Dinsel gericilik son on beş yıldır küresel ölçekte yükselen bir siyaset oldu. Buna paralel olarak ve elbette Türkiye’nin kendi özgün koşullarıyla da bağlantı içerisinde, AKP de aynı döneme damgasını vuran siyasal özne durumunda. Benzer bir dönüşüm Kıbrıs’ın kuzeyinde de kendini hissettirmekte...
Yükselen dinsel gericilik karşısında nasıl bir mücadele çizgisinin takip edileceği ise bu sürece paralel olarak, önemi hissedilen bir mesele haline gelmiş bulunuyor...
Ülkemizde ilkokul sayısından fazla cami var. Kadına ve çocuğa yönelik şiddetle doğrudan ilişkili Sosyal Hizmetler Dairesi ile iş cinayetleri ve özel sektördeki haklarla doğrudan ilişkili Çalışma Dairesi’nin toplam personelinden fazla Din İşleri Görevlisi devletten maaş çekiyor. Her köşe başında bir Kur’an kursu açılmakta, zorunlu din dersleri devam ediyor ve son yıllarda artan bir şekilde müfredattan Evrim Teorisi’nin çıkarılması konuşuluyor...
Durum bu eksendeyken laiklik savunusunu öne alamaya çalışan faklı kesimlerden kişi ve siyasetler, dinsel gericilik karşısındaki mücadeleye dair kendi yöntemleri ile bir hat oluşturmaya çalışıyorlar.
***
Ülkemizde dinsel gericiliğe tepki geliştiren siyasal pozisyonlar içerisinde en tehlikelisi; söz konusu pratiğin sadece Türkiye göçmenleri ile sınırlı olduğu iddiasıyla, Türkiyelilik-Kıbrıslılık geriliminden politik kazanım elde etme çabasıdır.
Oysa bu iddianın pratik karşılığı yoktur. Bireysel yaşamında dinsel referanslara göre hareket eden insanlar kökenine bakılmaksızın artmakta ve bu insanların birçoğu da topumsal yaşamın düzenlenme biçimine yönelik siyasal İslamı referans alan bir yönelime onay vermektedirler.
Olgular bu yöndeyken, meseleyi kökene indirgemek, bir gericilik biçiminden başka bir gericilik biçimine savrulmaktan öte anlama sahip değildir. Üstelik bu gerçek dışı yorum, sorunun çözümüne veya dinsel gericilikle pratik bir mücadele imkanına yönelik de referans sunmamaktadır.
***
Dinsel gericilik karşısındaki bir diğer anlamsız pozisyon; sorunun kökenleri ile ilgilenmeyen bir yukardan aydın yakınması şeklinde tekrarlanan “yobazlar, cahiller” söylemidir. Toplumsal yaşamı dinsel dogamaları referans alarak düzenleme çabasının “yobazlık” olduğu, dinsel metinler dışında toplumsal sorunlara ilişkin geliştirilmiş hiçbir felsefi, ekonomik, sosyolojik, hukuki çözümlemeye ilgi duymamanın da “cahillik” olduğu doğrudur. Ancak insanları bu “yobaz ve cahil” pratiği çözüm olarak görmeye iten pratik olguların ne olduğu ile ilgilenmeden, kestirme bir bilim dogmatizmi de en az bunun kadar cahilcedir.
Bir yaklaşımı bilimsel yapan şey, onun yaşamsal olguların gelişimine yönelik araştırmacı ilgisidir. Söylem düzeyinde sürekli yinelenen “bilim” sevgisi de en az dinsel temelli bir pratik kadar cahilce olabilir. Örneğin Evrim Teorisi’nin savunusu üstlenen birçok “bilim sever”, insanın kökeninin Evrim Teorisi’nde maymunlar olarak gösterildiğini sanma konusunda, Evrim karşıtları ile ortaklaşabilmektedir. Kısacası şekilsel bir bilim severlik, laikliğe en az dinsel gericilik kadar zarar verebililir.
Kitlelerin giderek artan oranda dinsel pratiğe yönelmesinin ve siyasal din olgusunun artan tehdidinin nedenleri ile ilgilenmeden kısacası nedenleri ortadan kaldıracak bir pratik açılımın kaygısını hissetmeden, esasında bir sonuçtan ibaret olan dinsel gericilik ile gerçek anlamda mücadele etmek mümkün değildir.
***
Dinsel gericilik karşısında, yukarıda özetlenen yaklaşımların bir varyasyonu olarak ortaya ortaya çıkan ve inançlı insanları aşağılamaya veya “eğitimsiz zavallılar” olarak tanımlayıp acımaya dayalı bir pratik daha vardır. Bu pratik daha çok “eğitim yolu ile sorunu çözmek” veya “aşağılayıp sindirerek kurtulmak” gibi yöntemlere itibar edebilmektedir. Her ikisi de olgunun ortaya çıkış nedenlerine bir çözüm sunmadığından, niyet ettiğinin tersine hizmet etmekte, yani dinsel inanç sahiplerinin inançlarına daha bir hırsla sarılmasına yaramaktadır.
Buna paralel olarak “siz kendi dininiz bilmiyorsunuz”cular da aynı bilgiççe yöntemi farklı bir içerikle uygulamaktadırlar. Dinsel metinlerin sonsuz yorumlama biçimlerinden bazılarını referans göstererek, “uysal bir dinsel yorumu” kabul edebileceklerini ima eden bu “dinsiz din uzmanı” açıkgözlere, dindarların itibar etmediği ise ortadadır.
***
Dinsel gericilik karşısında, bilim adına geliştirilen bilim dışı mücadele yöntemlerinin hepsini burada sıralamak mümkün değil. Ancak bu yöntemlerin hepsinin ortak keseni durumundaki “dinsel gericilik yükseliyor, birbirimizle tartışmayalık”cıları anmadan geçmek olmaz.
Bilindiği gibi bilim, kendi kendini eleştirerek, kendini aşarak ilerler. Bu da kendisi dahil her şeyi tartışan cesur bir tutumla mümkünüdür. Bilimsel yöntem savunmacı, korumacı değildir, tam aksine gerçeğin hakkını teslim etmek istediğinden, var olan her şeye karşı acımasız yargılayıcıdır. Buna din de dahildir, o güne kadar doğru kabul edilen bilim de...
Oysa giderek güçlenen dinsel köktencilik karşısında; farklı mücadele ekollerinin birbirlerini eleştirmekten kaçınmasını, yanlışlarını dile getirmemesini, farklılıklarını geri plana almasını öğütleyen bu savunmacı yaklaşım felsefi olarak bilim dışıdır. Tartışmaların belli bir etik kaygı ile yürütülmesi başka bir şeydir, tartışmadan kaçınmak başka bir şeydir. Yanlışi görüşün ortadan kalkmasını gerektiren yıkıcı tartışma, bilimin binlerce yıldır gelişmesinin ana motorudur. Bundan kaçınmak ise dinsel gericiliğe uygun bir ılıman düşünme tarzından başka bir şeye hizmet etmeyecektir...
***
Peki bireysel yaşamlardan siyasal alana doğru hızla ilerlemekte olan ve toplumsal dokuyu şekillendirmek yolunda epey mesafe katetmiş dinsel gericilik karşısında nasıl bir tutum takınmalı?
Aslında ipuçlarını yazının önceki bölümlerinde vermiş de olsak, isterseniz bu soruya bir sonraki yazıda daha ayrıntılı bir yanıt arayalım...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.