Fark ettiniz mi bilmiyorum ama, şimdiki gençler söze, “çocukluğumda” ya da “ben çocukken” diye başlamıyor artık.
Bir araya gelen gençler, çocukluk anılarını paylaşmıyorlar.
Çünkü onların, ortak bir çocukluğu olmadı.
İzin vermedik.
Çocuğu, çocuk yapan, sokak oyunlarıdır.
Sokaklarda paylaşılanlardır.
Onlar sokaktaki oyunları tanımadılar ki; paylaşsınlar.
Sanırım on yıl sonraki gençler, çocuk olmanın ne demek olduğunu bile bilmeyecekler.
Çünkü onlara, sokak da bırakmadık.
Ya evde oyuncak yığının arasında sakladık, ya da çanta gibi yanımızda taşıdık.
Biraz büyüdüklerinde de, ya yarışmaları için test kitaplarına boğduk, ya da TV ve bilgisayar müptelası yaptık.
Sokaklara bırakmamakta haksız mıydık?
Hem evet, hem de hayır.
Haklıydık çünkü, sokaklar, trafiğinden, tacizine kadar, bir çok konuda çocuklar için güvensiz hale gelmişti.
Ama diğer yandan haksızdık çünkü, hem güvensiz hale gelişine sessiz kalarak destek vermiştik hem de, korumacı yapımızla çocukları, sokakla baş edemez hale getirmiştik.
O yüzden de şimdi hem çocuklar mutsuz hem de ana, babalar.
Oysa bizim çocukluğumuzun oyunlarını tanısalardı, vaz geçebilirler miydi ?
Biz onları odaya kapatıp ellerine “akıllı telefon” tutuştursak bile , sokaktan uzak kalabilirler miydi?
Eminim ki, sokaklardan uzak kalamazlardı ve daha mutlu olurlardı.
Şimdi diyeceksiniz ki; “oynayacak sokak mı kaldı?”
Haklısınız, belki çocukluğumuzun sokakları yok artık ama çocukluğumuzun oyunları hala daha hafızalarımızda.
Yeter ki, niyetimiz olsun, alan yaratılır.
Mesela, okullarımız, “çocuğumla çocukluğum” diye bir etkinlik düzenlese.
Piknik alanı gibi büyük bir alanda, anne ve babalar, çocukları ile kendi çocukluklarındaki oyunları oynasa.
Hatta nineler ve dedeler de gelse.
Torunlarıyla, lingiri (çelik-çomak) ya da misket (prili) oynasa.
Anne ve babalar çocukları ile evcilik kurup, anneler ve babalar çocuk, çocuklar da anne ve baba olsa.
Topluca, yakan top, istop ve saklambaç oynasalar, topaç çevirseler.
Çocuklar, tahtadan ata binip, çember çevirseler.
Hem büyükler çocukluklarına dönüp mutlu olsalar, hem de, çocuklarla ebeveynler arasında bir iletişim yolu açılsa olmaz mı?
Çok mu zor?
Çocuklara, çocukluğu yaşatmak çok mu zor?
Oysa ki, hepimiz biliyoruz ki; çocukluğunu yaşamadan büyüyen çocuklar, aslında hiç büyümüyor.
Sadece büyümüş rolü yaparak hem mutsuz oluyor hem de hayatın gerçekleri ile baş edemiyor.
Evlerini dahi kuramıyorlar ,çünkü evcilikte bile oyunlarını, aldığımız mükemmel oyuncaklarla biz kuruyoruz.
Ne korkunçtur ki, onlarla yarım saat oynamak yerine, oyuncaklara boğarak, çocukluklarını ellerinden alarak, vicdanımızı rahatlatıyoruz.
Oysa hafta sonu onlarla birlikte sokaklarda oynanacak bir oyun, her iki taraf için de ilaçtır.
Yeter ki, ruhumuzu da, çocuklarımızı da özgür bırakalım.
Yeter ki, çocuklarımızla, çocukluğumuzu tekrardan yaşamayı başaralım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.