Başbakan Boris Johnson’ın, Brexit sürecini tek başına yürütmek amacıyla parlamentoyu 5 hafta tatil etme kararı Anayasa Mahkemesinin dün verdiği hükümle “yok hükmünde” sayıldı.
Böylece İngiltere’yi 31 Ekim’de anlaşmasız da olsa AB’den ayırma amacını güden Johnson’ın, milletvekillerini Brexit sürecinde devre dışı bırakma planı boşa çıktı.
Mahkemenin kararının ardından bugün oturumlarına yeniden başlayan parlamento, Johnson’ın adımlarını denetlemek ve anlaşmasız Brexit yönünde atabileceği yeni adımları engellemek imkanına kavuştu.
Mahkemenin oy birliğiyle aldığı karar, 24 Temmuz’da göreve gelen Johnson’ın 2 aydan kısa bir süre içinde peş peşe aldığı darbelerin sonuncusu ve belki de en ağırı oldu.
Johnson, son bir ay içinde ihraç ve istifalarla 30’dan fazla milletvekilini kaybederken, kardeşi Jo Johnson’ın da kabinedeki görevinden istifa etmesiyle sarsılmıştı. Jo Johnson istifa gerekçesini “aile bağlarına sadakat ile ülke çıkarları arasında kalması” olarak açıklamıştı.
Şimdi gözler, mahkemenin aldığı ağır kararın Johnson hükümetinin kaderini ve Brexit sürecini nasıl etkileyeceğine çevrildi.
Muhalefet liderleri Johnson’ı istifaya çağırsa da İngiliz Başbakan bu seçeneği düşünmediğinin sinyalini veriyor.
Bu durumda parlamentonun çıkardığı ve 9 Eylül’de yürürlüğe giren yasaya göre Johnson, 17 Ekim’deki AB liderler zirvesine kadar bir Brexit anlaşması sağlayamazsa, AB’den 31 Ekim olan Brexit tarihini ertelemesini istemek zorunda kalacak.
Bu, başbakanlığa geldiği 24 Temmuz’dan bu yana sık sık ülkeyi 31 Ekim’de anlaşmalı veya anlaşmasız AB’den ayırma kararlılığını yineleyen katı Brexitçi Johnson için bir anlamda “tükürdüğünü yalamak” olacak.
Johnson bunun önüne geçmek için 5 Eylül ve 9 Eylül tarihlerinde iki kez parlamentoya 15 Ekim’de erken seçime gitme teklifi sundu. Her iki teklif de öncelikle 31 Ekim’de anlaşmasız Brexit ihtimalini ortadan kaldırmayı hedefleyen muhalefet partileri ile bağımsız milletvekilleri tarafından reddedildi.
Johnson’ın mahkeme kararının ardından oluşan yeni koşullar altında AB ile yeni bir anlaşma sağlamaya çalışması bekleniyor. Ancak İngiliz Başbakanın bunu başarması durumunda bile anlaşmanın parlamentonun onayını alması gerekecek.
İngiliz parlamentosu Brexit seçenekleri konusunda derin bir biçimde bölünmüş bulunuyor.
Parlamenterler son 6 ayda çok sayıda Brexit seçeneğini oyladı ancak hiçbiri çoğunluk desteğini bulamadı. Parlamentonun üzerinde anlaştığı tek konu, ülkenin AB’den anlaşmasız bir şekilde ayrılmaması oldu. Bu tablo bugün de değişmiş görünmüyor.
Johnson’ın başbakanlık görevini sürdürmesi halinde AB’den Brexit tarihinin ertelenmesi talebinde bulunması kaçınılmaz görülüyor. Ancak bundan sonra muhalefet bir erken seçim teklifini kabul edebilir.
Johnson hakkında bundan önce bir güvensizlik oylamasına gidilmesi de gündeme gelebilir. Böyle bir durumda ise yeni hükümetin kimin liderliğinde kurulacağı sorunu ortaya çıkacak. Ana muhalefet lideri Jeremy Corbyn kendisini ülkeyi erken seçime taşıyacak geçici bir hükümetin doğal lideri olarak görse de diğer muhalefet partileri Corbyn’in başbakanlığına sıcak bakmadıklarını saklamıyor.
Siyasi gözlemciler İngiltere’nin her durumda bu yıl bitmeden bir erken seçime gideceği görüşünde birleşiyor.
Brexit sürecinin siyaseti ve toplumu derin bir şekilde kutuplaştırdığı İngiltere’de, erken genel seçimin sonuçlarıyla ilgili beklentiler ise farklılık gösteriyor.
Brexit yandaşları, 3 yılı aşan sürecin bir türlü nihayete erdirilememesi nedeniyle öfkeli. Bu öfke, gösterilerde parlamenterleri “ihanetle” suçlayan pankartlar, hatta aşırı sağın meydanlara taşıdığı “darağaçları”nda kendisini gösteriyor.
Diğer yandan Brexit’te yaşanan her erteleme, girilen her çıkmaz da ülkenin AB üyeliğinin sürmesini isteyenlerin ümidini ve gayretini artırmış bulunuyor.
Ancak iki taraf arasındaki dengeyi gerçekten değiştirecek unsur, İngiliz siyasetinin, nasıl gerçekleştireceği konusunda bir planı olmaksızın Brexit gibi karmaşık bir süreci başlatmış olmasının bıkkınlığa sevk ettiği insanların sayısı olacak.
BREXIT KOALİSYONU
Güçlü senaryolardan birine göre Johnson “Brexit’i engelleyen parlamentoyu” ve “kurulu düzeni” halka şikâyet etmeye dayanan bir seçim propagandası yürütecek ve Brexit taraftarlarının oylarını Muhafazakâr Partide toplamayı deneyecek. Referandum sürecinde Brexit kapının lider figürü olarak öne çıkan Johnson, benzer bir performans sergileyerek güçlü bir hükümetle başbakanlığa dönmeyi hedefleyebilir.
Johnson’ın, aşırı sağ siyasetçi Nigel Farage’ın geçen aylarda kurduğu Brexit Partisi ile bir seçim ittifakına gitmesi de ihtimaller arasında yer alıyor. Bu cephenin parlamentoda güçlü bir çoğunluk sağlaması halinde, İngiltere’nin gelecek yıl içinde AB’den anlaşmasız ayrılması ihtimali güçlenecek.
Diğer bir senaryo ise AB üyeliği yönünde net bir tavır alan Liberal Demokrat Partinin seçimde iyi bir performans sergilemesi ve bir azınlık hükümeti kurarak ülkeyi yeni bir Brexit referandumuna taşıması olarak gösteriliyor.
İşçi Partisinin de Brexit konusunda son dönemde yeni bir referanduma destek verme eğilimine girmesi, iki partinin bir koalisyonunu da gündeme getirebilir.
Liberal Demokrat Parti mayıs ayında yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Brexit Partisinin ardından ikinci gelmeyi başarmıştı. Aynı seçimde İşçi Partisi dördüncü gelirken, beşinci sıraya gerileyen Muhafazakâr Parti tarihinin en ağır yenilgisini almıştı.
Üçüncü senaryo da Jeremy Corbyn liderliğindeki İşçi Partisinin yeni bir sürpriz yaparak seçimden galip çıkması olarak görülüyor.
Corbyn gerek parti liderliğine gelirken gerekse 2017’deki erken seçimde kendi liderliğindeki İşçi Partisine şans tanınmazken sürpriz başarılar kazanmıştı. Benzer bir performans sergilemesi halinde, Corbyn’nin ülkeyi yeni bir Brexit referandumuna taşıması bekleniyor.
Bununla birlikte, İşçi Partisinin tabanı Brexit konusunda keskin bir biçimde bölünmüş bulunuyor.
Partinin İngiltere’nin kuzeyindeki geleneksel seçmeni Brexit taraftarı iken, özellikle Corbyn’i liderliğe taşıyan genç seçmenler AB üyeliğinden yana bir tutum almış bulunuyor. Corbyn’in bu dilemmayı nasıl aşacağı halen belirsizliğini koruyor.
İngiltere eski başbakan Theresa May’in parlamentodaki çoğunluğu artırmak hevesiyle aldığı kararın ardından 8 Haziran 2017’de erken seçime gitmişti. Ancak May, tek başına hükümet kurmaya yetecek çoğunluğu yitirmiş ve Kuzey İrlanda’nın aşırı sağ Demokratik Birlik Partisinin (DUP) 10 milletvekilinin desteğiyle bir azınlık hükümeti kurabilmişti.
Seçim sürecinde kendisine şans tanınmayan ve İşçi Partisini eriteceği varsayılan Corbyn ise oy oranını 10 puan artırarak yüzde 40’a, milletvekili sayısını da 30 artırarak 262’ye çıkarmıştı.
İngiliz parlamentosunun 650 sandalyeli alt kanadı Avam Kamarasında bugün Muhafazakâr Partinin 288, İşçi Partisinin 247, İskoç Ulusal Partisinin 35, Liberal Demokrat Partinin 18, DUP’un 10, Galler’in milli partisi Plaid Cymru’nun 4, Yeşil Partinin ise 1 milletvekili bulunuyor.
Muhafazakâr Parti ile İşçi Partisinden Brexit sürecinde istifa eden milletvekillerinin kurduğu Değişim İngiltere’nin 5 milletvekili bulunurken, 34 milletvekili de bağımsız kalmayı tercih ediyor.
7 milletvekili olan Kuzey İrlanda’nın ayrılıkçı partisi Sinn Fein ise geleneksel olarak parlamentoyu boykot ediyor.
İngiltere 2016’da yapılan referandumda yüzde 48’e karşı yüzde 52 ile Brexit kararı almıştı. 29 Mart’ta gerçekleşmesi gereken Brexit, sürecin krize dönüşmesiyle 31 Ekim’e ertelenmişti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.