13- 14 yaşlarında bir çocuk.
Eline, bomba yüklü bir yelek tutuşturulup, düğün yapılan bir salona gönderiliyor.
O salonda bu bombaları, patlatması isteniyor.
Yani canlı bomba olması.
Çocuk da salona gidip, kendisine verilen talimatı yerine getirerek bombaları patlatıyor.
Sonuçta, 51 kişinin, kendisi de dahil 31 çocuğun ölümüne sebep oluyor.
Hem de bunu “din” adına yaptığına inanıyor.
İnsanın kanı donuyor değil mi?
Nasıl bir çocuk hem kendisini hem de onca çocuğu öldürmekte tereddüt etmez?
Bu nasıl bir ikna yöntemi, nasıl bir beyin yıkamadır ki, çocuklar bile gözünü kırpmadan insan öldürebiliyor ve hatta kendi canlarına kıyabiliyorlar?
Hangi vaat bir çocuğu bu vahşeti yapmaya ikna edebilir?
Tabi ki dinin, din simsarları, dinbazlar, tarafından afyon etkisinde kullanılması.
Ne yazık ki; yetiştiriliş tarzı ve yerleştirilen korku düşünüldüğünde, İslam dini bu tür kötüye kullanılmalar açısından çok müsait.
Zira Müslüman toplumlar, okumaktan çok duyduklarına inanmayı tercih ediyor.
Hele ki; Türkiye de!
Hep “Allah’tan kork” dendi.
Hacıdan, hocadan duyulanlar anlatıldı.
İşlerine gelen davranışlar “sevap”, işlerine gelmeyenlerse, “günah” oldu.
Bir çoğumuz böyle yetiştik.
Bu dünyada hayatı cehenneme çevrilen bir çok insan, öbür dünyada cennet vaadiyle avutuldu ve avutulmaya da devam ediliyor.
Çünkü Devlet, “Sosyal Devlet” olma sorumluluğunu yerine getirmiyor. Ve özellikle çocuklarına sahip çıkmıyor.
Her bireye eşit eğitim sunmuyor.
Özellikle dini eğitimi, denetimli bir şekilde devlet himayesinde yapmayıp, dergah, cemaat, kuran kursu gibi istismara açık oluşumların ellerine bırakıyor.
“Diyanet İşleri Başkanlığı” gibi bir kurumu olmasına rağmen, özelde İslam, genelde de tüm dinler, doğru bilgilerle anlatılmıyor.
Böyle olunca da, ya maddi imkansızlıklar yüzünden okuyamayanlar ya da okuduğu halde “sorgulamadan itaat eden” bireyler yetiştirmeyi hedefleyen eğitim sistemi içerisinde yetişenler, tüm terör örgütleri tarafından kullanılıyor.
Tabiri caizse, devlet bakmadığı, eğitmediği çocuklarını kendi eliyle terör örgütlerinin kucağına atıyor.
Sonrasında da, “ terörist” diyerek, eğitimden, maddi imkanlardan yoksun bıraktığı bu çocukların peşine düşüyor.
Mutlaka ki, sonuçta terör eylemi gerçekleştiren, özellikle insan canına kıyanlar teröristtir.
Ancak terör eylemi gerçekleştikten sonra teröristin peşine düşmek ya da teröristi öldürmek, terörle mücadele değil, teröristle mücadeledir.
Ne yazık ki Türkiye, uzun yıllardır terörle mücadele yerine teröristle mücadele ediyor ve enerjisinin, maddiyatının, büyük bir bölümünü bu uğurda heba ediyor.
Oysa ki, bu uğurda harcanan enerji ve maliyet, eğitime harcansa, olay büyük ölçüde çözülecek.
Eğitim, siyasi çıkar uğruna değil de, olması gereken bilimsel temellerde şekillendirilse, her bir bireyin eğitilmesi ve doğru bilgilendirilmesi hedeflense, hem terörle mücadele de kolay olur hem de, terör örgütleri bu denli kolaylıkla militan bulamaz.
Düşünsenize, hayatı hem maddi imkansızlıklarla hem de yaşam koşullarıyla cehenneme çevrilmiş, terörden dolayı her gün ölüm korkusu yaşamış bir çocuğa cennet vaat edildiğini.
Bu çocuk kandırılmaz mı?
Bir an önce yaşadığı cehennemden kurtulup, vaat edilen cennete kavuşmak istemez mi?
Hele ki, içine düştüğü örgütün yarattığı psikoloji de düşünülürse, düşünmeyi, sorgulamayı unutan bir çocuğun kendini ve başkalarını öldürmesi bizi şaşırtabilir mi?
Kimisi dini kullanıyor, kimisi de dili, ırkı, cinsiyeti ya da milliyeti.
Hepsi de, eğitimin bıraktığı boşluğu doldurarak militan topluyor ve güçleniyor.
Oysa ki, bu çocuklar sağlam ve doğru bir eğitim sistemi içerisinde yetişseler, , dinlerini de, dillerini de, evrensel değerler içerisinde daha doğru bir şekilde öğrenirler ve aslolanın din, dil milliyetten öte insan olmak olduğunu kavrarlar.
Umuyorum ki, Türkiye hükümeti de siyasi çıkarları bir kenara bırakır ve eğitim sistemini, sağlıklı düşünen bireyler yetiştirmek üzere yeniden kurgular.
Çocuklara dinlerini, bilimsel temellere dayalı gerçek bilgilerle öğretir.
Vatandaşlarına ekonomik imkanlar, sunarak, çaresizlikten, terör örgütü, cemaat gibi kan emicilerin kucağına atmaz.
Dergah, cemaat, kuran kursu gibi illegal yapılanmaları kapatıp, yerine çağdaş ve bilimsel temellerde eğitim veren eğitim kurumları açar.
Ve yine umuyorum ki, her bir bireye inandığı dini, kullandığı dili, doğru öğretip, özgürce kullanmalarını sağlar.
Doğru bir eğitim, denetim ve insanların temel ihtiyaçlarının karşılanmasıyla Türkiye’de ne İŞİD kalır, ne FETO ne de PKK.
Zira hepsi, eğitimin bıraktığı boşluğu doldurarak varlığını sürdürüyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.