Popülizmle bezenmiş günümüz otokrasileri, hem küresel hem de yerel düzeylerde uyguladıkları neoliberal ekonomi politikalarıyla, emek sömürüsünü derinleştirmeyi, orta sınıfı eritmeyi, geniş toplumsal kesimleri mülksüzleştirmeyi ve yoksulluğu yaygınlaştırmayı, kendi tahakküm politikalarının sacayakları haline getiren bir strateji izlemektedir. Bu strateji doğrultusunda, işçilerin örgütlenme ve toplu sözleşme hakları başta olmak üzere, tüm sendikal haklarını ortadan kaldırmaya ve emek gücünü iş güvencesinden yoksun çalışmak zorunda bırakarak prekaryalaşmaya zorlayan bir anlayış dayatılmaktadır. Devleti sosyal güvenlik hizmetlerinden çekerek kırılgan sosyal grupların en temel insan haklarını ihlal etmeye ve toplumların yaşam haklarını teşkil eden temel hizmetleri özel şirketlerin banka hesaplarına hapsetmeye adanmış bu yönetimler, dünyada olduğu gibi ülkemizde de yürürlüktedir.
Seçimlerimize doğrudan müdahale ile kurulan atanmış UBP-DP-YDP Hükümeti'nin yürürlüğe koyduğu protokoller, ülkemizdeki emekçi ve çalışan haklarını yok etmek yanında, Kıbrıs'ın kuzeyinde faaliyet gösteren tüm yaşamsal sektörleri iflasın eşiğine doğru sürüklemektedir. Ekolojik talan ve emek sömürüsü üzerine kurulu rant düzeninden beslenen bu anlayış, elektrik, su, eğitim ve sağlık gibi alanlarda Kıbrıslıtürklerin iradesini yabancı şirketlere devrederken, eş zamanlı olarak da sınıflar arasındaki uçurumu derinleştiren ve suç sosyolojisini pekiştiren bir mekanizma olarak çalışmaktadır. Bu mekanizmanın ürettiği eşitsizlikler, ülkemizde istihdam edilen 3 kişiden sadece 1'inin kadın olduğunu, işgücüne dâhil olmayan nüfusun ise yarısından fazlasının yine kadınlar olduğunu göstermektedir.
Yurt hakkımızı gasp eden bir otokratik anlayışın taşeronu olarak atanan gayrimeşru UBP-DP-YDP Hükümeti, başta kadın ve genç işsizliği olmak üzere, işsizlik oranlarının yükselmesine neden olmakla yetinmemekte, sosyal haklarda yarattığı ciddi kayıplarla, şiddet oranlarını artırarak ülkemizdeki demokrasi iklimini telafi edilmesi zor bir erozyona uğratmaya devam etmektedir. Böylesi bir ortamda 1 Mayıs'a giderken Karl Marx'ın "De te fabula narratur! ( Anlatılan senin hikâyendir!) sözünü hatırlamak gerekir. Çünkü yolsuzluktan beslenenlerin yarattığı bu düzene karşı verdiğimiz her mücadele bizim ortak hikâyemizdir.
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın eşitlik ve özgürlük mücadelemiz!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.