• BIST 10025.47
  • Altın 2956.432
  • Dolar 35.1368
  • Euro 36.5946
  • Lefkoşa 12 °C
  • Mağusa 13 °C
  • Girne 14 °C
  • Güzelyurt 11 °C
  • İskele 13 °C
  • İstanbul 7 °C
  • Ankara 5 °C

Empati Yoksunluğu

Hatice İNTAÇ

İnsanın, bu dünyadaki en büyük serveti hayatıdır. Ne kadar değişik hayatlar vardır!. Bizimkisi de  bunlardan bir tanesi!.  Hayatımız süresince neler yaşamıyoruz ki! Bunları ancak biz biliyoruz. Bazen bilmediğimiz, anlayamadığımız taraflarımızı bile keşfediyor ve şaşırıyoruz.  Hal böyle iken, bir başkasını anlamaya çalışmak çok bilinmeyenli bir denklemi çözmek kadar zor. Yine de, en azından kendi düşünce ve davranışlarımızı analiz ederek, kendimizi tanımayı;  içimizdeki kişiye ulaşmayı başarırsak, başkalarını anlamanın da ilk adımını atmış oluruz. Hayat her ne kadar bildiğini okusa da, birey olarak onun akışını elimizden geldiğince iyiye      yönlendirmek elimizde.  Bunun için de çaba harcamak gerekli. Huzurlu olmak, bu çabamızda muhakkak ki en büyük yardımcımızdır. Ancak her şey gibi, huzuru ve mutluluğu yakalamak da emek ister, inanç ister, sabır ister. Toplum içinde yaşayan bir varlık olarak da en önemlisi kendimizi karşımızdakinin yerine koyup onu anlama becerisi ister ki, bunun adı da empatidir. Geçtiğimiz hafta ülkelerindeki bombalardan canlarını kurtarmak için kaçarak tekne ve botlarla Ege    denizinden Yunanistan’a ulaşmaya çalışırken dalgalarda boğularak sahile vuran bedenler aslında vicdanların cesedi ve Batılı devletlerin en büyük ayıbı değil midir? Kendi ülkelerinde küçücük bir olay için bir pireye bir yorgan yakacak kadar duyarlı iken; yıllarca sömürdükleri söz konusu bu ülke insanlarına yardımdan kaçınmak, onları ölüm yollarına salmak en büyük empati yoksunluğu ve insanlık ayıbı değil midir? İnsanın, kendini bir başkasının yerine koyup onun gibi düşünebilme ve hissedebilme yeteneği diye tanımlanabiliriz empatiyi. Olaylara, anlaşmazlıklara sadece kendi gözümüzle değil, karşımızdakinin gözüyle de bakabilme durumudur bir başka deyişle. Dozunda kullanıldığı sürece birçok başarı ve yeteneğe sahip olmayı sağlayan empati, hemen hemen her ilişkide etkindir. Bir filmi, bir sahne oyununu izlerken bile, konuyu anlayabilmek için empatiye ihtiyaç vardır. Kendinizi oyuncunun yerine koyduğunuz zaman onun duygularını anlayabilir ve filmi seyretmekle kalmaz adeta onu yaşarsınız. En güzel aşklar da ancak empati ile uzun süre yaşayabilir. Empatisiz veya tek taraflı empatinin olduğu aşkın en tutkulusu bile bitmeye mahkûmdur. Empati, bir yetenek sayılmakla birlikte; aşırı derecede ve tek taraflı ise olumsuzluklar da yaratabilir. Karşısındaki tarafından anlaşılamayan yüksek empati sahibi insanlar bunun zararını görüp yıprandıklarından bir süre sonra bıkkın, bezgin, kırgın ve karamsar bir kişiliğe bürünürler. Bu yüzden alışageldiklerinin hilafına da olsa yürek kapılarını kapatmaya; kendilerini bencilleşmeye zorlarlar. Bu sefer de, kendi egosunun sesinden başka bir şey duymayan başarısız insan ve toplum yapısı çıkar ortaya. Empatinin aşırısı da yokluğu da bireysel ve toplumsal birtakım sorunlar doğurur. Her insan hayatında bunu sayısız kere deneyimlemiştir mutlaka. Örneğin işinizi kaybettiğiniz gün dost bildiğiniz birisi terfi aldım diye sizi,  zaferini kutlamaya davet edebilir veya evinizin yandığına ağlarken karşınızdaki, yeni aldığı villayı ballandıra ballandıra anlatabilir. Bu durumlar karşı tarafın empati yoksunluğundan kaynaklanır. Bu tip insanlar hep kendi doğrularını kabul ettirme eğilimindedirler. Başkalarının duyguları ve hissettikleri onları ilgilendirmez. Empati azlığı veya yoksunluğu; duyumsamazlık, vicdansızlık, egoizm, iletişim sorunları hatta arsızlık gibi hiç tasvip edilmeyen olgulara neden olur. Buna karşıt olan, vicdan, mahcubiyet, acıma duygusu ve haysiyet duygularının arkasında ise yüksek empati vardır. Yüksek empatiye sahip insanlar aşırı duygusaldırlar. Başkalarının acılarından adeta kendilerininmiş gibi etkilenirler. Bir film izlerken, bir şarkı dinlerken duygulanırlar;  o filmi ve şarkıyı adeta yaşarlar. Aslında bu bir anlamda zayıflıktır çünkü bu tip insanlar pek çok üstün özelliğe ve kabiliyete sahip olmalarına rağmen kendi öz varlıklarını gerçek anlamda koruyamazlar. Enerjilerini, yeteneklerini başkaları için harcamaktan kendilerine bir şey bırakmazlar ve erken yıpranırlar. Bu yüzden her konuda olduğu gibi bunda da “Azı karar, çoğu zarar” yerine, her şeyin normalinde karar kılmak sanırım en doğrusu olacaktır.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları