Türk savaş gemilerinin geçen hafta İtalyan devletinin kontrolündeki enerji devi ENI’ye ait sondaj gemisini Kıbrıs açıklarında durdurmasıyla tırmanan gerginlik sürüyor. Güney Kıbrıs hükümetiyle yaptığı anlaşma uyarınca bölgede faaliyet gösteren geminin engellenmesiyle ilgili devreye giren Avrupa Birliği de şu ana kadar krizin aşılmasını sağlayamadı.
“Saipem 12000” adlı gemi, Rumların adanın güney kesimi açıklarında tek taraflı olarak ilan ettiği 13 parselden 6’ncısında yaptığı sondaj çalışmalarının ardından yöneldiği 3’üncü parsele ilerlerken Türk savaş gemileri tarafından durdurulmuştu.
Güney Kıbrıs’ın 2011 yılındaki tek taraflı hamlesinden hemen sonra Kuzey Kıbrıs da Ankara ile anlaşarak Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına (TPAO) ada açıklarında petrol ve doğal gaz arama yetkisi vermişti. Ancak TPAO’ya yetki verilen bölgelerden bazıları, Güney Kıbrıs’ın uluslararası enerji şirketleri aracılığıyla arama yaptırdığı parsellerle çakışıyor. Bunlardan biri de İtalyan ENI şirketinin arama yapması planlanan 3’üncü parsel.
Güney Kıbrıs hükümeti, ENI’ye ait Saipem 12000 gemisini engelleyen Türkiye’yi uluslararası hukuk ihlaliyle suçluyor. Ancak uluslararası hukuk profesörü Hüseyin Pazarcı aynı görüşte değil.
Lefkoşa’daki Yakın Doğu Üniversitesi’nden Prof. Dr. Pazarcı, “Rum tarafı ‘Ben kendi tarafımda münhasır ekonomik bölge (MEB) ilan ettim, Kıbrıs’ın tümü üzerinde değil’ diyerek bunu savunmaya kalkıyor. Ama Kıbrıs adasındaki iki toplum, bir devlet olarak bir gün eğer birleşecekse, bunun birlikte düzenlenmesi gerekiyor” dedi.
Güney Kıbrıs’ın hukuken münhasır ekonomik bölge ilan etme hakkı olmadığını belirten Pazarcı, “Bir ada, eğer bir devletin parçası ise kendi başına MEB ilan edemez. Ama bir Kıbrıs Cumhuriyeti olsaydı, ilan edebilirdi. Buradaki sorun, iki toplumun bir arada bir Kıbrıs Cumhuriyeti’ni oluşturmaması” ifadesini kullandı.
“Birleşme olmadan zor“
Türkiye, söz konusu sondaj çalışmalarıyla Kıbrıslı Türklerin adanın çevresindeki doğal zenginlikler üzerindeki hakkının hiçe sayıldığını belirtiyor. Kıbrıslı Rumlar ise sürdürdükleri doğal gaz arama faaliyetlerini egemenlik hakkı olarak görüyor ve olası bir ekonomik kazancın ada birleştikten sonra tüm Kıbrıslılara adilane bir şekilde paylaştırılacağını savunuyor.
Dünyanın önde gelen siyasi risk danışmanlığı şirketlerinden Eurasia Grubu’nun Kıbrıs ve Türkiye uzmanı James Sawyer, Türkiye’nin sondaj çalışmalarını engellemek için yaptığı son müdahalenin, adadaki çözümsüzlüğün “bedelini” açık şekilde gözler önüne serdiği düşüncesinde.
Görüşmelerin çıkmazda olduğu bir dönemde Türkiye ve Güney Kıbrıs’ın sondaj çalışmalarının nasıl ilerleyeceği konusunda bir anlaşmaya varmasının zor olduğunu ifade eden Sawyer, “Çünkü yeniden birleşme olmadan, gelir paylaşımının çerçevesini belirlemek de kolay olmayacaktır” dedi.
“AB’nin son dönemdeki en sert çıkışı”
Sawyer’a göre en büyük risk ise “Türkiye’nin müdahalelerinin hâli hazırda kırılgan olan Ankara-AB ilişkilerini raydan çıkarması” olur. Sawyer, “AB liderleri son dönemde Türkiye’yi eleştirme konusunda gönülsüz gözüküyor. Çünkü Türkiye AB’nin devam eden göçmen krizini yönetebilmesi için hâlen vazgeçilmez bir partner. Ama AB Konseyi Başkanı Donald Tusk’un Twitter’dan yaptığı çıkış, son aylardaki en sert eleştiriydi. Ve bu AB’nin daha cezalandırıcı önlemleri değerlendirebileceğini gösteriyor” diye ekledi.
Sawyer söz konusu önlemlerin, “Türkiye’nin AB ile arasındaki ticari ilişkilere zemin oluşturan üyelik hedefine olumsuz etkileri olabileceğini” belirtti.
AB Konseyi Başkanı Tusk, Kıbrıslı Rum lider Nikos Anastasiadis ile yaptığı görüşme sonrası attığı tweet’te, “herhangi bir AB üyesine karşı tehdit ya da eylemde bulunmaması” için Türkiye’ye çağrı yapmıştı. Tusk, “Bunlar yerine Türkiye’ye iyi komşuluk ilişkileri kurma, barışçıl çözüm ve toprak egemenliğine saygı çağrısında bulunuyorum” demişti.
Bölgedeki doğalgaz rezervleri
Türkiye’nin durdurduğu Saipem 12000 gemisi, Kıbrıs’ın güneybatısındaki 6’ncı parselde geçen Temmuz’da başlattığı sondaj çalışmalarının ilk etabını tamamlayıp adanın doğusundaki 3’üncü parsele yönelmişti. Fransız Total ile birlikte yaptığı doğalgaz arama çalışmalarının ön sonuçlarını açıklayan İtalyan ENI şirketi, 6’ncı parseli “ümit verici bir saha” olarak tanımladı ve bu parseldeki rezervin tahmini büyüklüğünün belirlenmesi için araştırmaları sürdüreceğini duyurdu.
Altıncı parsel, Kuzey Kıbrıs’ın TPAO’ya ruhsat verdiği alanlarla kesişmiyor ancak kısmen Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgesine giriyor. Türkiye bu parseldeki arama çalışmaları nedeniyle de geçen Kasım bölgeye askeri gemi göndermişti.
Güney Kıbrıs’ın 12’nci parsel olarak adlandırdığı bölgede ise ABD’li enerji devi Noble Energy 2011 yılında 127.4 milyar metreküplük doğalgaz rezervi bulmuştu. Ancak bu rezervin çıkarılması için herhangi bir işlem yapılmadı.
Enerji uzmanı Necdet Pamir’e göre böyle bir adımın kısa vadede atılması çok da mümkün görünmüyor. Bu gazın çıkartılıp ihraç edilmesinin çok maliyetli olduğunu söyleyen Pamir, “12’nci blokta, fizibilite dışında fiili hiçbir bir adım atılmadı. Çünkü alıcısı yok bu gazın. Miktarı da yeterli değil. Bu, Kıbrıs adası için uzun yıllar yetecek bir rezerv. Ama ihraç etmeye kalktığınızda, hele hele boru hattıyla Türkiye’yi baypas edip Avrupa’ya gideceğini düşünürsek, Avrupa’daki fiyatla rekabet etmeniz mümkün değil” dedi.
ABD ile yeni bir gerginlik kapıda
Kıbrıslı Rumların 10’uncu parsel olarak kabul ettiği bölgede ise Rex Tillerson’ın ABD Dışişleri Bakanı olmadan önce CEO’luk ve Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptığı ExxonMobil şirketi ile Katar devletine bağlı Qatar Petroleum ortaklığında doğalgaz aranması planlanıyor.
Güney Kıbrıs hükümeti ile el sıkışan ExxonMobil ve Qatar Petroleum, geçen yıl imzaladıkları anlaşma ile 10’uncu parselde 2018’de sondaj yapmak için mutabık kalmıştı. Kuzey Kıbrıs’ın TPAO’ya ruhsat verdiği alanlarla çakışmayan 10’uncu parsel Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgesine de girmiyor. Ancak Türkiye, Güney Kıbrıs’ın tek taraflı eylemi nedeniyle 10’uncu parseldeki olası sondaj çalışmalarına da karşı çıkıyor.
Pamir, ABD’li enerji devi ExxonMobil’in önümüzdeki aylarda 10’uncu parselde sondaja başlaması durumunda, hâli hazırda zor bir dönemden geçen Ankara-Washington ilişkilerinde yeni bir gerginlik yaşanabileceğine dikkat çekiyor.
“Türkiye ile ABD arasındaki çatışma durumu uzun süre devam edecek görünüyor. Onun için 10’uncu blok, tuzu biberi olur” diyen Pamir, Noble Energy’nin 12’nci bloktaki sondaj çalışmalarını engellemeyen Türkiye’nin, 10’uncu blok konusunda da benzer bir tutum takınabileceğini belirtiyor.
Katar boyutu
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Güney Kıbrıs hükümetiyle anlaşarak ada açıklarında doğalgaz arama faaliyeti yürüten uluslararası şirketlere de “Rum tarafına güvenerek hadlerini ve güçlerini aşan işlere alet olmamalarını tavsiye ettiklerini” söylemişti.
Ancak Pamir, söz konusu şirketler arasında Katar devletine bağlı Qatar Petroleum’un da olduğunu hatırlatarak, “Senin can dostun 10’uncu blokta faaliyet göstersin göstermesin, böyle bir ihaleye giriyorsa, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Etle tırnak gibisiniz ama arkadaşlar Rum yönetiminin açtığı ihaleye giriyorlar” diyor ve Erdoğan’ın “Napıyorsun kardeşim çık oradan, bak ben ülkemde sana bütün kapıları açtım” demesi gerektiğini savunuyor.
Enerji uzmanı Pamir, adanın çevresindeki doğalgaz arama faaliyetleri nedeniyle yaşanan krize yönelik çözüm önerisini ise “Türkiye, KKTC, Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın birlikte doğalgaz araması” olarak dile getiriyor ve ekliyor:
“Bu şekilde bütün zenginlikler çıkar, ortaklaşa paylaşılır. Bu da üstelik gerçekten bir çözüm isteniyorsa, çözüme de katkı sağlar… Ama uygulama öyle olmuyor. Herkes kendi çıkarına bakıyor. Söylemle eylem, iki tarafta da taban tabana zıt.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.