Gerçek mi?
Gerçek Ne?
Kedi beslemek ile şizofreni arasında hiçbir istatistiki bağlantı bulunmamaktadır. Hayvanlarla büyümenin sadece zihinsel açıdan değil, savunma sisteminin gelişimi açısından da faydalı olduğu birçok farklı araştırmayla gösterilmiştir.
İddianın Kökeni
Sabah Gazetesi'nin 10 Haziran 2015'te yayınladığı bir haber, Amerikan Hastalık Kontrolü Merkezi'nin (CDC) yaptığı "yeni bir çalışma"nın erken yaşta kedi beslemek ile şizofreni arasında ilişki gösterdiğini iddia etmektedir. Hiçbir kaynak gösterme kuralına uyulmayan haberin baz aldığı çalışma incelendiğinde, Sabah Gazetesi'nin "yeni araştırma" diye söz ettiği çalışmanın CDC tarafından yapılmadığı; 1992 ve 1997 yıllarında yapılan iki anket çalışmasını inceleyen bir 2003 makalesi olduğu anlaşılmaktadır.
Bilgiler
Sabah Gazetesi tarafından kullanılan araştırmanın bulguları Temmuz 2017'de Psychological Medicine jurnalinde yayımlanan bir makale ile çürütülmüş, kedi besleme ile şizofreni veya gençlerde psikotik semptomlar arasında anlamlı hiçbir ilişki tespit edilememiştir. Makalenin baş yazarı olan, UCL Psikiyatri Bölümü'nden Dr. Francesca Solmi şöyle diyor:
Bu çalışmanın kedi sahipleri için mesajı açıktır: Evcil kedilerinizin çocuğunuzun zihin sağlığı üzerinde hiçbir tehlikesi yoktur.
Kimi araştırmada bulunan ilişkiler, eğer ki yeterince değişken kontrol edilmediyse yanıltıcı olabilir. Bu durum, o vakalardan birisidir. Yapılan eski çalışmalarda, kedi besleme ile zihinsel hastalıklar arasındaki ilişki incelenirken, zihinsel hastalıklarla ilişkisini halihazırda bildiğimiz sosyoekonomik durum ve ev içinde aşırı birey bulunması gibi faktörler incelenmemiştir. Eski çalışmaların bulguları, bu faktörler de dahil edilerek incelendiğinde, kedi sahibi olmanın psikiyatrik hastalıklarla herhangi bir ilişkisi olmadığı anlaşılmıştır.
Dahası, CDC tarafından verilen "60 milyon kişi T. gondii paraziti taşıyıcısı" bilgisi doğruysa da, Sabah Gazetesi'nin haberinde bunun ne anlama geldiği belirtilmemekte, "60 milyon insan T.gondi[sic.] parazitinden etkilenmiş olabilir" denilerek hatalı bir algı yaratılmaktadır. CDC tarafından yayınlanan istatistikte şöyle denmektedir:
Mikroorganizmalar Her Yerde!
Çeşitli hayvanların çeşitli parazitlerin taşıyıcısı konumunda olduğu doğrudur. Örneğin sürüngenlerde Salmonella cinsleri, kedilerde Toxoplasma gondii taşıyıcılığı olabilir.
Ancak şu unutulmamalıdır: Mikroorganizmalar, halihazırda her yerdedir! En önemli hijyen konusu olan el yıkamaya özen gösterdikten sonra bir hayvandan alacağınız bir bakterinin "hastalık" oluşturma olasılığı, toplu taşıma araçlarındaki tutunma yerlerini ellemekten veya tuvalette kapı kolunu tutmaktan çok daha azdır. Çünkü bir masaya dokunduğunuzda ve sonrasında ağzınıza, gözünüze, burnunuza dokunduğunuzda bile bu masada halihazırda bulunan onlarca türden on binlerce mikroorganizma türü vücudunuza girmiş olacaktır. Bunların bazıları mide asidinde parçalanırken, bazıları savunma sistemi hücreleri tarafından yok edilir.
Bu genel kuralın bazı istisnaları mevcuttur ve bunlara dikkat etmek gerekir: Genelde bozuk et gibi ürünlerden bulaşan tipik dizanteri etkeni olan Shigella bu istisnalara bir örnektir. Çünkü bu bakteri için enfeksiyon dozları hiç düşük değildir: Yaklaşık 100 bakteri savunma sistemini yenip insanı enfekte etmek için yeterlidir. Bu, bir bakteri için çok tehlikeli bir sayıdır. Ancak dikkat edebileceğiniz gibi bu ayrı bir konudur; evcil hayvanlar ile ilgili değildir.
Savunma Sistemine Dikkat
Tüm bunlar, savunma sistemi normal ve sağlıklı olan bir birey için geçerlidir. İmmünosüpresif, yani savunma sistemi baskılanmış veya yetersiz bir bireyin evcil hayvanlar etrafında bulunması tavsiye edilmez; çünkü normalden çok daha az sayıda patojen bile bu kişileri hasta etmeye yetebilir. Bu bireyler genellikle 5 yaşından küçük çocuklar, hamile kadınlar veya diyabet hastaları gibi kişilerdir. Her ufak çocuk evcil hayvanla yetişirse hasta olacak diye bir kaide yoktur; ancak ufak çocukların bulunduğu evlerde el yıkama ve kedi kumu gibi unsurların temizliği gibi hijyen konularına ekstra dikkat edilmelidir.
Evcil Hayvanlarla Büyümek Faydalıdır!
Yapılan çalışmalar, çocukların evcil hayvanlar ile birlikte büyümesi yararlı olduğunu göstermektedir. Evcil hayvanlar ile sağlık arasındaki ilişkiyi inceleyen, 8000 akademik makale arasından seçilmiş 17 akademik çalışmanın sonuçlarını analiz eden ve BMC Psychiatry jurnalinde yayınlanan bir meta-analiz, evcil sahibi olmanın şu avantajları olduğunu göstermektedir:
- Evcil hayvan sahibi olmak, kişilere ontolojik güvenlik hissi sağlamaktadır; yani kişilere denge ve süreklilik hissi vermekte, kişilerin hayatına anlam katmaktadır.
- CDC tarafından yapılan bir araştırmada, köpek sahibi çocuklarda telaşlılık değerleri (%12), köpek sahibi olmayanlara göre (%21) daha düşüktür.
- Köpek sahibi çocukların BMI değerleri, olmayanlara göre daha düşüktür.
- Evcil hayvan sahipleri duygularını daha kolay kontrol edebilmektedir.
- Zihinsel hastalığı bulunan kişilerde evcil hayvanlar rahatlatıcı ve hastalığın etkilerini azaltıcı bir etkiye sahiptir.
- Evcil hayvanlar, aksi takdirde içine kapanık olan kişilerin dış dünya ile iletişimde kalmasını sağlamakta, sosyal etkileşimleri güçlendirmektedir.
- Evcil hayvan sahiplerinde "birey olma, özdeğer, var oluşsal anlam" gibi kavramlara yönelik düşünceler daha pozitiftir.
Hijyen Hipotezi
Tüm bunların yanı sıra, evcil hayvanların doğrudan doğruya savunma sistemine de katkısı bulunmaktadır. Kedi ve köpek gibi evcil hayvanlarla büyüyen çocukların bağışıklık sistemleri gelişirken, bu hayvanlarda bulunan antijenleri tanıyarak daha da güçlenirler. Bir diğer deyişle, evcil hayvanlarla bir arada yaşayan birinin antikor repertuarı, bu şekilde yaşamayan birine göre daha geniştir. Bu sayede ilerleyen yaşlarda atopik (alerjiye eğilimli) olma ihtimali azalır. Çünkü antijenlerle iç içe yaşayan çocukta veya bebekte savunma hücreleri ağırlıklı olarak Th1 üzerinden olacağı için, Th2 hücreleri azınlıkta kalacak ve atopik (alerjiye yatkın) birey oluşmasını engelleyecektir. Bu da ileride atopik dermatit, alerjik rinit, anjiyoödem/ürtiker ve hatta astım gibi alerjik sorunların önüne geçecektir.
Zaten tam da bu nedenle, evrimsel gerekçelerle küçük çocuklar ellerine geçen hemen her şeyi ağızlarına atmaya meyillidirleri. Bu, içgüdüsel olarak, genlerin dikte etmesi sonucu olur ve evrimsel avantaj sağlamaktadır. Pika davranışı denen bu davranış sayesinde çocuklar daha fazla patojen ile karşılaşır, antikor repertuvarlarını genişletir.
KAYNAK: EVRİM AĞACI
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.