Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın 1 ve 8 Temmuz tarihli mektuplarıyla BM Genel Sekreteri’ne ilettikleri, yeni, önkoşulsuz ve hem adadaki iki halka yarar sağlayacak, hem de iki halkın ortak sorunlarına çözüm sunan nitelikteki işbirliği önerilerinin kararda tamamen göz ardı edilmesinin BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs konusunda son derece taraflı bir yaklaşıma sahip olduğunun en açık göstergesi olduğu ifade edildi.
KKTC topraklarının bir parçası olan kapalı Maraş’ta, uluslararası hukuk ve mülkiyet hakkına saygıyı gözeten bir açılım yapılmasına kararda verilen tepkinin de “kabul edilemez olduğu" belirtildi.
Açıklamada, Rum liderliğinin, ara bölgede ve sınır hattı boyunca 300’e yakın ağır silah mevziisi yerleştirmek, kilometrelerce uzunlukta dikenli tel örgü çekmek ve gayrı yasal bir şekilde sinema ve üniversite inşa etmek suretiyle ara bölge ihlallerine sessiz kalınmasının ise, Rum tarafını memnun etme çabasının bir parçası olduğu ifade edildi.
Dışişleri Bakanlığı’nın açıklaması şöyle:
“Kıbrıs’ta konuşlu Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün (BMBG) görev süresinin altı ay süre ile uzatılmasına ilişkin 2646 (2022) sayılı BM Güvenlik Konseyi (BMGK) kararı 28 Temmuz 2022 tarihinde kabul edilmiştir.
Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün görev süresi uzatılırken, Kıbrıs Türk halkının iradesi ve egemenliği yok sayılarak, Kıbrıs Türk tarafının rızası yine alınmamıştır. Tarafların rızalarının alınması barış gücü operasyonlarının temel ilkelerinden biri olmasına rağmen, BMBG’nin görev süresinin uzatılmasında sadece Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) rızasının alınması, BM Barış Gücü’nün gerçekte kime ve neye hizmet ettiğinin sorgulanmasına yol açmaktadır. BMGK’nın, yine sadece Rum tarafının mutabakatıyla, BMBG’nin adanın tümü üzerindeki faaliyetlerine ilişkin görev süresini uzatması bir takım tedbirler almamızı gerektirmektedir.
BM Barış Gücü bugüne kadar iyi niyetimiz ve misafirperverliğimiz sayesinde ülkemizdeki varlığını korumuş ve faaliyetlerini yürütebilmiş, ancak bu durumun sürdürülebilir olmadığı başta BM ve ilgili taraflara defalarca söylenmiştir. BM ve KKTC arasında yasal bir düzenleme yapılmasına yönelik uzun yıllardan bu yana ortaya koyduğumuz haklı talebimiz konusunda BM’ye yeterince süre tanıdığımızı ve önümüzdeki dönemde BM’ye bu hususta bir öneri sunacağımızı ifade etmek isteriz.
Kararda, Sayın Cumhurbaşkanımızın 1 ve 8 Temmuz 2022 tarihli mektuplarıyla BM Genel Sekreteri’ne ilettikleri, yeni, önkoşulsuz ve hem adadaki iki halka yarar sağlayacak, hem de iki halkın ortak sorunlarına çözüm sunan nitelikteki işbirliği önerilerinin tamamen göz ardı edilmesi BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs konusunda son derece taraflı bir yaklaşıma sahip olduğunun en açık göstergesidir. Kıbrıs Türk tarafının, mayınlardan arındırılmış bir ada ve düzensiz göç konularındaki yapıcı işbirliği önerilerine değinilmemesi, öte yandan bu konularda her iki tarafa çağrı yapılmasının, Rum tarafının işbirliğinden imtina etmesini perdelemekten başka bir amacı olmadığı anlaşılmaktadır.
BMGK üyeleri hidrokarbon kaynaklarının adadaki iki halka ait olduğunu dahi vurgulamaktan imtina etmektedirler. Benzer şekilde, Rum tarafının, Kıbrıs Türk halkının müktesep hak ve meşru menfaatleri hilafına devam ettiği ve bölgedeki istikrarsızlık ve gerginliği tırmandıran tek taraflı, gayrı yasal faaliyetlerini de kınamamaktadırlar. Kıbrıs Adasının iki ortak sahibinden biri olan Kıbrıs Türk halkının, ada ve etrafındaki doğal kaynakların da ortak sahibi oldukları, bu çerçevede Kıbrıs Türk halkının hidrokarbon kaynaklarında, Kıbrıslı Rumlar kadar, meşru, eşit ve ayrılmaz haklara sahip olduğu unutulmamalı ve bu konudaki işbirliği önerilerimiz dikkate alınmalıdır. Rum tarafının kışkırtıcı faaliyetlerine devam etmesi halinde, Anavatan Türkiye ile birlikte bölgedeki hak ve çıkarlarımızı korumak için kararlı adımlarımızı sürdüreceğiz.
Kararda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti topraklarının bir parçası olan kapalı Maraş’ta, uluslararası hukuk ve mülkiyet hakkına saygıyı gözeten bir açılım yapmamıza verilen tepki kabul edilemezdir. Maraş açılımının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından etkin bir iç hukuk mekanizması olarak kabul edilen Taşınmaz Mal Komisyonu marifetiyle, kapalı Maraş’a ilişkin mülkiyet başvurularına, iade de dâhil olmak üzere, çözüm bulunmasını da öngören bir adım olduğu unutulmamalıdır.
Rum liderliği, ara bölgede ve sınır hattı boyunca 300’e yakın ağır silah mevziisi yerleştirmek, kilometrelerce uzunlukta dikenli tel örgü çekmek ve gayrı yasal bir şekilde sinema ve üniversite inşa etmek suretiyle ara bölge ihlallerini alışkanlık haline getirmiştir. Bu ve benzeri ihlallerine BMGK’nın sessiz kalması, Rum tarafını memnun etme çabasıyla ortaya koyduğu aynı yanlı yaklaşımının bir parçasını teşkil etmektedir. BMGK, Rum liderliğinin adada gerginliği tetikleyen kışkırtıcı eylemlerine sessiz kaldığı sürece, Rum tarafını, kötü niyetli bu faaliyetlerini sürdürmesi yönünde cesaretlendirmekte ve adada işbirliği tesis etme çabalarını akamete uğratmaktadır.
Güvenlik Konseyi, iki Devletin egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsüne dayalı bir işbirliği ilişkisi tesis edilmesine yönelik gerçekçi önerimizi hala görmezden gelmeye devam etmekte ve elli yılı aşkın süredir başarısız ve tüketilmiş olan “federal çözüm” modelini empoze etmeye çalışmaktadır. Bu beyhude çaba, adadaki taraflar arasında özgürce müzakere edilmiş ve karşılıklı kabul edilebilir bir anlaşmaya varma olasılığını ortadan kaldırmakta ve Rum tarafının lehine olan statükonun devamına hizmet etmektedir.
Rum tarafının maksimalist tutumu tüm müzakere süreçlerinin başarısızlıkla sonuçlanmasına, Doğu Akdeniz’de sürekli bir gerginlik yaşanmasına yol açmakta ve ayrıca düzensiz göç ile diğer sorunlara çözüm bulunmasını engellemektedir. Rum tarafının tek amacı Kıbrıs Türk halkını izolasyon altında yaşamaya mahkum etmektir. Rum tarafının bu politikası maalesef uluslararası toplumun Kıbrıs konusundaki yanlış politikası ile desteklenmektedir.
Kıbrıs Türk tarafı gerçekçi vizyonu ve yapıcı önerileriyle Kıbrıs Adası’nın bölgede huzur ve istikrar kaynağı olması için üzerine düşeni yapmaktadır. BMGK Rum tarafını adanın sözde tek temsilcisi olarak görmekten artık vazgeçmeli, adada egemen eşitliğe sahip, eşit statüde iki Devlet olduğu gerçeğini kabullenmelidir. Ayrıca, adada sürdürülebilir bir anlaşmanın ancak bu anlayışla inşa edilebileceğini anlamalı ve adadaki Türk varlığını kabullenemeyen Rum liderliğinin propagandasına sözcülük yapmayı bırakmalıdır.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.