Daha önce de belirtmiştim.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı halkın oyları ile seçilmiş bir toplum lideridir.
Kıbrıs sorunu da toplumsal bir konudur..
Dolayısı ile konu Dışişleri Bakanı düzeyine indirgenemeyecek kadar toplumsaldır.
Ha Dışişleri Bakanı fikrini söyleyemez mi?
Elbette söyler.
Buna kimsenin itrazı olmaz.
Ve/ fakat bir Dışişleri Bakanı ikide bir çıkıp, yerli yersiz, gerekli gereksiz de konuşmaz.
Malum Tahsin Ertuğruloğlu da ülkenin Dışişleri Bakanıdır.
Belli bir sorumluluğu tabi ki vardır.
Ancak bu sorumlulluğuna toplumsal konularda kişisel duruşunu ve ideolojisini empoze edemez.
İşte Tahsin Bey sürekli bunu yapıyor.
Saplantı haline getirmiş.
Takılıp kalıyor. 1 adım öne yürüyemiyor.
Malum Kıbrıs sorunu toplumsal bir sorundur.
Hepimizi ilgilendiriyor ve hiçbir ideolojik prespektife takılıp kalmayacak kadar da hayatidir.
Partiler üstü bir konudur.
Dolayısıyle bu sürecin sorumluluğu toplum liderindedir.
Yani bu süreç Dışişleri Bakanının kendi beklentileri doğrultusunda kişisel düşüncelerini empoze edeceği bir mecra değildir.
Öncelikle bunun iyice idrak edilmesi gerekir.
Özellikle de Cumhurbaşkanlığı tarafından.
Ki, Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’nun şark kurnazlığı oyununa ikide bir alet olmasın.
Çünkü Cumhurbaşkanın bu noktada muhatabı hükümettir.
Hükümete de gerekli bilgilendirmeyi yapıp,fikirlerini de dinlediğine ve desteklerini aldığına göre, ki bunu hükümetin başı olarak Başbakan Hüseyin Özgürgün kendisi muhtelif zamanlarda deklare etmektedir, o zaman Tahsin Ertuğruloğlu’nun makamını kullanarak süreci sabote etmeye yönelik girişimlerinin pek ehemniyeti yoktur.
Dolayısıyle Cumhurbaşkanlığının Dışişleri Bakanlığı makamını kullanarak açıklamalar yapan ve ideolojik duruşunu kişisel yaklaşımını toplumsal bir sürece empoze etmeye yeltenen Tahsin Beyle muhatap olma zorunluluğu yoktur.
Zaten burada Tahsin Bey’in maksatı tamamen kişisel bir avantaj elde etmeye yöneliktir.
Nasıl yani?
Şöyle ki Tahsin Ertuğruloğlu’nun burada esas hedefi ne Akıncı’dır, ne de Kıbrıs sorununda gelinen aşamadır.
Burada esas amacı bunların üzerinden UBP Genel Başkanı ve Başbakan Hüseyin Özgürgün’ü alt etmektir.
Tahsin Bey’in UBP Genel Başkanlığını istediğini ve bu noktada gizli bir ajandaya sahip olduğunu sanırım bilmeyen yok.
Öyle anlaşılıyor ki UBP Genel Başkanı ve Başbakan Hüseyin Özgürgün’de bunun idraki içerisindedir.
Zira parti içerisinde iki grupla mücadele etmektedir.
Bu grubun bir bölümü görünürdür.
Yani biliniyor.
Ersin Tatar gibi.
Bir grubu da bilinmiyor.
Görünmüyor.
Ama hissettirebiliyor.
Tahsin Ertuğruloğlu ve daha sayabileceğim birkaç isim gibi.
Fakat Özgürgün bunu farketti.
Parti içerisindeki hakimiyetini hissettirecek adımlar attı.
Daha aktif müdahil olmaya başladı konulara.
İstanbul Yenikapı mitingi ile de bunu perçinledi.
UBP’de patron benim imajını kuvvetlendirdi.
Bu Ertuğruloğlu’nda rahatsızlık yarattı.
O tedirginlikle de elindeki makamı kullanarak hükümetin önüne geçmeye çalışıyor.
Nasıl mı?
İki de bir Hüseyin Özgürgün başkanlığında ki hükümeti sorgulatarak.
Hükümetin Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın yürüttüğü müzakere sürecine destek vermesine rağmen, ya da bu yönde Başbakan, Başbakan Yardımcısının beyanatlarının olmasına rağmen süreci sürekli kişiselleştirip öne çıkma gayreti içerisine olması bunun bir sonucudur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.