34 yıl önce bugün, 26 Nisan 1986'da, o dönem Sovyetler Birliği'ne bağlı olan Ukrayna'nın başkenti Kiev'in 130 kilometre kuzeyindeki Çernobil kenti, insanlık tarihinin en korkunç çevre felaketlerinden birine sahne oldu.
Pripyat şehri yakınlarındaki Çernobil Nükleer Santrali'nin dördüncü reaktöründe yaşanan patlama sonucu çevreye, 1945'te Hiroşima'ya atılan atom bombasının 50 katına eşit miktarda radyasyon yayıldı.
Patlamanın ardından radyoaktif madde yüklü bulutlar Türkiye dahil birçok ülkeyi etkiledi.
Çernobil nükleer faciası bazı bağımsız araştırmalara göre yaklaşık 200 bin kişinin doğrudan ya da dolaylı olarak ölümüne sebep oldu.
Facianın etkileri nedeniyle yüz binlerce çocuk sakat dünyaya geldi, kanser vakalarının arttığı iddia edildi. Kazanın olumsuz etkilerinin nesiller boyunca sürmesi bekleniyor.
Çernobil'de 4 Nisan 2020'de başlayan ve yaklaşık iki hafta sonra ancak kontrol altına alınabilen orman yangını, nükleer facianın izlerinin günümüzde ne derece risk oluşturduğu konusunu da bir kez daha gündeme getirdi.
Görüşlerini aldığımız Ukraynalı bilim insanları bu konuda farklı ihtimallere işaret etti. 1986'da Çernobil Nükleer Santrali'nde çalışan, bugün ise Ukrayna Nükleer Enerji ve Sanayi Sektörü Emektarları Birliği Başkanı olan Maksim Kremen de o döneme dair anılarını bizimle paylaştı.
Çernobil Nükler Santrali ne zaman inşa edildi?
O dönem Sovyetler Birliği'ne bağlı olan Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nde Çernobil Nükleer Santrali'nin inşasına 1970 yılında başlandı. Santralde çalışan personeller ve aileleri için üç kilometre mesafede Pripyat şehri kuruldu.
Santralin ilk reaktör ünitesi 1977 yılında faaliyete girdi. Daha sonra üç güç ünitesinin daha tamamlanmasıyla, yıllık enerji üretimi 29 milyar kilowatt saate ulaştı.
Çernobil Nükler Santrali'nin, her biri 1000 MW gücünde 12 reaktörle dünyanın en büyük nükleer enerji santrali haline getirilmesi planlanıyordu. Patlamadan önce dört reaktörle çalışan santralde, iki reaktör de inşa halindeydi. Kazaya uğrayan dördüncü ünite üç senedir faaliyetteydi.
Santralde 26 Nisan 1986'da neler yaşandı?
25 Nisan 1986 tarihinde, Çernobil Nükleer Santrali'nin dördüncü reaktöründe rutin koruyucu bakım çalışmalarının hazırlıklarına başlandı.
İleride olası acil bir durumda ek güç kaynağı olarak kullanılması için türbin jeneratörün test edilmesi planlanıyordu.
Deneyin 700-1000 MW güç seviyesinde yapılması kararlaştırıldı. Kazadan bir gün önce reaktörün gücü yaklaşık 1600 MW'ya düşürüldü ve test gereği acil durum soğutma sistemi kapatıldı.
Saat 23.10'da güç seviyesi 700 MW'ya indirilmeye başlandı. Otomatik güç moduna geçildi, ama güç durdurma ayarı 700 MW'ya ayarlanmadığından güç seviyesi 30 MW'ya düştü.
Görevli operatör gücü geri kazanmaya çalıştı ve sonunda testi planlananın altında bir seviye olan 200 MW gücünde başlattı.
26 Nisan saat 01.23'te kumanda tablosunda acil durdurma sinyali yandı. Operatör reaktörü durdurma düğmesine bastı ve kontrol çubukları aşağıya doğru hareket etmeye başladı. Güç seviyesi saniyeler içinde nominal değerin 100 katına ulaştı.
Durumun kontrolden çıkmasının ardından birkaç saniye arayla iki büyük patlama meydana geldi.
Görgü tanıklarının anlatımına göre, ilk patlamada kırmızı, ikinci patlamada mavi bir alev yükseldi ve ardından santralin üzeri dev bir mantar bulutuyla kaplandı.
Çernobil nükleer faciasına ne sebep oldu?
İnsanlık tarihinin en büyük nükleer faciasının asıl nedenleri konusunda bugün de tartışmalar sürüyor.
Sovyetler Birliği'nde o dönem kazanın sebeplerini araştırmak için kurulan devlet komisyonu, santral personelini ve yönetimini kazanın baş sorumlusu ilan etti.
Güvenlik kurallarını ihlal ettikleri gerekçesiyle santral müdürü Viktor Bryuhanov ve şef mühendis Nikolay Fomin 10'ar yıl, şef mühendis yardımcısı Anatoliy Dyatlov beş yıl, reaktör sorumlusu Aleksandr Kovalenko üç yıl, vardiya amiri Boris Rogojkin ve denetmen Yuriy Lauşkin ikişer yıl hapis cezasına çarptırıldı.
O dönem Çernobil Nükleer Santrali'nde teknik ayarlardan sorumlu personellerin yöneticisi olan, bugün ise Ukrayna Nükleer Enerji ve Sanayi Sektörü Emektarları Birliği Başkanlığını yürüten Maksim Kremen, patlamadan bir gün önce yaşadığı bir anıyı bizimle paylaştı:
"25 Nisan 1986 günü, iş çıkışı santralden ayrılırken tesadüfen Dyatlov ve Kovalenko'ya rastladım. Kovalenko yanıma yaklaşarak, reaktörün işleyişinde bir tuhaflık olduğunu söyledi. Ancak Dyatlov onu sert bir şekilde durdurdu ve sözlerini sürdürmesine izin vermedi. Bunun üzerinde durmamıştım, çünkü bu benim sorumluluğumda değildi."
Reaktör sorumlusu ve şef mühendis yardımcısının reaktördeki sorunun farkında olduklarını tahmin ettiğini belirten Kremen, şöyle devam etti:
"Şef mühendis yardımcısı reaktörü durdurma komutunu verebilecek kararlılığa sahip değildi. Deneyi yerine getirememekten korkuyordu. Şef mühendisin mesleği elektrik mühendisliğiydi. Bu durumda yapması gereken tek bir şey vardı; reaktörü durdurmak. Taşıdıkları mesleki sorumluluğa rağmen bu kararı almaya korktular."
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) bünyesindeki Uluslararası Nükleer Güvenlik Komitesi (INSAG) de ilk başlarda Sovyetler Birliği devletiyle aynı fikirdeydi.
Kazanın bazı kural ihlallerinin ve personel hatalarının bir araya gelmesi sonucu yaşandığı sonucuna varılan INSAG raporunda, santral yönetimi "deneyi ne pahasına olursa olsun yapmakla" suçlandı.
Fakat aynı kurum 1991 yılında kazayla ilgili yayımladığı yeni raporunda, "operasyonel personelin hatası sonucu başlayan kazanın, reaktörün yetersiz tasarımı nedeniyle bir felakete dönüştüğü" tespitine yer verdi.
INSAG, 1993 yılında hazırladığı nihai raporunda ise personel hatalarıyla ilgili daha önce varılan bazı tespitlerin yanlış olduğunu, kazanın reaktördeki tasarım hatası, reaktörün güvenlik standartlarını karşılamaması ve nükleer santraldeki genel güvenlik önlemlerinin yetersizliği nedeniyle meydana gelmiş olma ihtimalinin ağırlık kazandığını ileri sürdü.
Kazaya deprem, sabotaj ya da "terör eylemi"nin yol açmış olabileceği yönünde iddialar da ortaya atılsa da bunlara dair bir kanıt bulunmuyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.