Dolunay var bu gece, gök kubbede…
Etraf o kadar aydınlık ki, sanki gece, gündüz ile flört ediyor, öpüşüyor, dans ediyor...
Ortaya çıkan bu aşk gibi aydınlık, sır gibi karanlık gece de, yarını düşünmeden sadece içinde bulunduğum an’ın keyfini çıkarmak derdindeyim.
Vakit çoktan gece yarısını geçmiş…Esrarengiz, sırlarla dolu karanlık, korkutmuyor beni, seni ve belki de birçoğumuzu…
Ruhumuzda sonu bir türlü bitmek bilmeyen, duygularımız, düşüncelerimiz, sorularımız…Çoğu kırılgan, yaralı, kimsesiz, korumasız ve umutsuz…
Vardır değil mi?
Hepimizin bu tür duygu ve düşünceleri...
Konuşamadığımız,
Dile getiremediğimiz...
Üzerine tonlarca toprak atıp, toprağın altına gömmeyi hayal ettiğimiz yine de bir türlü başaramadığımız...
Dolunay var bu gece, sadece gökyüzünde değil, içimde de…
Sakladığımız yaraların ister istemez usulca ay ışığının o büyülü tılsımında ortaya çıkması seni ne kadar rahatsız ederdi? Veya üzer miydi bunun olması?
Bunlar benim yine cevabını bildiğim sorular, belki de senin tahmin ettiğin…
Bu gece oturmuş dolunayda, yalnızca sessizliğin, ikimizin sesini dinliyorum. Eskisi gibi kırık dökük, umudunu yitirmiş duygular, sevgisizliğinin katı yüzü yok...
Mesela hayat hikayemi yazsam, ne kadar yer kaplar ki A4 sayfasında?
Sığar mı kâğıtlara?
Yoksa sadece iki veya üç cümle ile bitirilebilir mi hikayem...
Ne zaman kararsız kalsam, daha önceden uğramadığım yollara girmeyi severim. Bundan ötürü iyidir yön duygum. Hiç alakasız sapaklara sapmayı, benim kokumu ve izimi taşımayan yollarda yürümeyi severim...Bu yollarda yürürken eğer az da olsa üşürsem, sarar beni bir tül gibi, duygular, hüzünler ve en çok ta sarmasını ve hiç bırakmamasını istediğim sevgili...
Bu gece dolunayda otururken, farkettim ki, insanlar en çok ruhuna ve yüreğine dokunanlardan korkar....
Niye diye sorsam?
Belki de güvenebileceğimizi, sevebileceğimizi, inanabileceğimizi gördüğümüz içindir bu yersiz korku...
Masal gibi sanki bir sevgi hikâyesini yazmak…
Yalan gibi sanki bir aşk hikâyesini yaşamak…
Gereğinden fazla mı yarıştık hayatla?…
Bu yüzden mi fazla hırçınlaştık?
Geçen söylemişti Sevgili; “en çok geceleri yazmayı seviyorum” diye...Bu yüzdendir belki de benim geceye olan düşkünlüğüm...
Hissediyorum yakın bir zamandır.....
Sevgiliyi yakıp kavuran, bu aydınlık gecede bile nefesini kesen duyguları, kuşkuları...Bunun yanında biz’li zamanları düşleyerek, ne yapacağını bilmeden bir o yana bir bu yana savrulmasını da hissediyorum...
Hissediyorum yakın bir zamandır...
Kendimi...Güvenmek ve inanmak arasında sonsuz gibi gidip gelen saniyelerde ben’li ve biz’li zamanları düşlemek telaşında bir o yana bir bu yana savruluyorum bugünlerde...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.