• BIST 9549.89
  • Altın 3005.985
  • Dolar 34.5383
  • Euro 35.9979
  • Lefkoşa 15 °C
  • Mağusa 17 °C
  • Girne 18 °C
  • Güzelyurt 14 °C
  • İskele 17 °C
  • İstanbul 5 °C
  • Ankara 1 °C

Çıkmaz Sokağın Ötesi…

Kıvanç BUHARA

“-Bin bir dert, maraz, sıkıntı içimdeyim, bir de sen sataşma ha!” Uykusuzluk ve yorgunluktan gözleri kan çanağına dönmüştü. O kadar çaba ve uğraştan sonra, bir türlü yeterli parayı kazanamıyor, bankaya ve kredi kartına olan borçlarını ödeyemiyordu. Geçen günlerde bankadan gelen bir mektupta aylık taksitlerini aksattığı ve böyle giderse mahkemeye verileceği yazılıydı. Ayni yazı, kendisine kefil olan iki arkadaşına da gitmişti. Arkadaşları aradılar. En samimi arkadaşı Erhan’dı. “- Sana güvendik, kefil olduk, orada burada o..pularla sürteceğine borcunu ödesen ya! Bugün bankaya gidip kefilliğimi sildireceğim, haberin olsun” diye hakaret yağdırdı. Öteki kefili Salih’ti. O da aradı; söylemedik laf bırakmadı. “- Bak, eğer bu borcunu bize ödetirsen, buralardan kaybol. Ben çocuklarımın rızkını sana yedirmem, çok kötü şeyeler olur, söylemedi deme sonra” Borcu yüzünden en yakınında bildiği arkadaşları da ona sırtlarını döndüler. Akşam eve geldiğinde sinirli ve yorgundu. İçeri girer girmez karısı söylenmeye başladı. “- Sana bir kilocuk kıyma al dedim, çocuklara birkaç tane köftecik yapacaktım! Neredeydin bu saate kadar?” “- Bin bir dert, maraz, sıkıntı içindeyim, bir de sen sataşma ha!” “- Sataşırsam ne olacak dövecen yoksa öldürecen ha! “ Evde her zamanki kavgalar yine başlamıştı. Ne hayallerle evlenmişti Hülya ile… İki kız çocukları olmuştu. Büyüdükçe ihtiyaçları da büyüyordu. Aldığı asgari ücret yeterli olmuyordu. Bankaya taksitlerini ödeyemedi. Kurtarıcı olarak gördüğü kredi kartı, onu daha da batağa sürüklemişti. Özel bir şirkette satıcıydı. Günde on iki saatten fazla çalışıyordu. Patronu fazla mesailerini bile ödemiyor, sosyal sigorta yatırımlarını da yapmıyordu. Tam bir çıkmazdaydı. Ya bir daha dönmemek üzere bu rezaletler ülkesinden çekip gidecek, ya da çalıştığı şirketin parasını çalacaktı. Yakalandı. Polise verdiği gönüllü ifadede, şeytana uyup şirketin parasını zimmetine geçirdiğini itiraf etti. Elleri kelepçeli, yargıç huzuruna çıkarıldı. Üç gün poliste tutuklu kaldı. Bu arada karısı ve çocukları da onu terk ettiler. Mahkemede; “- Vurgun, soygun ve dolandırıcılığın tavan yaptığı bu ülkede, benim çaldığımın rakamları okunmaz” diyecekti, diyemedi. Onu tanıyanlar; “ yemek yediği tabağa sıçtı” yorumunu yaptılar. Ne hak, ne hukuk, ne de yasalar ve anayasa… … Hiç kimse, soysuz kapitalizmin en rezil versiyonunun uygulandığı bu kaçak ülkede, yemekyedikleri altın tabaklara tükürenlerin kimler olduklarını düşünmediler. Acilen; İçinde kütüphane, hastane, çayhane, idman evi bulunan; yeni, modern, çağdaş… … On binlerce mahkumun barınabileceği “ F” tipi bir mahpushaneye ihtiyacımız olacak Elinizi çabuk tutmalısınız…

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları