Çocuk, birinci dönemin ilk sınavından kalır,
İkinci sınavdan da kalır ve birinci dönem karnesi başarısız gelir.
Ailesinden, ilk fırçasını yer.
İkinci dönemin ilk sınavından tekrar kalır.
Son sınava girer ama ne yazık ki karne bütünlemeye gel der.
Bunun üzerine aile, ikinci fırçasını da atar.
Asıl vurucu darbe, bütünlemelerden sonraya bırakılır.
Öyle ya, aile olarak, yedirmiş, içirmiş ve giydirmişti.
Hatta ,çocuğunun, sadece karnın tok,sırtının pek olmasını sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda istediği her şeyi de yapmıştı.
Parasını eksik etmemiş,telefonun,bilgisayarın en son modelini almıştı.
Giysileri,ayakkabıları hep markalıydı.
Gezmesine, tozmasına hatta arkadaşlıklarına karışılmamıştı.
Eee artık bir çocuk ne isteye bilirdi ki.
Tek işi kalmıştı; ders çalışmak.Onu da yapmazsa kızmayı hak ediyordur.
İletişimin,
İlginin,
Sevginin,
Sorunlarını dinlemenin,
Başarısızlığa neden olan şeyleri araştırmanın,
Çocuğa sorumluluk vermenin,
Hedef koymasına yardımcı olmanın,
Yaptıklarıyla ilgilenerek, Onu önemsemenin..
Çocuğun ilgi ve yeteneğine göre okul seçmenin,
Çocuğu iyi tanıyarak yapabileceklerini öne çıkarıp desteklemenin,
Vs..vs..ne önemi vardı ki?
Bunların , çocuğun başarısıyla hatta sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürmesiyle ilgisi olabilir miydi ki.
Çünkü ilgi ve değer verme,çocuğun her istediğini yapmak demekti ve yapmışlardı.
Sonuçta vicdanları rahattı.
Filanın çocuğu, yemeye ekmek bulmazken, başkalarının yardımıyla giyiniyorken, hatta okul dışında vakit bulup anne- babasına yardım ediyorken çok başarılıysa ; her istediği (hatta istemediği) yerine getirilen çocukları,neden başarılı olmayacaktı ki..
Anne- babasına yardım eden çocuğun aynı zamanda hem zamanı hem de sorumluluğu, ailesiyle paylaşmasının ne önemi olabilirdi ki..
Çocuğun içinde olmalıydı..
İçinde yoksa yapacak bir şey yoktu.
Çünkü, bir melek dolaşıp, istediği çocuğun içine çalışma ve başarma isteğini yerleştirip; istemediğine vermiyordu.
İlk sınavlardan belli olan ve bağıra bağıra gelen bütünlemeyle,bir sorun olduğu , belki de çocuğun ilgi konusunda imdat çağrısı olduğu önemli değildi .
Çünkü ailenin vicdanını rahatlatacak argümanları hazırdı zaten.
Suçlu da belliydi nasıl olsa.
Suçlu olan, çalışmayan tembel çocuktu ama ondan daha suçlusu, çocuğun içine bu şevki vermeyen kötü melekti.
Ve bu gün yine bir karne günü.
Hem de ilk dönemin karnesi.
Yani, aynı zamanda velilere de bir uyarı karnesi.
Umarım, artık aileler, gelen karnelerin,çocuklarıyla olan iletişimin karnesi olduğunu anlarlar ve çocuğun içinde yoksa,bunun kendi içlerinde olmadığından kaynaklandığını görürler.
Ve yine umarım ki, aileler, en değerli varlıkları olan çocuklarının, mutluluk ve başarılarının, iletişimde olduğunu fark eder; en kıymetlilerini kendi elleriyle yok etmezler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.