Cumhurbaşkanlığına aday olan Kuzey Kıbrıs Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay “AB, nasıl ki ticari ilişkileri sebebiyle Rusya’ya uygulayacaklarını söyledikleri ekonomik yaptırımların çoğunu uygulayamadıysa, Türkiye’yi de Doğu Akdeniz’de yok sayan adımlar atamaz. Türkiye ve KKTC’nin karşı tarafı caydıracak gücü var” dedi.
Kuzey Kıbrıs, bir yandan Nisan ayında gerçekleşecek cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanırken diğer yandan Türkiye ile birlikte Doğu Akdeniz’deki doğalgaz aramaları konusunda kararlı tutumunu sürdürüyor. Kuzey Kıbrıs son olarak, Yavuz sondaj gemisinin kendileri tarafından lisans verilen Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) adanın güneyinde yer alan "G" ruhsat sahası içerisinde kazıya başlayacağını duyurdu. Öte yandan, Türkiye’nin Libya ile ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) kapsamında doğalgaz arama kararlılığı da, Avrupa Birliği’nin (AB) ülkeye, Türk şirketlerine ve şahıslara yönelik artan tehditlerine rağmen devam ediyor.
Son dönemde bölgedeki güçler dengesini değiştirmeye aday bu gelişmeleri, Kuzey Kıbrıs’ın yol haritasını ve Kıbrıs meselesinin çözümüne dönük Kıbrıs Türklerinin bakış açısını, Nisan ayında gerçekleşecek cumhurbaşkanlığı seçimleri için adaylığını açıklayan Kuzey Kıbrıs Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay'la konuştuk. Özersay, Sputnik’e verdiği demeçte Kuzey Kıbrıs’ın geçmişten farklı olarak Doğu Akdeniz’de Kıbrıs Türklerinin uzun vadeli çıkarlarını sağlamaya dönük proaktif adımlar atıldığına işaret etti:
‘Doğu Akdeniz’deki kilit gelişmeler, KKTC’nin sahaya inmesinin sonucudur’
“Yakın zamanda imzalanan Türkiye-Libya anlaşması, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Doğu Akdeniz’in doğu havzasında hak ve menfaatlerini elde etmek için sahaya iniş sürecinin sonucu olarak görülebilir. Zira KKTC olarak biz son yıllarda, Rum tarafının tek taraflı adımlarını protesto etmekten ibaret olarak tavrımızı bir kenara bırakıp, somut adımlar atmaya başladık. 2011 yılına kadar Rum tarafı komşularla anlaşıyor, şirketlere lisanslar veriyordu. Ama müzakereci olduğum 2011 itibariyle ilk kez Kıbrıs Türk tarafı Türkiye ile kıta sahanlığını sınırlandırmayı müzakere etti, diğer komşu ülkelerle anlaşma yaparak sahaya inme kararı aldı. Sonra TPAO’ya lisanslar verdik. Ardından Türkiye işi kazı gemisi satın almaya kadar ilerletti. Sonuçta süreç Libya’yla anlaşma noktasına kadar geldi.”
‘Türkiye-Libya anlaşması Yunan ve Güney Kıbrıs’ın adalara anakara kadar etki verme girişimini zayıflattı’
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki adımlarının Yunanistan’ın elini zayıflatığına işaret eden Bakan Özersay “Türkiye bu adımla, adalara anakara kadar etki vermeye çalışan Yunan ve Kıbrıs Rum tezlerini zayıflatmış oldu. Çünkü hem Libya hem Türkiye adaların anakaralar kadar değil, daha az etki verilen ya da hiç etki verilmeyecek şekilde deniz yetki alanına sahip olabileceklerine ilişkin bir tezi savunuyor. Bu tez, iki devlet arasındaki bu anlaşmayla kayda geçti. Bu önemli bir husus çünkü Mısır’la Yunanistan arasındaki anlaşmazlıklar da, Yunanistan’ın Mısır’la mesafesini kendi ana karasından değil adalarını esas alarak hesaplamasından kaynaklanıyor. Eğer Türkiye ile Mısır bu konuda masaya oturursa, bu sorun çözümlenir ve bambaşka bir boyuta taşınır. Ayrıca bir aşamada da, Doğu Akdeniz’in en doğusunda Suriye ile Türkiye arasında yan sınırın belirlenmesi meselesi gündeme gelecektir. Resmin büyük halini görmek önemli” diyor.
‘Güney Kıbrıs, Türkiye’yi ‘işgalci’ gibi göstermeye çalışıyor halbuki bu gerçek değil’
Bakan Özersay, Güney Kıbrıs’ın Türkiye’yi ‘işgalci’ bir devlet gibi göstermeye çalıştığına ancak bunun da gerçeklik payı olmadığına değinerek “KKTC olarak arama lisansı verdiğimiz Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Türkiye için değil KKTC için ve onun adına kazılar yapıyor. Bu gerçeği bile isteye görmezden gelen Rum tarafı, Türkiye ısrarla ‘gaspçı’ ve ‘korsan devlet’ gibi göstermeye çalışıyor. Kıbrıslı Rumlar, Avrupa Birliği’ni bu şekilde yanlış yönlendirip Türkiye’ye karşı bir tepki devşirmeye çalışıyor. Bu yaklaşım sağlıklı bir yaklaşım değil” diyor.
Peki, Güney Kıbrıs’ın Türkiye’ye yönelik bu tutumunun amacı ne? Özersay’a göre, Güney Kıbrıs, adanın tek temsilcisi olarak tanındığı mevcut statükodan vazgeçmemek adına gerçek çözümleri engellemeye çalışıyor.
‘Kıbrıs sorununun çözümü beklenmeden doğalgaz meselesi hızla çözüme kavuşmalı’
Özersay “Rum tarafı, mevcut statükodan memnun olduğu için meselelerin çözümünü, Kıbrıs sorununun çözümüne havale eden bir yaklaşım içerisinde. Çünkü bugün ortada Kıbrıs’ta çözüm olmadan Avrupa Birliği’nin üyesi olabilmiş, bütün adanın hükümeti olarak kabul edilebilen, doğalgazı tek başına çıkarabilen ya da öyle muamele gören bir Kıbrıs Rum devleti var. Kendilerinin bu konfor alanında olmaları sebebiyle, doğalgaz meselesi dahil sorunları çözmeye çalıştığınızda ‘gelin önce Kıbrıs sorununu çözelim’ yaklaşımı içine giriyorlar. Ama işin aslı, biz 51 yıldır Kıbrıs sorununu çözmek için çalışsak da çözüme gidilmiyor. Bana göre Kıbrıs sorununun çözümü de, bu bölgede barış ve istikrarın geçtiği yol da çözümden önce belirli başlı konularda işbirliği yapmaktan geçiyor. Bunun en somut örneği de doğalgazdır. Yapılması gereken, kapsamlı çözümü beklemeden doğalgazın nasıl çıkarılacağı ve yönetileceği konusunda mutabakata varmaktır. Doğalgazla başlayacak olan aşamalı işbirliği, bölgeye istikrar sağlar. Doğacak karşılıklı bağımlılık ilişkisi sebebiyle kimse çatışmayı göze almaz. AB de kömür ve çelik birliği olarak başladı. Biz de evrimsel biçimde güven tesis eder, daha büyük bir ortaklığa evrilecek sürece adım atabiliriz” ifadelerini kullanıyor:
‘AB, Doğu Akdeniz’deki anlaşmazlıkların çözümünde güvenilir bir aktör değil’
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj çalışmaları sebebiyle Türk vatandaşlarını ve şirketlerini kara listeye dahil etme dahil türlü yaptırımlar üzerinde konuştuklarını açıklamasının üzerine Kuzey Kıbrıs Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Avrupa Birliği içerisindeki üye dayanışma ilkesi var, bir devletin dış politika meselesi söz konusu olduğunda, dayanışma halinde davranmaya itiyor. Ancak bu dayanışma ilkesi, AB’yi maalesef uluslararası uyuşmazlıkların çözümüne katkı sunmaktan mahrum bırakmaktadır. Özellikle de bir devlet, o uluslararası uyumsuzluğun taraflarından birisiyse… Bu açıdan baktığımızda AB’nin Kıbrıs sorunu veya doğalgaz meselesinin çözümünde güvenilir bir taraf veya tarafsız bir aktör olarak görmüyoruz. Çünkü onlar, kendi iç prensipleri nedeniyle Rumların yanında durmak zorundalar.”
‘AB, Kırım’la ilgili Rusya’ya karşı adım atamadı, Türkiye’ye de karşı atamayacaktır’
Peki, AB bu tehditlerini hayata geçirebilir mi? Özersay’a göre, AB Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de bu denli yok saymayı ve ülkeye yönelik büyük yaptırımlar uygulamayı göze alamaz:
“AB’nin bu tehditleri uygulayabileceğini düşünmüyorum. Gözden kaçırılan bir nokta var. Zaman içerisinde dünya ekonomisinde bir karşılıklı bağımlılık ilişkisi gelişmiş durumdadır. Daha önce Rusya Federasyonu’nun Kırım’la ilgili adımları karşısında alınmaya çalışılan ekonomik tedbirler son derece kısıtlı olarak uygulanabildi ve istenilen etkiyi gösteremedi. Çünkü Avrupa Birliği’nin Rusya’yla ticari ilişkileri öyle bir noktaya gelmişti ki, Rusya’ya uygulayacaklarını söyledikleri düzeyde ekonomik yaptırım uygulamayı göze alamadılar. Dolayısıyla kimse Türkiye Cumhuriyeti’ni Doğu Akdeniz’de yok sayamaz. Bölgede yatırım yapan kimi Fransız, İtalyan veya Amerikan şirketleri, yarın öbür gün Türkiye’nin batısında, kuzeyinde yapılacak çalışmalarda kendilerine bir alan bulmak istiyorlarsa, yani Türkiye’ye yatırım yapabilmek istiyorlarsa, bu bölgeyle ilgili olarak herkes de adımını doğru şekilde atmak zorundadır. KKTC’nin karşı tarafın bu anlamda yanlış atacağı adımlara karşı tarafları caydırabilecek enstrümanları vardır.
Bunların da ötesinde, AB’nin son dönemde yayınladığı kendi raporlarında, Kıbrıs’ta kapsamlı çözüme gidilmeden önce doğalgaz konusunda anlaşmaya varabilecekleri şeklindeki tespitler yer almaktadır. BM Genel Sekreteri’nin BMGK’ya verdiği son raporda da tarafların çözümden önce tanımama hususuna takılmaksızın çeşitli konularda diyalog içerisinde olması gerektiği yönünde bir çağrı vardır. Yani yapılması gereken kapsamlı çözümü beklemeden öncelikle bu sorunların çözümüdür. Başka bir deyişle çözüm, çözümden önce işbirliğidir.”
‘Cumhurbaşkanı seçilirsem ilk işim KKTC’nin önündeki ekonomik belirsizliği ortadan kaldıran adımlar olacak’
Nisan ayında gerçekleşecek cumhurbaşkanlığı seçimleri için adaylığını açıklayan Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay’la Kuzey Kıbrıs’ı bekleyen seçimleri de konuştuk.
Özersay, cumhurbaşkanı seçildiği takdirde öncelikli işlerinin Kuzey Kıbrıs’ın önündeki ekonomik belirsizliğin ortadan kaldırılmasını sağlayacağını söyledi:
“Kıbrıs Türk halkının ihtiyacının, KKTC’nin içerisinde bulunduğu ekonomik belirsizliğin ortadan kalkmasına ve uluslararası alanda sesi duyurarak dünya tarafından kâle alınmaya ihtiyacı var. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine, uluslararası alanda sadece Kıbrıs sorununa takılıp kalmadan ve Kıbrıs müzakerelerine bütün ömrünü harcamadan gerek doğalgaz gerekse yaratıcı, proaktif politikalar üretme vizyonuyla adaylığımı koydum. Çünkü görev yapacak olan cumhurbaşkanının, Kıbrıs sorunu dışında bir dış politika da ortaya koyarak Kıbrıs Türkünün sesini dünyaya en iyi şekilde duyurması gerektiğine inanıyorum. Kıbrıs Türkünün karanlıktan aydınlığa çıkmasının yolunun bu olduğunu düşünüyorum.”
‘3 yıl değil 30 yıl sonrasını düşünerek hareket etmeliyiz’
Özersay “50 yıldan fazladır, Kıbrıs sorunu devam ettiği için biz artık oturup Kıbrıs sorununun çözümünü beklemekle yetinemeyiz. O nedenle bu belirsizliği ortadan kaldırmak için Kıbrıs Türkünü güçlendirecek adımlar atmalıyız. Artık 3 yıl sonrayı değil 30 yıl sonrayı düşünmeliyiz. Kıbrıslı Türkler olarak, ortaya koyacağımız dış politikayla ekonomik haklarımızı elde edebilirsek o zaman ülkenin altyapı yatırımları gibi temel ihtiyaçlarını karşılayabiliriz. Biz şu an ekonomik kaynak sorunu yaşıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti ile protokoller yapıyoruz ancak yeteri kadar kaynak alamayabiliyor veya kaynağın aktarılmasında sorun yaşayabiliriz. O zaman bizim yapmamız gereken kendi kaynağımız olan doğalgaza sahip çıkmak. KKTC’yi yönetecek kişinin de, doğalgaz konusunda böyle bir vizyonu olması gerektiğine inanıyorum” diye devam etti.
‘Brexit’ten doğan fırsatlara, doğalgaz süreci ve Kapalı Maraş’ın açılmasına yönelerek Kıbrıs Türklerinin önünü açacağım’
Cumhurbaşkanı seçildiği takdirde, ‘Brexit’ten doğan fırsatlara, doğalgaz süreci ve Kapalı Maraş’ın açılmasına yöneleceğinin’ altını çizen Bakan Özersay “Bugün Birleşik Krallık, AB’den çıkıyor. Bizim önümüzde eskiden olduğu gibi kendi tarımsal ve tekstil ürünlerimizi yeniden Birleşik Krallığa satabileceğimiz bir alan açılıyor. Bu süreci doğru yönetebilecek ve takip edebilecek bir vizyon şart. 1974’ten 1994’e kadar, ta ki Avrupa Birliği, Adalet Divanı, Avrupa Mahkemesi o kararı aleyhimize alana kadar, Birleşik Krallık’la ticaret yaptık. Şimdi İngiltere, AB dışına çıkınca, bu karar İngiltere için bağlayıcı olmayacak. Bu da Kuzey Kıbrıs’ta üretimi artırma ve ürünlerini ihraç etmek adına büyük bir fırsattır. Yine ekonomik belirsizliğin ortadan kalkması için Kapalı Maraş’ın KKTC yönetimi altında eski mülk sahiplerinin kullanımına açılması, eski sakinlerin haklarını gözetilerek Kapalı Maraş’ın açılması da önemli bir fırsattır. Böylece ciddi bir inşaat ve vergi alanı açılacak. Ben bütün bu hususları göz önünde bulundurarak ve bunca tecrübeme dayanarak Kıbrıs Türkünün sesini uluslararası platformlarda en etkin şekilde duyurabileceğime inanıyorum. Ayrıca KKTC’nin önündeki ekonomik belirsizlikleri de ortadan kaldırmak için hem doğalgaz, hem Brexit hem de Kapalı Maraş’ın açılması gibi fırsatları doğru değerlendirerek Kıbrıs Türkünün önünü açacağıma inanıyorum” diye ekledi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.