Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Conrad Otel'de düzenlenecek "İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) 3. Su'dan Sorumlu Bakanlar Toplantısı" açılış töreninde konuştu. Erdoğan, "Tercümeyi yapacak arkadaşlar dikkatli yapsın "Su akar, Türk bakar" sözünü biz değiştirdik ve su sıkıntısını ortadan kaldırdık." dedi.
Belgeleri imzalıyoruz ama hayata geçirmeye gelince hayata geçirmiyoruz. İranlıların bir sözü var "Oturdular, konuştular ve dağıldılar" Eğer netice almıyorsak yazık olur. Bu toplantıda alınan kararlarla kurulması beklenen Su Konseyi de işbirliği adımların hızlanmasına, Müslüman coğrafyasında refah seviyesinin artmasını temenni ediyorum. Suriye'de 6 yıldır devam eden iç savaş milyonlarca Suriyeliyi evlerinden etti. Suriyeli kardeşlerimiz komşu ülkeler başta olmak üzere ulaşabildikleri her yere sığınmaya çalıştılar. Sığınan Suriyelilerin sayısı 5 milyonu geçti. Biz Türkiye olarak 2 milyon 700 binine ev sahipliği yapıyoruz. 300 bin de Irak'tan gelen kardeşlerimiz var. Ülkemizdeki Suriyeli misafirlerimizin 270 bini 10 farklı ilde 26 barınma merkezinde yaşıyor. Diğerleri de kendi imkanları yanında belediyelerimiz, sivil toplum kuruluşlarının ve vatandaşlarının desteğiyle hayatlarını sürdürüyor. Kızılay sıfır noktasında insani yardım çalışmaları yürütüyor.
BİZİM BÜTÇEMİZE GİRECEK DEĞİL
Ülke ve millet olarak insani sorumluluğumuzu yerine getirme konusunda hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyoruz. İmkanlarımızı sonuna kadar kullanıyoruz. Gerek kamplarda gerekse farklı illerimizde yaşayan Suriyeli kardeşlerimizin tüm ihtiyaçları karşılıyor. Sağlık, konut, su, elektrik, gıda, giyim ve kuşama kadar her konuda misafirlerimize devlet olarak destek veriyoruz. Bizim için bu mesele herhangi bir çıkar veya diplomatik manevra konusu asla değildir. Kardeşin kardeşin zor günlerinde destek olması, kucak açması olarak bu olayı görüyoruz. Konu imkan meselesi ise Avrupa ülkelerinin imkanları bizden kat be kat fazladır. AB üyeliğimiz çerçevesinde karşı tarafın zaten yükümlülüğü olan vize muafiyeti için karşımıza pek çok şart getirdi. Bunlardan biri de Suriyeli misafirlerimizin şartlarını düzeltmek için bize sağlayacakları 3 milyon kaynak vardı. AB'nin bize böyle bir destek vermesinden elbette memnun oluruz. Bu bizim bütçemize girecek değil. Fakat mesele öyle bir düğümlendi ki, sanki bu kaynak bize bağış yapılıyormuş gibi bir intiba ortaya çıktı.
İSLAM ÜLKELERİNİN BU İNSANLARA SAHİP ÇIKMASINA İHTİYAÇ VAR
Bizden proje istiyorlar. Halbuki biz projelerin hepsini gerçekleştirdik. Şu anda 26 kampta bu projeleri hayata geçiriyoruz. Biz bu projelerin onayını AB'den almadık. Biz kimyasal silahlardan kaçan kardeşlerimiz sınırımıza dayandığında biz onları dikenli tellerle geri çevirmedik, kapılarımızı açtık. Ancak 'inananlar kardeştir' ilkesinden hareketle. Bu bizim için bir vecibeyli bunu yerine getirdik. Bugüne kadar harcadığımız meblağ 10 milyar doları aşmıştır. Bir o kadar da sivil toplum kuruluşlarımızın, belediyelerimizin yaptığı yardım ve destekler var. Söz verilen kaynak gelirse misafirlerimizin durumlarını daha da iyileştirme imkanına kavuşuruz. Yoksa 3 milyon insan ülkemizde zaten barınıyor, hiçbiri de aç ve açıkta değil. AB ülkelerinin ikircikli ve samimiyetsiz tavrını bir kenara bırakıyorum. Asıl İslam ülkelerinin bu insanlara sahip çıkmasına ihtiyaç var.
"SU AKAR TÜRK BAKAR" DİYORLARDI...
Önümüzdeki dönemde bu konuda daha hassas bir yaklaşım sergileneceğine inanıyorum. Türkiye'nin su kaynaklarının doğru kullanılmasına yönelik ciddi çalışmaları mevcut. Su alanındaki gücümüzün kaynağı suyumuzun bol olması değil; suyun doğru yönetilmesi konusundaki bilgi birikimimizdir. Paranız bol olur, eğer iyi yönetemezseniz iflas edersiniz. Aslolan finansı iyi yönetmektir. İyi yönetirseniz başarıya gidersiniz. Su da böyle. Biz iktidara gelmeden önce sularımız derelerden akar denizlere giderdi. Anadolu'da bir söz vardır, tercümeyi yapacak arkadaşlar dikkatli yapsın, Su akar Türk bakar, diyorlardı. Biz geldikten sonra bunu tercine çevirdik; Su akar Türk yapar, dedik ve barajlarımızı, göletlerimizi çoğalttık, suyu ciddi manada yönettik. Tabii biz bu tecrübemizi tüm Müslüman ülkelerle paylaşmaya hazırız. Biz gelmeden önce Türkiye'de geri dönüşüm yoktu. Şimdi suyu biz de geri dönüşümle tekrar kullanma noktasına geldik. İçme suyunu parkların sulamasında kullanırsanız bu su yönetiminde başarısızlık demektir.
İSTANBUL ARTIK GELECEĞE YÖNELİK UMUTLARININ ARTTIĞI BİR ŞEHİR OLDU
Esasen 1990'lı yılların ortalarına gelinene kadar ülkemizin pekçok şehriyle birlikte İstanbul'da ciddi su sıkıntısıyla karşı karşıyaydık. İstanbul'un su sorununu belediye başkanlığım döneminde bugün Orman ve Su İşleri Bakanımız olan Veysel Eroğlu Bey'le birlikte hamdolsun güzel bir ekiple çözdük. Çok kısa zamanda çözdük. İstanbul bir manada susuzdu. Birçok yerlerde su istasyonları kuruldu. Oralardan bidonla satın alınırdı. Evlerdeki küvetler suları adeta depolanmak için kullanıldı. 1,5-2 yılda biz 180 km.'den dağları delerek İstanbul'a suyu götürdük. Tüm şebekeleri yenilemek suretiyle de su kaçaklarını çok ciddi manada önlemiş olduk. 2 yılda İstanbul artık geleceğe yönelik umutlarının arttığı bir şehir oldu. O zaman nüfusumuz 8 milyondu, bugün 15 milyon nüfuslu bir İstanbul var. Bugün artık İstanbul'da su problemi olmadığı gibi 2071 yılına kadar gereken planlamalar yapılmıştır.
Orman ve Su İşleri Bakanlığımız ve TİKA vasıtasıyla Afrika'da birçok projeye imza atıyoruz. Son olarak su konusunda dünya çapında bir projeyi hayata geçirdik. Ülkemizden Kıbrıs adasına Kuzey Kıbrıs'a denizin altından geçen borularla yaklaşık 550 milyon dolara malolan böyle bir hattı gerçekleştirdik. Bu birilerinin akıl veremediği, düşünemediği bir konuydu. Olmaz dedikleri şey hamdolsun oldu, yapıldı. Şu anda Kuzey Kıbrıs, Türkiye'den gelen bu suyu kullanıyor. Biz merhamet medeniyetinden geliyoruz ya, Güney Kıbrıslılar'a seslendik; bak zaman zaman su sıkıntınız oluyor, tankerlerle size su geliyor. Biz Güney Kıbrıs'a da su vermek suretiyle de bir barış projesini gerçekleştirebiliriz. Şu ana kadar herhangi bir talepleri olmadı, ama biz görevimizi yaptık. Bu proje ile KKTC'nin içme ve tarımsal su ihtiyacını karşılamış bulunuyoruz.
SU HİZMETLERİ MÜSLÜMANLARA YAPILACAK EN HAYIRLI HİZMETLERDEN BİRİDİR
Projenin Müslüman ülkeler arasında işbirliğine önemli bir örnek teşkil ettiğine inanıyorum. İslam İşbirliği Teşkilatı'nın gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere yardım eli uzatması çok önemlidir. Su hizmetleri Müslümanlara yapılacak en hayırlı hizmetlerden biridir. Biri sudur, diğeri elektrik enerjisidir. Müslümanlar bu iki nimetten mahrum olmalıdır. Su Konseyi'nin bütün İslam coğrafyasında bu kaynağın doğru kullanılmasını sağlayacak kalkınma hamlesine vesile olmasını temenni ederim. Çok verimli su kaynaklarına sahip olan dünyada İslam ülkelerinin olduğunu biliyorum. Barajlarla bunlar rezerv edilse, hidroelektrik santraller kurulsa bu ülkelerimiz enerji noktasında çok büyük imkanlara sahip olacaklardır.
BİR VATANDAŞIMIZ DURUMDAN ŞÜPHELENİYOR VE...
Geçtiğimiz Perşembe günü Diyarbakır şehir merkezine yaklaşık 20 km. mesafedeki Tanışık Köyü yakınlarında büyük bir patlama meydana geldi. Yapılan incelemede; terör örgütü mensupları Bingöl'de yol çalışmasında kullanılan kamyonu çalarak araca bomba yüklüyorlar. Bu aracı tali yolları kullanarak güvenlik güçlerinin denetimine takılmadan Diyarbakır şehir merkezine sokmaya çalışıyorlar. Tanışık Köyü'ne geldiklerinde Seyithan Yakar isminde bir vatandaşımız durumdan şüphelenerek teröristlere müdahale ediyor. Çıkan tartışmada teröristler kamyonla birlikte Dürümlülü mezrasına kaçmaya başlıyor. Tanışıklı köydeki vatandaşlarımız da bunları takibe başlıyor. Teröristler başka bir araca geçerek Tanışıklı köyündeki vatandaşlarımıza ateş ediyor, kamyondaki bombayı ateşliyorlar.
BU İKİRCİKLİ TAVIR NEREYE KADAR?
Yaklaşık bombanın havaya uçmasıyla kamyon ve 16 vatandaşımız hayatını kaybediyor. Bomba öyle büyük bir etkiyle patlıyor ki, geride ne araçtan ne de 12 vatandaşımızın cesedinden dahi bir parça kalmıyor. Şu anda parçalar toplanmak suretiyle 4 vatandaşımızın cenazesi bütün olarak toplanıyor, diğer vatandaşlarımızın durumu DNA testiyle ortaya çıkartılmaya çalışıyor. Bu eylem teşebbüsü ve bu eylemi hayatları pahasına engelleyen 16 vatandaşımız sözkonusu. Normal şartlarda kamyonu Diyarbakır şehir merkezinde hedefleyen bu örgütün dünyada şiddetle telin edilmesi lazım. Ama dünya bunlara hep sessiz kaldı. Bölücü terör örgütünün çeşitli isimlerle faaliyet gösterdiği, hatta desteklendiği Batı ülkeleri başta olmak üzere kimseden ses çıkmamıştır. Paris, Brüksel'de olunca çıkıyor. Lahor'da, Ankara'da, İstanbul'da, Diyarbakır'da olunca çıkmıyor. İşte bizim içimiz bundan yanıyor. Bu ikircikli tavır nereye kadar?
Bölücü örgüt eylemi açıkça sahiplendiği halde ne ülkeler, ne insan hakları örgütleri ne de medya bu meseleyle ilgilenmemiştir. Bugün dünyanın en önemli sorunu terörün bizatihi kendisi değildir. En önemli sorun terör örgütleri karşısında takınılan bu ikiyüzlü, riyakar, samimiyetsiz tutumdur. Terör en büyük desteği bu tutumdan alıyor. Dünyada silah sektörünü elinde tutan ülkeler bu teröristlere bizzat silahlarını veriyor. Hadi buna da 'hayır' desin. Bu terör örgütlerinin elinde hangi ülkelerin silahları olduğunu tarafımızdan biliyor. Suriye'deki masum insanların hayatlarını korumak için güney sınırlarımızda bir güvenli bölge oluşturması için çalmadık kapı bırakmadık. Bunu ABD, münasebetler düzgün olduğunda Rusya'yla, Batı ülkeleriyle paylaştık. Uygulamaya gelince hiçbirisi bu noktada 'hadi adımı atalım' demedi.
TERÖRÜN KARAKTERİ BUDUR, ENİNDE SONUNDA KENDİSİ TUTAN ELİ AKREP GİBİ SOKAR
Suriye'deki terör örgütlerine silah ve mühimmat desteği sağlanmaması konusunda bölgede faaliyet gösteren ülkeleri defalarca uyardık. Aynı silahların bir kısmı da yarın onlara karşı kullanılmaya başlayacak. Terörün karakteri budur, eninde sonunda kendisi tutan eli akrep gibi sokar. Terör örgütleriyle kucak kucağa hareket edenler yarın kendi kucaklarında patlayacak bombaların müsebbibi olduklarını çok iyi bilinmelidir. Bugün Kilis'e komşu olan terör örgütünün yarın hangi Batı ülkesine komşu olacağını tahmin etmek mümkün mü? Bir yandan şehri daha güvenli hale getirecek tedbirleri alırken diğer yandan esnaf ve vatandaşımızın mağduriyetlerini giderecek çalışmaları yapıyoruz. Biz onların yanındayız, yanında olacağız. Bölücü terör örgütü ve DAEŞ'le mücadeleyi kesintisiz devam ettiriyoruz. Her iki örgütün bölgedeki rejimlerle işbirliği içinde olduğunu gayet iyi biliyoruz.
Görünenle değil görünmeyenle mücadele etmek işimizi zorlaştırıyor. DAEŞ'le Suriye ve Irak'ta kurulan can pazarları yarın dünyanın başına musallat olmasının yolunu açıyor. Teröre karşı ilkeli bir mücadelede anlaşılmazsa dünya güvenli bir yer olmaktan çıkacaktır. Bugün 600 bin katledilen masumu, Kilis'e düşen roketleri görmeyenler için yarın çok geç olacaktır. Biz kendi işimizi kendimiz görmeye alışmış bir milletiz. Allah'ın izniyle bölücü terör örgütü ve DAEŞ'in de üstesinden geleceğiz. Ama bu riyakarlık karşısında insanlığın açılan yaralarını sarmaya tabii ki bizim gücümüz yetmez. Bugünden ikaz görevini yerine getiriyoruz. Batı ve diğer ülkeler yine bildiklerini okurlarsa tarihe notumuzu düşmüş oluruz. Önümüzdeki Pazartesi ve Salı günleri Dünya İnsani Zirvesi'ni İstanbul'da gerçekleştiriyoruz. İnsani yardım sisteminin geleceği bakımından bu zirve tarihi bir öneme sahiptir. Bu vesile ile tüm ülkelerin küresel ve insani sorunları çözmek için birlikte hareket etmeye davet ediyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.