Balık, insan diyetinin en önemli parçalarından birisi olarak görülmektedir. İnsanların hayvanlardan aldıkları proteinlerin %17'si, toplam protein alımının ise %6'sı balıklardan karşılanmaktadır. Her ne kadar balık tüketiminin sağlıklı olduğunu gösteren çok sayıda araştırma olsa da, denizlerde giderek artan kirliliği insan vücuduna taşıyan en önemli araçlardan birisi de balıklardır. Hele ki insan vücudundaki kimyasal kirlenmenin %90'ının beslenme-kaynaklı olduğu düşünülecek olursa, Dünya denizlerinin ve okyanuslarının hızla kirlenmesinden ötürü balık-kaynaklı kimyasal madde aktarımının artması kaçınılmaz olacaktır.
İşte Akdeniz'in kuzeydoğusundan avlanan ve çoğunlukla Türkiye'de tüketilen balıklardaki zehirli kimyasalların miktarını ölçmek isteyen Mersin Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi'nden Cengiz Korkmaz, Özcan Ay, Yakup Ersoysal, Mehmet Ali Köroğlu ve Çukurova Üniversitesi'nden Cahit Erdem, başta Mersin ve Adana sahilleri olmak üzere toplamda 6 farklı istasyondan balık örnekleri alarak; hepsi ağır metaller olan krom, manganez, demir, nikel, bakır, çinko, arsenik, kadmiyum, kalay ve kurşun açısından bu balıkları analiz ettiler.
Örnek aldıkları balık türleri ise Mullus barbatus (barbunya), M. surmuletus (tekir), Solea solea (bayağı dil balığı), Diplodus sargus (karagöz), Scomber japonicus (kolyoz), Sarda sarda (palamut), Pagrus pagrus (mercan balığı), Saurida undosquamis (uskumru turnası), Trachurus mediterraneus (sarıkuyruk istavrit), Boops boops (kupes), Mugil cephalus (kefal), Lithognathus mormyrus (mırmır), Lich amia (akya), Oblada melanura (melanur), Sparus aurata (çipura) ve Sardina pilchardus (sardina) olarak seçildi.
Balıkların Hepsi Arsenik Açısından Tehlikeli Sınırda!
Mart ila Mayıs 2018 arasında toplanan balıkların kas dokusundan alınan örnekler kullanılarak yapılan analizde, incelenen balıkların tamamında, kanser riski oluşturacak düzeyde arsenik tespit edildi. Araştırmanın baş yazarı Korkmaz, şöyle söylüyor:
Bu çalışmaya göre bu bölgeden avlanılan tüm balık türlerinin kas dokularında inorganik arsenik miktarlarının insan tüketimi açısından kanser riski taşıdığı ilk kez tespit edildi.
ABD'nin Çevre Koruma Ajansı tarafından güvenilir arsenik seviyesi günde, kilogram başına 0.3 mikrogram (gramın 1000'de 1'i) düzeyindedir. Bu dozun üzerine çıkılması halinde dermatit, sinir hastalıkları ve karaciğer kanseri gibi hastalıklar görülebilmektedir. Örnek alınan balıklardaki arsenik düzeyi, kilogram başına 1.08 ila 15.06 miligram (gramın 100'de 1'i) arasında değişmektedir. En yüksek arsenik seviyelerine Mullus barbatus (barbunya) türünde rastlandı.
Bu seviyeler, daha önceden raporlanan arsenik seviyelerinin altında gözüküyor. Dolayısıyla daha geniş perspektiften bakılacak olursa, söz konusu balıklardaki arsenik seviyesi daha yüksek bile olabilir.
Tek Sorun Arsenik Değil; Çinko da Sorun!
Sadece arsenik de değil; çinko açısından da balıklarda sorun gözüküyor. Korkmaz şöyle diyor:
Erdemli istasyonundan avlanılan balık türlerinin %20.93'ünde çinko miktarlarının Türk Gıda Kodeksinin standarlarına uymadığını tespit ettik.
Çinko, birçok metaloenzim, DNA, protein sentezi ve hücre bölünmesi gibi fonksiyonlarda görev aldığı için önemli bir element; ancak ABD Çevre Koruma Ajansı tarafından verilen değerlere göre günde kilogram başına 300 mikrogramdan fazla çinko tüketmemek gerekiyor. Bunun ötesinde çinko alımında üreme sorunları ve gelişim problemleri görülebiliyor.
Yapılan araştırmada, balıkların çinko düzeyinin kilogram başına 3.83 ila 55.05 miligram arasında değiştiği gösterildi. Yine, en yüksek arsenik seviyelerine Mullus barbatus (barbunya) türünde rastlandı.
Bu sonuçlar, önceki araştırmaların sonuçlarıyla da örtüşüyor.
Yukarıdaki grafikte, hedef tehlike katsayısı (THQ) hesaplarının sonuçları gösterilmektedir. Tehlike katsayısı, bir kimyasal maddenin, bireye zarar vermeyen düzeyde maruziyet limitini belirlemeye yaramaktadır. Eğer sayı 1'den küçükse, maruziyetin zararı olmamaktadır. 1'den büyükse, sağlık konusunda sorunlar beklenmektedir.
Grafiğin en sağında yer alan Toplam hedef tehlike katsayısı (TTHQ) ise, bu maddelerin tümüne birden maruz kalmanın sonucunda sağlık riski oluşup oluşmayacağını belirlemektedir. Görülebileceği gibi, arsenik düzeyleri riskli olduğu gibi, bu yüksek düzeyden dolayı toplam hedef tehlike katsayısı da, hata payına bağlı olarak 1'i geçen değerlere ulaşabilmektedir. Araştırmacılar şöyle yazıyorlar:
Kuzeydoğu Akdeniz'de yakalanan balıkların tüketilen kas dokusunda yer alan arsenik seviyelerinin insanlarda bazı karsinojenik olan ve olmayan sağlık sorunlarına neden olabileceği sonucuna varıldı. (...) Her ne kadar denizel organizmaların akut etkileri henüz tespit edilmemiş olsa da, bunların besin zinciri boyunca aktarılması ve artması sonucunda insan sağlığına zarar verecek düzeylere erişmesi mümkündür.
Ne Yapmalı?
Her ne kadar balık önemli bir besin maddesi olsa da, Türkiye'deki balık tüketimi halen genel ortalamaya göre düşük seviyelerde. Dolayısıyla hemen paniğe kapılmaya gerek yok; çünkü riskli seviyelerin hastalığa dönüşebilmesi için belirli doz değerlerini aşması gerekiyor.
ABD Çevre Koruma Ajansı'na göre gıdalardaki kanser riski 1.000.000'da 1 ila 4 arası güvenli kabul ediliyor. Bunun üzeri oranlar gıda maddelerini "riskli" gruba sokuyor. Yapılan yeni çalışmada inorganik arsenik miktarlarının yaklaşık 1.000.000'da 5 civarında risk taşıdığı gösterildi. Korkmaz şöyle söylüyor:
T.C. Gıda Tarım ve Hayvancılık bakanlığının 2019 yılı verilerine Türkiye ortalama balık tüketimi haftada 105 gram civarında. Ortalama ortalamada 70 kilogramlık insanlar, haftada 105 gram balık etini ömürlerinin sonuna kadar, yani yaklaşık 70 yıl boyunca tüketirlerse, 200 kişiden 1'inde inorganik arsenik miktarına bağlı olarak kanser görülme riski ortaya çıkıyor.
Fakat unutmamak gerekiyor ki arsenik gibi maddelerin alındığı tek kaynak balık değil. Diğer ürünlerden de arsenik alımı yaşanabiliyor. Korkmaz şöyle anlatıyor:
Balık tüketiminde ağır metal kaynaklı kirleticiler daha çok karaciğer gibi metabolik bakımından aktif organlarda biriktiği için özellikle hamsi ve sardalya gibi küçük balıkların iç organları ile tüketimlerinden kaçınmak gerekiyor. Dip balıkları, pelajik (yüzey sularından yüzen) türlere göre daha fazla ağır metal içerebiliyor, bu yüzden dip balıklarını pelajik balıklara göre daha az tüketmek gerekiyor. Ek olarak deri yüzeyi sucul ortamlarda ağır metal toksikolojisinde hedef dokulardan olduğu için, balıkların derilerini tüketmemek önemli.
Görev Sadece Vatandaşın Değil!
Elbette görev sadece vatandaşın değil. Devlete ve üniversitelere halkı doğru bilinçlendirmek ve korumak için büyük görevler düşüyor. En önemlisi, Su Ürünleri Fakülteleri'nin akademik kadrolarının bu çalışmalara her yıl devam etmesi, rutin gözlem çalışmalarını aksatmaması ve Akdeniz'de arsenik kirliliğine neden olan faktörleri belirleyip bunları engelleyecek önlemler üzerine çalışmalar yapmak gerekiyor. Korkmaz sözlerini şöyle bitiriyor:
Doğu Akdeniz bölgesinden avlanılan balıkların kanser riski taşıdığı bilimsel bir gerçek. Panik yapmamak gerekiyor; ancak gerekli önlemleri almamız da şart.
EVRİM AĞACI
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.