Erdoğan'ı eleştiren Kıbrıslı Türk siyasetçiler, yüksek mahkemenin 15 Nisan tarihli kararının iddia edildiği gibi Kur'an kursları için yasaklama öngörmediğini, "karar çarpıtılarak” yapılan açıklamaların ise hem Kuzey Kıbrıs'ın "içişlerine müdahale” niteliği, hem de yargı bağımsızlığına saygısızlık anlamı taşıdığını kaydediyorlar.
Lefkoşa'da Kıbrıs Türk Barolar Birliği Konseyi'nin, mahalli barolarla birlikte düzenlediği eylemde, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve üst düzey AKP'lilerin açıklamalarına sert eleştiriler yöneltildi.
"Ağır saldırı”
Baroların "Yargı bağımsızlığı demokrasinin güvencesidir” başlıklı ortak açıklamasında, "Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere birçok yetkilinin, kararın içeriğini bilmeden ya da kasten çarpıtarak yaptığı açıklamalar, yargı organımıza yönelik ağır bir saldırıya dönüşmüştür” ifadelerine yer verildi. Açıklamada ayrıca "yalan haberlere dayanılarak verilen kışkırtıcı demeçler, toplumda hınç ve linci körüklemeye yöneliktir” denildi, başka bir ülkenin siyasi liderliğinin mahkemeye yönelik "tehdit ve hakaret dolu bir jargon kullanarak hedef göstermesinin de bir kırılma noktası olarak görüldüğü” aktarıldı.
"Yasaklama söz konusu değil”
DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Doğu Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Profesör Ahmet Sözen, iddiaların aksine Kur'an kurslarının yasaklanmasının söz konusu olmadığına dikkat çekti.
Sözen, mahkeme kararına ilişkin, "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi, din eğitimi ve öğretiminin, devletin, eğitim bakanlığının gözetim ve denetimi altında verilmesi gerektiğine hükmediyor. Kuran kursu düzenleyemezsiniz diye bir şey yok. Hafızlık eğitimi yapılamayacağı kararı da değil bu. Karar, hafızlık eğitimi için bakanlıktan izin alınması, izin alındığı takdirde de bu eğitimin, KKTC Anayasası’nda da yazdığı gibi, bakanlığın gözetim ve denetiminde yapılması gerektiğine dikkat çekiyor” bilgisini aktardı.
Kuzey Kıbrıs Anayasa Mahkemesi'nin kararı geçen hafta bazı medya organlarına "Kıbrıs'ta laikliğe aykırı olduğu gerekçesiyle Kur'an kursları yasaklandı” şeklinde yansımış, Türkiye Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, bu iddiayı esas alan Twitter paylaşımında, kararı "zamanlaması manidar” bir "yargı darbesi”, "Kıbrıs Türkleri'nin varlığına ve birliğine yönelik bir tehdit” olarak nitelendirmişti. Altun, karara tepki göstermenin, "demokrasiye saygı duyan herkesin görevi olduğunu” savunmuştu.
Ultimatomu andıran uyarı
Altun'un bu paylaşımını Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın cuma namazı sonrasında, daha da sert bir üslupla yaptığı açıklamaları izledi. Mahkeme kararı için "bizim kabul etmemiz mümkün değil” çıkışını yapan Erdoğan, Kuzey Kıbrıs Anayasa Mahkemesi'nin laikliği ve Türkiye'deki laiklik uygulamasını "öğrenmesi gerektiğini” kaydetti.
"Türkiye'deki uygulama neyse Kuzey Kıbrıs da bunları uygulama safhasına geçirmek durumundadır” diyen ve "bu yanlıştan süratle dönmesi gerektiğini” savunan Erdoğan, "Dönmediği takdirde bizim atacağımız adımlar da bundan sonraki süreçte farklı olacaktır bunu da bilmeleri gerekir” uyarısında bulundu.
Erdoğan'ın, ayrıca ultimatomu andıran şu ifadeleri kullanması da dikkat çekti:
"Tavır değişti değişti, değişmediği takdirde biz özellikle Kuzey Kıbrıs'ta inanç özgürlüğü noktasında oradaki yavrulamızın Kur'an eğitimi noktasında, onların eğitimine engel teşkil edecek adımlar atılmasına asla müsamaha edemeyiz.”
Erdoğan ne yapmaya çalışıyor?
Bu açıklamaları değerlendiren Profesör Ahmet Sözen, "Zaten bir yasaklama kararı yok ama Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, üst perdeden buyuran bir üslupla, ‘Türkiye'deki laiklik anlayışının aynısı sizde de olacak' demesi, kendi yaklaşımını empoze etmeye çalıştığı izlenimi yaratıyor. Bunu bağımsız, egemen dediğiniz bir devlete nasıl yaparsınız? Başka bir ülke, örneğin Mısır, İran ya da Suudi Arabistan Türkiye'ye böyle bir yaklaşım sergilese, Sayın Erdoğan bunu kabul eder mi acaba?” sorusunu yöneltti.
Sözen, "Demokrasiyi benimsemiş bir toplum olan Kıbrıslı Türkler, Türkiye'deki bazı siyasal iktidarların, yaşam tarzlarına ve kimliklerine müdahale etmesini hem incitici buluyor, hem de bunu doğru bulmadığı için de tepki gösteriyor. Ancak bu Türkiye sevgisi, Türk insanı ile dayanışması ile ikame edilebilecek bir tepki değil, o ayrı bu ayrı, bunu da açıkça söyleyeyim” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP yönetiminin yaptığı sert açıklamalar Kuzey Kıbrıs'ta protestolara yol açarken, neden bu kadar sert bir üslubun tercih edildiği sorusu da akıllara takıldı.
"Saygı duyulmalı”
Ahmet Sözen, "Anladığım kadarıyla bütün zorluklara göğüs germiş, en zor dönemlerde dahi, ne Türk ne Müslüman kimliğini kaybetmemiş Kıbrıs Türk halkı, bugünkü Türkiye'deki siyasi iktidar tarafından yeterince Müslüman görülmüyor” dedi.
Hem adalı hem Akdenizli olan Kıbrıs Türklerinin kendilerine özgü bir kimliğe sahip olduklarını anlatan Sözen, "din anlayışı, eğitimleri, görgüleri, gelenekleri farklı olabilir, daha liberal ve bireysel özgürlüklerine daha düşkün olabilirler. Buna da saygı duyulması gerekiyor. Zaman zaman Kıbrıslı Türklerin özgün kimliği Türkiye'deki kimi iktidarları rahatsız etmiştir. 70'li, 80'li, 90'lı yıllarda Kıbrıslı Türkler yeterince Türk görülmedi, şimdi de, hem yeterince Türk hem yeterince Müslüman olmadığımız algısıyla hareket ediliyor” değerlendirmesini aktardı.
"Kendi tezleriyle taban tabana zıt”
Ayrıca Sözen'e göre, Erdoğan tarafından yapılan açıklamalar, BM gözetiminde ay sonunda Cenevre'de yapılacak Kıbrıs görüşmeleri öncesinde, Türkiye'nin bugüne kadar savunageldiği tezlerle de tezat içinde bulunuyor.
Sözen, "Böyle kritik bir dönemde, Türkiye siyasi liderliği tarafından yapılan açıklamalar son derece yanlış ve öne sürülen tezlerle de taban tabana zıt. ‘KKTC, egemen bir devlettir. Biz artık egemen iki eşit devletin zemininde müzakere istiyoruz' diyeceksiniz sonra bizzat müstakil ve egemen olarak nitelendirdiğiniz ülkenin içişlerine müdahale edeceksiniz. Bu yanlış” diye konuştu.
"Trajikomik bir durum”
PRIO Kıbrıs Merkezi'nden kıdemli araştırmacı Mete Hatay da DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede, Erdoğan'ın açıklamalarını eleştirdi, bunların son derece yanlış olduğunu dile getirdi.
Anayasa Mahkemesi'nin tartışmalara yol açan kararını aslında, AKP'ye yakınlığı ile bilinen Hizmet Sendika'sının özlük haklarıyla ilgili bir başvurusu üzerine aldığına işaret eden Hatay, bunun üzerine yaşanan gelişmeleri, "Ortada trajikomik bir durum var” sözleriyle değerlendirdi.
"Yani özetle hiçbir şeyden yorgan yakıldı. Kimse artık Anayasa Mahkemesi, Hafız kursu, Kur'an kursu konuşmuyor. Artık doğrudan Erdoğan ve Türkiye'nin ileri gelenlerinin buradaki yargıyı terbiye edercesine yaptıkları açıklamalar konuşuluyor” diyen Mete Hatay, Kıbrıs halkının ayrıca bir süredir Türkiye'deki siyasi iktidarın özellikle dini konularda izlediği politikalardan da son derece rahatsız olduğunu aktardı.
Hatay, "Görünen o ki AKP, Kıbrıs Türkü'nün yaşam biçiminden hoşnut değil. Bizi devlet olarak tanıyan tek devlet olan Türkiye, 'Bizde ne varsa sizde de o olacak' diyor. Bu sığ ve ne yazık ki kolonyalist bir bakış açısı. Üstelik Sayın Erdoğan ‘Kuzey Kıbrıs Fransa değil' dedi. Oysa bizdeki yargı zaten Anglo Sakson yargısı üzerine kurulu, asıl Türkiye'de Fransa yaklaşımı var” değerlendirmesini yaptı.
"En seküler Müslüman toplum”
Bu arada Türkiye-Kuzey Kıbrıs hattında yaşanan gerilim, Avrupa kamuoylarında da yakından izleniyor.
Alman Friedrich Ebert Vakfı’nın Kıbrıs Direktörü Profesör Hubert Faustmann'a göre Erdoğan yönetimi, dini okullar ve sayıları artan camiler yoluyla Kuzey Kıbrıs toplumunun daha dindar olmasını sağlamayı hedefliyor.
Aynı zamanda Kıbrıs Lefkoşa Üniversitesi öğretim üyesi olan Faustmann, DW Türkçe'nin sorularını yanıtlarken, Kuzey Kıbrıs'ta din ile devlet işlerinin ayrılmasına büyük önem verildiğini, dini özgürlükler ve hoşgörüyle birlikte, sosyal yaşamda seküler bir anlayışın güçlü olduğuna işaret etti.
Faustmann, "Kıbrıslı Türkler, dünya genelindeki en seküler Müslüman toplum. Atatürkçü geleneğe sıkıca bağlılar, aynı zamanda adada 82 yıllık İngiltere yönetiminin getirdiği etkiler de var” gözlemini aktardı.
"Endişeler arttı”
Erdoğan'ın "2000'li yılların sonuna doğru, ülkesini Avrupa rotasından uzaklaştırdığı dönem itibarıyla, Türkiye ile Kıbrıslı Türkler arasında oluşmakta olan kültürel uçurumun derinleşmeye başladığını” söyleyen Faustmann, "Çünkü AKP iktidarının Kuzey Kıbrıs'ı İslamlaştırma politikası, buna yönelik başlattığı kampanya da denkleme dahil oldu. Öyle bir noktaya gelindi ki Kıbrıslı Türkler, sırf iş bağlayabilmek için, oportünist nedenlerle camilere gider oldu” dedi.
Son dönemde görüşlerini özgürce ifade eden Kıbrıslı Türklerin, özellikle akademisyenler ve gazetecilerin endişe duymaya başladıklarını da anlatan Faustmann, "Yine kendilerini nisbeten özgürce ifade edebiliyorlar ama Türkiye'deki meslektaşlarının başına gelenlerin kendilerinin de başına gelebileceği endişesini dile getirmeye başladılar. Türkiye'de AKP'ye uymayan görüşleri ifade edenlerin başına gelenlerin Kıbrıs'ta da yaşanmasından endişe ediliyor” şeklinde konuştu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.