uğramadan Büyük Ortadoğu Projesi ile birlikte bugün halen Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da devam ediyor.
Bu iki süper gücün çatışma merkezinde genel olarak enerji merkezleri var.
Ancak bu enerji merkezlerinin bir de silah ve diğer ilaç, gıda, inşaat, teknolojik malzeme gibi ekonomik değeri olan pazarları da var ki bunlar da en az enerji kadar değerlidirler, hatta biri ötekinin olmazsa olmazıdır.
Amerika hedefine aldığı enerji merkezlerinden petrol alır, karşılığında ise silah ve diğer ticari mallarını satar.
Rusya ise genelde kendisine stratejik destek sağlayacak ve silahlarını satın alacak merkezlerin peşindedir.
Nitekim, Körfez savaşlarında ve sonrasında gelen Arap baharı denen vahşet ve rezillikler sürecinde Rusya Ortadoğu ve Afrika’daki merkezlerini bir bir kaybetti, elinde en son Suriye kaldı ve Suriye kaosu Rusya’nın artık eski Rusya olmadığını, tüm ipleri Amerikan emperyalizminin eline bırakmayacağını gösterdi, Rusya Amerika’ya kaptırdığı Libya’ya da tekrar girdi ve Amerika için işin rengi değişmeye başladı.
Diğer taraftan, dünyada dolaşımda olan Dolar rezervlerinin üçte ikisine sahip oldu ve batılı büyük şirketlerin tümü Çin’de merkezlerini kurmaya başladı, dünya ticaretinin merkezi Çin’e taşınmaya başladı ve geldiğimiz günde Çin dünya ticaretinin üretim merkezi olarak çok önemli bir yere geldi ve özellikle Amerikan sermayesinin teknoloji odaklı bazı önemli mihenk taşlarını tek kurşun atmadan ele geçirdi.
Zaten FBI başkanı da virüs ortaya çıkmadan hemen önce “Çin bizim teknolojimizi çalıyor” diye bas bas bağırıyordu.
İşte bu iki faktör, Rusya ve Çin faktörleri, artık Amerikan emperyalizmine karşı çok ciddi bir tehdit oluşturuyorlardı.
Bu gidişatı durdurmak için, en azından bu ikisine karşı alternatif politikalar geliştirmek için yapılacak tek şey vardı, bir sebeple kaosa oynamak, her ikisini de meşgul etmek için yapılacak iki şey vardı; ya bir nükler savaş ki dünyamız için etkileri telafi edilemez boyutta olurdu, ya da “kontrollü bir biyolojik savaş”, ki etkileri, Amerika ve müttefiği NATO ülkelerini ekonomik olarak etkilemeyecek ama rakiplerini sarsacak şekilde, sadece ekonomik, sosyal ve psikolojik olurdu.
Kaldı ki, biyolojik bir savaşın izini bulmak, kimin tarafından başlatıldığını kesin kanıtlarıyla bulmak, anlamak da nerdeyse imkansızdır.
Bu noktada, tek dikkate alınması gereken şey, bir biyolojik savaşa zaten hazırlıklı olan ve ilk darbe geçtikten sonra kendilerini toparlamaları kesin olan rakipleri gafil avlamak ve olabildiğince zarar vermektir, başka da birşey değildir.
Biyolojik savaş, bir boks maçıdır, ringe çıkıldığında ve savaş başlatıldığında başlatan da maruz kalan dayak yiyecektir, ancak başlatan bu işin nereye varacağını bildiği ve maçı da günün sonunda kazanacağını bildiği için kısmen dayak yemeyi, ama günün sonunda yediği dayağa karşılık çok büyük karlar ve avantajlar elde edeceğini bilmektedir.
Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere, sıkı durun…
Amerika’da seçimler yaklaşıyordu…
Gelmiş geçmiş en dengesiz ABD Başkanı görüntüsü çizen, Büyük Ortadoğu Projesi onun döneminde kısmen çuvallayan ve hedefine ulaşamayan, Amerikan sermayesinin Çin tarafından yutulması konusunda dikkate değer hiçbir tedbir alamayan, NATO üyesi müttefiklerine de artık laf geçiremeyecek duruma gelen ve dengesiz tavırlarıyla NATO içinde AB ve ABD gibi iki kliğin oluşmasına neden olan, hatta bazı NATO ülkelerinin Rusya ile siyasi ve ekonomik anlamda karşılıklı çıkarları doğrultusunda flört etmesinin önüne geçemeyen, Amerika’nın en önemli para babalarından biri olmasına rağmen ekonomik anlamda ise Amerika’nın refah seviyesine dikkate değer hiçbir katkısı olmayan Trump bir kez daha seçimleri kazanabilir miydi???
Elbette kazanamazdı.
Peki tüm beceriksiz, siyasi geleceği ve koltuğu kaybetme riski olan liderlerin yaptığı nedir?
Yardakçıları ve ortaklarının işbirliğiyle kaos ve savaş çıkarmak, bulanık sularda balık avlayarak popülizm yapmak ve devlet imkanlarını sonuna kadar sömürerek, yapay gündemlerle halkın dikkatini başka yöne çekmek!!!
Geçmişten günümüzde bütün “demokratik ve antidemokratik” diktatör bozuntularının yediği halt budur!
Ancak bu oyunun farkında olan güçlü devletlerin iktidarları buna karşı hazırlıklıdırlar, sadece ilk darbeyi yerler, sonra da başlarına örülen çorabı savuşturmaya, hatta karşı darbeyi indirmeye odaklanırlar.
Örneğin bugünkü virüs belası Çin’in en önemli ekonomik bölgelerinden birinde ve keza biyolojik ve kimyasal araştırma laboratuarının olduğu yerde çıktı ama Çin yönetiminin ve tüm siyasi ve askeri liderlerin konuşlanmış olduğu Pekin’e pek uğramadı.
Çünkü Çin yönetimi buna hazırlıklıydı ve hırıltıyı sezer sezmez hemen Pekin abluka altına alındı, zaten böyle bir durumda Pekin’i dışardan hiçbir destek almadan tek başına yüz yıl yaşatmaya yetecek imkanlar Pekin içinde mevcuttu, çünkü zaten hem nükler hem de biyolojik savaş saldırısı beklentisi içindeydiler ve buna karşı hazırlıklıydılar.
Aynı şekilde Moskova ve Washinton da buna hazırlıklıdır.
Ancak dünyanın geri kalan başkentleri için aynı şey söylenemez.
Tekrar gelelim esas konumuza…
Bugün Akdeniz bölgesinde Amerika’nın en önemli deniz ve istihbarat üssü İtalya’dadır, ancak bu kaosta Amerika’nın İtalya’ya zerre zırnık faydası olmamıştır, aksine, bugün İtalya sokaklarında İtalyanlara yardım için Rus askerleri ve Rus doktorları ile Çinli sağlık uzmanları uğraşmaktadır.
Almanya bu tür bir kaosa en hazırlıklı ülke olarak öncelikle kendini korumaya almıştır, gemisini kurtaran kaptandır, ne haliniz varsa görün demiştir.
Burada önemli olan iki nokta şudur; Avrupa devletlerinin hiçbiri ekonomik yönden yıkılmayacak kadar altyapı ve birikim sahibidirler, bu kaosu ekonomik yönden fazla yıpranmadan atlatacaklardır.
Diğer taraftan, dünya artık ilk “yapay” biyolojik savaşla tanışmıştır ve sağlık sistemlerini ona göre ayarlayacaktır, yapılandıracaktır.
Bu ilk yapay biyolojik saldırı çok amaçlı bir denemeydi ve amacına da ulaştı.
Bir sonraki biyolojik saldırıda dünyanın hangi noktasında hangi tür bir ekonomik, siyasi, psikolojik ve sosyolojik yıkıma neden olabileceğini tüm açıklığıyla gösterdi, aynı zamanda dünyayı ilk yaygın biyolojik savaş denemesiyle de tanıştırmış oldu.
Çin, bir taraftan virüsü savuşturmakla uğraşırken diğer taraftan bir anda borsalarda değeri düşen önemli teknoloji şirketlerinin hisselerini topladı ve virüs krizi sonrasında batı teknolojileri üzerinde egemenliğini ve kontrolünü sağlamak için gerekeni yaptı.
Amerika’da Trump yönetimi ise Amerikalılara trilyonlarca dolar pompalamaya, “bakın işte, dünya krizdeyken ben size sahip çıkıyorum, ben büyük devletim, büyük adamım, size değer veren liderinizim” demeye başladı, kısacası seçimlerde tekrar kazanmayı garantiledi…
Bugün Amerika’da başkanlık seçiminde Trump’ın karşısına kim çıkarsa çıksın, seçimi kazanmak için şansı kalmamıştır, hatta adayların isimleri bile bir anda hafızalardan silinmiştir, Trump’ın seçim stratejisi bir tamam hedefine ulaşmıştır, sokak sokak gezmeden devletin imkanlarını sonuna kadar halkın kullanımına açmıştır, ilk etapta her bir yetişkin vatandaşın banka hesabına trik para 3000 dolarcığı, her bir yetişkin olmayan vatandaşın da hesabına 1000 dolarcığı yatırmak için kolları sıvamıştır.
Pentagon ise “aşı elimizde” dedikten sonra nedense sus pus olmuştur, çünkü henüz aşıların ve ilaçların sırası gelmemiştir.
Aşıların ve ilaçların sırası, ancak tüm dünya tüm servetini bu illetten kurtulmak için aşılara ve ilaçlara harcamaya hazır olduğunda gelecektir, bu dünyayı yöneten üç ana sermaye grubundan (enerji, silah ve ilaç) biri olan ilaç şirketleri işte o zaman yüzlerce milyar dolar, hatta trilyonlarca dolar kar elde edecektir…
Burada bir diğer hedef de şudur; Avrupa, Amerika, Rusya, Çin gibi ülkeler bu işten ilk darbeyi aldıktan sonra paçayı kurtaracaktır, esas sorunu gelişmemiş ve Türkiye gibi yarı gelişmiş ülkeler yaşayacak, sağlık sistemleri ve ekonomileri tamamen çökecek, siyasi sistemleri tamamen tıkanacak, toplumları sosyal ve psikolojik yönden büyük bir çöküntü yaşayacak, toplumların tepkileri dolayısıyla da yeni yönetimler başa geçecek, bu yönetimler de, tıpkı 1950lerde Marshall Planı döneminde olduğu gibi, özellikle Amerikan etkisinde olan coğrafyalar için Amerikan süper gücünün istediği yönetimler olacaktır.
Bu noktada, tarih tekerrürden ibarettir.
Trump istediğini alırken, Amerikan merkezli “üst akıl” da dünyada istediğini alacaktır, hatta çoktan aldı bile, çünkü su yoluna girdi, durdurulamaz dönüşüm, kısacası, adını “Büyük Değişim” koyduğum değişim başladı.
Yeni dünyanın yeni tarihi yazılıyor, virüs korkusuyla farkında değilsiniz ama üçüncü dünya savaşı tek kurşun atılmadan başlamış durumda, yeni dünyaya hazır olun, başlıyoruz!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.