• BIST 8621.67
  • Altın 3027.127
  • Dolar 34.347
  • Euro 37.4601
  • Lefkoşa 25 °C
  • Mağusa 24 °C
  • Girne 23 °C
  • Güzelyurt 24 °C
  • İskele 24 °C
  • İstanbul 12 °C
  • Ankara 11 °C

Canınız mı Sıkılıyor? Bırakın Biraz Sıkılsın!

“Öf, canım sıkıldı”.
Canınız mı Sıkılıyor? Bırakın Biraz Sıkılsın!

Günlük hayatımızda sıklıkla karşılaştığımız bir ifade bu. Bu cümleyi sarf etmişsek demek istediğimiz şey, o anda çevremizdeki şeylerin bizi yeterince eğlendirmediği, zihnimizin veya bedenimizin daha fazla meşguliyete ihtiyaç duyduğudur. Öyle ya, kimse bir kuyrukta yarım saat beklemek istemez. Ya da randevulaştığınız birinin geciktiğini düşünün. Bunlar sıkıcı durumlar. Ancak bazı insanlar, bizim sıkıcı olarak gördüğümüz şartların çok daha şiddetlisini yaşadılar. 

Hawaii’deki Mauna Loa volkanının yakınlarındaki altı bilim insanı, tam bir yıl mutlak izolasyon içinde kaldılar. Bu deneyin amacı, olası Mars gezginlerinin deneyimlerinin neler olabileceğine ilişkin gözlem yapmaktı. İçinde kaldıkları iki katlı yapının alanı 110 metrekare idi. 

Mauna Loa volkanı eteklerinde Mars yaşantısı simülasyonu Mauna Loa volkanı eteklerinde Mars yaşantısı simülasyonu NASA

Günlerinin çoğunu birbirleriyle konuşarak, bir şeyler okuyarak, haberleri takip ederek ya da e-posta atarak geçiriyorlardı. Günün sadece kısa bir bölümü dışarıda kalıyorlardı. Dışarıda kaldıklarında ise volkanik kayaçlar üzerinde, ıssız ve izole bir yerde bulunuyorlardı. Sanki başka bir gezegende gibi görünen bu durumda uzay giysisi giymiş olmaları da zorunluydu. Altı kez farklı kişilerle tekrarlanan bu deneyde şu ana dek en uzun kalan ekip tam bir yıl orada bulundu.

 

Bir yıl sonra deney bittiğinde açıklama yapan bilim insanları karşılaştıkları en büyük güçlüğün can sıkıntısı olduğunu söylediler.

Gerçekten sıkıcı görünüyor, değil mi? O zaman bir de şu ifadelere bakalım.

Kollarımı iki yana doğru uzattığımda yan duvarlara dokunabiliyordum. Bundan eminim, çünkü sayısız kez yaptım. Hücrem 180 santimetreye 300 santimetre uzunluğundaydı. Tam üç yıl boyunca tek başıma bu hücrede kaldım. Diğer insanlarla konuşmam ya da hobi niteliğinde şeylerle uğraşmam yasaktı. Üç yıl boyunca tek yapabileceğim şey düşünmek ve hayal etmekti...
Johnny Perez'in içinde kaldığına benzer bir hücre Johnny Perez'in içinde kaldığına benzer bir hücre ALEC

Eski bir mahkum olan Johnny Perez, Rikers Adası Cezaevindeki hücre hapsinden böyle bahsediyor (Neilson, 2016). Elbette ki bir hücre mahkumunun günü, 110 metrekarede yaşayan ve arada dışarı da çıkabilen 6 kişininkinden çok daha sıkıcı olmalı. Yıllarca kimseyle konuşmadığınızı, kaldığınız aşırı derecede sade odaya hiçbir materyal girmediğini düşünün.

 

Günlük hayatımızda sıkıntı ise bu gibi durumlardan daha hafif bir deneyimdir. Başka insanların bizden belirli konularda daha kötü durumlarda olduğunu bilmek, bizim can sıkıntımızı gidermez elbette. 

Sıkıntı sadece insana özgü değildir; birçok hayvan türünde, özellikle daha zeki hayvan türlerinde de gözlenmiştir. Tutsak hayvanlarda yoğun olarak gözlenen sıkıntının davranışsal, hatta sağlıkla ilgili sorunlara yol açtığı bilinmektedir (Burn, 2017).

Sıkıntı Nedir?

Türk Dil Kurumu “sıkıntı” kelimesini “İşsizlik, tekdüzelik, bezginlik vb. sebeplerden doğan ruhsal yorgunluk, cefa, eziyet” olarak tanımlıyor. Kelime günlük hayatımızda çok kullanılmasına rağmen, bir psikolojik fenomen olarak çok fazla incelenmemiş. Sıkıntının ne olduğuna ilişkin bilimsel bir tanımlama yapmaya çalışan Eastwood ve arkadaşları sıkıntıyı “memnuniyet verici aktivitede bulunma isteğine karşın, bulunamamakla karakteristik nahoş deneyim” olarak tanımlıyor (2012). 

Örneğin bankada oturmuş, sıranın size gelmesine daha 25 kişi olduğunu görüyorsunuz. Canınız sıkılıyor, etrafta dikkatinizi çeken hiçbir şey yok; sadece sıradan bürokratik süreçlere ilişkin konuşmalar, çeşitli insanlar, duvarda yelkovanı bir türlü ilerlemeyen saat... Mevcut aktivite düzeyinizden memnun olma gibi bir imkânınız yok, çünkü zaten bir aktiviteniz yok.

Peki, gerçekten öyle mi? Gerçekten bir bankada sıranızı beklerken boş boş etrafa mı bakınırsınız? Cevap çok büyük olasılıkla “Hayır”. Çünkü muhtemelen cep telefonunuzu elinize alır bir sürü değişik şeyle uğraşırsınız. Burada günlük hayatımızda sıkıntıyla ilgili, daha doğrusu sıkıntıya karşı çok önemli bir faktör devreye giriyor: Ekran zamanı. 

 

Ekran Zamanı ve Teknoloji Kullanımı

Canı sıkılan bir insanın kolaylıkla erişebileceği memnuniyet verici bir etkinlik varsa ona yönelmesi beklenir, çoğunlukla da olan budur. Günümüzde bir çoğumuz hatırı sayılır bir süreyi TV, bilgisayar, cep telefonu, tablet gibi ekranlar karşısında geçiriyoruz. Ekran erişimi hiçbir çaba harcamamıza gerek olmadan kullanımımıza açık durumda. Sıkıntıyı bertaraf etmenin bu kadar kolay ve kısa yoldan temini, bizlerin diğer memnuniyet verici aktivite türlerine erişimini engelliyor gibi görünüyor. Ekran öncesi dönemde kişilerin sıkıldıkları durumda yaptıkları diğer eylemler, artık bizim için hazzın ertelenmesi ve daha fazla çaba göstermek anlamına geliyor. Örneğin evde oturmaktan sıkıldığınızda çıkıp bir yürüyüş yapmak, sinemaya gitmek, resim yapmak, bir şeyler yazmak gibi sizi doğrudan eyleme yönelten eğilimler, daha kolay erişilebilir bir haz kaynağı yüzünden hep erteleniyor. 

Günlük hayatımızın önemli bir kısmını ekranlar karşısında geçiriyoruz Günlük hayatımızın önemli bir kısmını ekranlar karşısında geçiriyoruz Pixabay

Sıkıntının bu kadar kolay erişilebilir bir kaynakla, bir ekranla engellenebiliyor olması sadece boş zamanlarımızı nasıl geçirdiğimizi de etkilemiyor. Bir insanın işinden çok sıkıldığını düşünün. Bu insan normal şartlar altında, boş kaldığı zamanlarda buna odaklanacak ve daha fazla haz alabileceği işlere odaklanacaktır. Ya da kişi sosyal çevresinden hoşlanmıyorsa kendisi için yeni bir sosyal çevre oluşturmaya çabalayacaktır. Ancak boş kalıp odaklanabileceği anlarda, hayatındaki bu türden daha geniş kapsamlı değişiklikler yerine anlık ufak doyum noktalarına odaklanması, sürekli olarak bu kapsamlı değişiklikleri ertelemesine ve hayatını aynı sıkıcı şekliyle devam ettirmesine yol açacaktır. O doğa yürüyüşü derneğine hiç üye olunmayacaktır, çünkü Facebook'ta durum güncellenmelidir. O gitar hiç çalınmayacaktır, çünkü Whatsapp gruplarına laf yetiştirilecektir. O spor salonuna hiç gidilmeyecektir, çünkü Instagram'da fotoğraflar beğenilecektir. Bu iş, bu ev, bu arkadaş grubu hiç değişmeyecektir, çünkü kısa ve çok sayıda haz anları, köklü ve kalıcı hazlara tercih edilmektedir. 

Endüstri devriminden önceki zamanlardaki insanların yaşantısını düşünün. Evinizde bırakın interneti, radyonun ya da televizyonun bile olmadığı zamanları zihninizde canlandırın. “Ekran” kelimesi sizin için bir şey ifade etmiyor. Canınız sıkıldığında tek yapabileceğiniz şey yürüyüş yapmak, ağaçlara bakmak, hayvanlarla ilgilenmek, ailenizle ya da arkadaşlarınızla sohbet etmek. Daha sonra hayatımızda kitaplar yaygınlaştı, radyo ve televizyon hemen her eve girdi. Yine de internet öncesi devirde bile sıkılmaktan kaçınma etkinlikleri yukarıdakilerden çok farklı değildi. Yetmişli yıllardaki durumu düşünün. Çocukların kendilerine oyuncak ürettiği, hayal ettiği, farklı malzemeleri bir araya getirerek oyunlar oynadıkları zamanlar günümüzden çok da uzak değil.

Eskiden çocuklar için klasik bir sıkıntı dağıtma aktivitesi Eskiden çocuklar için klasik bir sıkıntı dağıtma aktivitesi Handan Bozkurt

Günümüzde uzun yola, arabanın arka koltuğunda bir çocukla çıktığınızda çocuğun elinde bir ekran olmadığını düşünmek bile zor. Peki birkaç on yıl önce bu çocuk ne yapıyordu? Muhtemelen konuşuyor, koltuktaki çıkıntılarla oynuyor, yol kenarındaki evlere ve ağaçlara bakıyordu. 

 

Anne babalar artık çocuklarının canlarının hiç sıkılmamasını kendilerine misyon edinmiş durumdalar. Çocuklar canlarının sıkıldığını söyleyince anne babalar hemen çocuğu eğlendirecek bir şeyler bulmaya çalışıyor. Bu da günümüzde maalesef büyük oranda tablet, telefon, laptop vb. vasıtasıyla, kısaca ekranlar ile oluyor.

Erken yaşlarda canlarının sıkılmasına hiç izin verilmemiş çocuklar, okula başladıklarında bayağı şaşırıyorlar; çünkü canları sıkılıyor! Öğretmen de bu durumda bir şeyler öğretmekten çok, çocukları eğlendirmeye çalışıyor. Elbette okul aynı zamanda bir eğlence ve aktivite merkezi olmalı, ancak okul zamanının büyük kısmını canlarının sıkıntısıyla başa çıkamayan öğrencilerin dikkatini toplamak, öğretmenler için de zor olmalı.

Aslında sıkıntı belki de kendisinden hemen kurtulmamız gereken bir şey değil de, deneyimlememiz gereken bir şey olarak görülebilir.Hayat esasen birbiri ardı sıra gelen, sanal eğlence anlarından oluşmak zorunda değil. Kimi zaman ekranın olmadığı bir oda ya da bir kalem-kağıt ikilisi, yaratıcılığı geliştirmek için çok ilham vericidir. Sıkıntıdan kurtulmaya çalışan bir çocuk için bisiklet sürmek, gökyüzündeki bulutları şekillere benzetmeye çalışmak, hayal kurmak gibi etkinlikler yaratıcılığı teşvik etmek ya da kendini geliştirmek için değerli kaynaklar olabilir.

Çocukların sıkılmasına izin vermek önemlidir. Bu bir sorun değildir. Sıkıldıkları zaman çocukları hemen eğlendirmeye çalışmak pek de faydalı olmayabilir. 

Çocuklarda sıkıntı, yaratıcılığı tetikleyen önemli bir unsurdur Çocuklarda sıkıntı, yaratıcılığı tetikleyen önemli bir unsurdur Handan Bozkurt

Muhtemelen yaşı daha ileri olan insanların şu söylemine şahit olmuşsunuzdur: “Bizim zamanımızda kendi oyuncağımızı kendimiz yapardık”. Bu büyük ölçüde gerçeklik içeren bir ifade. Bir çocuk sıkıldığında sıkılmasına izin verilirse, bir süre sonra kendisine yapacak bir şeyler bulacaktır. Bunun için çocuğa fırsat tanımalısınız. Tabii kendinize de...

 

Sıkıntının Faydaları

Mann ve Cadman (2014), sıkılmanın yaratıcılık üzerindeki etkisini güzel bir deneysel düzenle incelediler. Deneye katılanların 80’inden, bir telefon rehberindeki numaraları bir deftere yazmalarını istediler. Bu da gayet sıkıcı bir süreçtir. Bunu takiben sıkıcı görevi yerine getiren ve getirmeyen herkesten, iki kağıt bardakla neler yapabileceklerini listelemeleri istendi. Sonuçlar karşılaştırıldığında, sıkılan insanların sıkılmayanlara göre bardaklarla ilgili daha yaratıcı işlevler buldukları gözlendi. Örneğin küpe, telefon, müzik aleti, hatta Madonna tarzı bir sütyen yapma fikrine ulaşanlar bile oldu.

Gaspar ve Middlewood (2014) da benzer bir çalışma yaptılar. Katılımcıların bir kısmına ilgi çekici kısa videolar izletilirken, diğer kısmına izletilmedi. Daha sonra iki gruba da ilk bakışta ilgisiz görünen üçer kelime verildi ve bu kelimelerin üçüyle de ilgili dördüncü bir kelimeyi bulmaları istendi. Video izletilmeyen (sadece oturup, bekletilerek sıkılan) grup daha başarılı oldu. Aynı araştırmada bu gruplara bir de kategori sunularak, bu kategoriye örnek vermeleri istendi. Örneğin “ulaşım aracı” deniliyordu ve katılımcıların nelerin ulaşım aracı olabileceğine ilişkin örnekler vermeleri isteniyordu. Sıkılan grup yine daha başarılı oldu. Örneğin sıkılan grupta yer alan biri, bu kategori ile ilgili ilk aklına geleni “deve” olarak ifade etmişti.

Konuyla ilgili bu tür araştırmaları inceleyen Louisville Üniversitesi'nden Andreas Elpidorou (2014) ulaştığı sonuçları şöyle özetliyor: 

Sıkıntı, kişiye günlük aktivitelerinin anlamlı ve önemli olup olmadığını sorgulamasında yardımcı olur. İnsanı kendi hedeflerine yönlendirici bir etkisi vardır. Sıkıntının yokluğunda kişi kendisini, kendi hedefleriyle uzlaşmayan, geçici haz veren aktivitelerin tuzağına kaptırır. Hiç sıkılmayan kişi aslında duygusal, bilişsel ve sosyal olarak daha anlamlı deneyimlerden uzak kalıyor demektir. Sıkıntı bizi uyarır, bize aslında yapmak istediğimiz şeyi yapmadığımızı, hedeflerimizi ve alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerektiğini hatırlatır. Sıkıntı bizi keşfetmeye, alternatifleri denemeye ve yeniliklere yönlendirir.
Sıkıntının önemli bir faydası, kişiyi daha anlamlı etkinliklere yöneltebilmesidir Sıkıntının önemli bir faydası, kişiyi daha anlamlı etkinliklere yöneltebilmesidir Pixabay

Sıkıntı, bir deneyimden almanız gereken hazzı almış olduğunuzu ve artık almadığınızı gösterir. Sıkıldığınız bir kitaptan, filmden zevk almıyorsunuz demektir. Israrla devam etmeniz muhtemelen sadece vakit kaybı olacaktır. Sıkıldığınız bir ilişkiyi belki de bitirmenizin vakti gelmiştir. İşinizden sıkılıyorsanız, belki kendinize yeni iş alternatifleri aramalısınız. Sıkıntı kişiyi, sıkıcı olmayan bir alternatife yöneltir (Bench ve Lench, 2013).

Oysa dikkat dağıtıcı etkinlikler, günümüzde özellikle cep telefonları, sıkıntının bu “alternatife yöneltme” işlevini köreltmektedir. Hayatınızda sıkıldığınız önemli şeyler olmasına karşın, akşam evde oturup bunu düşünüp buna odaklanmanızı engeller. Sıkıcı bir ilişkiyi ya da işi sorgulamanız, eğer sorgulayabileceğiniz boş anlarınızda sürekli Instagram ve Twitter hesabınızı kontrol ediyorsanız imkânsız hale gelir. 

Elbette ki teknolojinin ve ekranların kullanımı kontrollü kullanıldıklarında zararlı değildir, hatta oldukça faydalı oldukları söylenebilir. Ekranın nasıl kullanıldığı da önemlidir. İnternetten çok güzel yazılar, faydalı siteler takip ediyor olabilirsiniz (hatta şu an tam olarak bu durumdasınız!). Ancak ekran zamanı sizin hayatınıza bir yenilik katmıyorsa, bilakis kendinizi geliştirmenize zarar veriyorsa, durup bazen hayatınızı genel olarak sorgulamanızı engelliyorsa, kendinizi kontrol etmeye başlamanız gerekiyor demektir. Araştırmalardan gördüğümüz gibi, belirli bir süre sıkıntı yaşadıktan sonra dünyaya daha farklı ve sıra dışı açılardan bakmaya başlayabiliyoruz.

Kişisel deneyimler de araştırmaları destekliyor. 3 yıl boyunca hücre hapsinde, kendi deyimiyle “kutuda" kalan Johnny Perez, sıkıntıyla nasıl başa çıktığını şöyle anlatıyor: 

Bedenen tam olarak izole edilmiştim, ancak zihnen kendimi özgür hissediyordum. Yatağıma uzanıp gözlerimi kapardım. Bazen geçmişimi, bazen geleceğimi zihnimde canlandırırdım. Senaryolar kurardım, hatta onları neredeyse yaşıyordum. Bunun, bir olayı birkaç dakika zihninizde canlandırdığınız kısa süreli hayaller gibi olduğunu sanmayın. Saatler boyu hayal kurardım. Bir gün zihnimde zamanda yolculuk yapar, geçmişe gider, Hitler’e suikast düzenlerdim. Zihnimde o günü anbean yaşardım, yani sabah kalkar, yüzümü yıkar, üzerimi giyinir, silahımı hazırlardım. Kaldığım evden çıkışımı, yolda yürüyüşümü, yanımdan geçenleri, konuşmaları, her şeyi en ince ayrıntısıyla imgelerdim. Bu neredeyse gerçekten yaşamaya benziyordu. Başka bir gün yine suikasta girişir ancak başarısız olur, idam edilirdim. Başka bir gün yine yatakta uzanır geleceğe gidip bir gün yaşardım, diğer gün ise bir uzay gemisinde seyahat ederdim. Her gün, bir sonraki güne dair kuracağım hayalin kaba senaryosunu yazar, ertesi gün onu uygulardım. Dışarı çıktığımda kendimi, içeri girdiğimden daha iyi bir insan, daha gelişmiş bir insan olarak hissettim.

Sıkıntının farklı ölçeklerde faydaları mevcuttur, ancak bunları deneyimlemeniz için kendisine biraz zaman tanımanız gerekmektedir.

KAYNAK: EVRİM AĞACI

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler