Fukuyama’ya göre ‘tarihin yeni sonu’, bağnazlığın ve eşitsizliğin yol açtığı sorunlarla gelecek.
George Eaton
Tarih, Francis Fukuyama’dan intikamını alıyor. Amerikan siyasal kuramcısı, 1992 yılında, Soğuk Savaş sonrası liberal coşkunun zirvesindeyken Tarihin Sonu ve Son İnsan’da şunları yazmıştı: “Tanıklık ediyor olabileceğimiz şey… insanlığın ideolojik evriminin son noktası ve insan yönetiminin en son biçimi olan Batı liberalizminin evrenselleştirilmesidir.”
Yirmi altı yılın ardından ABD’den Rusya’ya, Türkiye’den Polonya’ya ve Macaristan’dan İtalya’ya dek, Illiberal International (Evrensel Bağnazlık) ilerliyor. Fukuyama’nın yeni kitabının adı “Identity: The Demand for Dignity and the Politics of Resentment” (Kimlik: Saygınlık Talebi ve Hınç Politikaları) -dokuzuncu kitabı- bu güçlerle bir mücadeleye girişmeyi amaçlıyor. Öte yandan, Londra’da bulunan ofisimizde 65 yaşındaki Stanford akademisyeniyle görüştüğümde, fikirlerindeki devamlılığı vurgulama noktasında hassasiyet gösterdi: “O zamanlar (1992’de) ifade ettiğim şey, modern demokrasiye ilişkin sorunlardan biri olan, huzur ve refahın sağlaması hususuydu; ancak, insanlar bundan daha fazlasını talep ederler… liberal demokrasiler ‘güzel bir hayatın’ ne olduğunu tanımlamaya dahi çalışmaz; bu iş, yabancılaşmış ve hiçbir amacı olmayan bireylere bırakılmıştır ve böylesi kimlik odaklı gruplara dahil olmanın kendilerine bir cemaat hissi yaşatmasının nedeni de budur.”
‘KİTABI SONUNA DEK OKUMADILAR’
Söylediği kadarıyla, kendisini eleştirenler “büyük olasılıkla, mevzu bahis kitabı (Tarihin Sonu) sonuna dek okumadılar; gerçekten de Son İnsan bölümü, demokrasiye yönelik potansiyel tehditlerden bir kısmını ele alıyordu.”
Yoshihiro Francis Fukuyama, Japon-Amerikalı bir baba (büyükbabası Rus-Japon savaşı esnasında, 1905 yılında ABD’ye göç etmiş) ve bir Japon annenin çocuğu olarak, 1952 yılında Chicago’da dünyaya geldi (şu anda eşiyle birlikte Kaliforniya’da yaşıyor). Asla atalarının dilini öğrenmedi ve kendisini yalnızca Amerikalı diye tanımladı: “Büyüdüğüm dönem, etnik olmak pek de revaçta değildi.”
Cornell Üniversitesi’nde ‘The Closing of the American Mind’ın (Amerikan Aklının Kapanışı) yazarı olan Allan Bloom idaresinde siyaset felsefesi öğrenimi gören Fukuyama, başlarda neo-konservatif (yeni-muhafazakâr) hareketle özdeşleşmişti: Reagan-Bush dönemlerinde hükümet üyesi olan Paul Wolfowitz’e danışmanlık hizmeti verdi. Buna karşın Fukuyama, 2003 yılının sonlarına doğru, şu anda belirgin bir hata olarak gördüğü Irak Savaşı’nın yanı sıra, mali kuralsızlaştırma ve Euro’nun beceriksiz biçimde yaratılışı nedenlerinden ötürü desteğini geri çekti. “Bunların tamamı, seçkinlerin güdümünde büyük felaketlere dönüşen politikalar; sıradan insanların kızgınlığının bazı nedenleri var.”
‘TARİHİN SONU’NDA BİR GÜNCELLEME
Tarihin Sonu, komünizmi insanlığın en son ideolojik aşaması biçiminde gören Marksistlere karşı bir paylama niteliğindeydi. Fukuyama’ya, İngiltere ve ABD’deki sosyalist solun yeniden dirilişini nasıl gördüğünü sordum. “Her şey, sosyalizmden ne kastettiğinize bağlı. Üretim araçlarına sahip olmanın -kamu hizmetleri gibi açıkça belirtildiği alanlar dışında- bir işe yarayacağını düşünmüyorum.”
“Eğer ortaya çıkan hem gelir hem de servet konusundaki bu büyük dengesizliği düzeltmeye çalışan bir yeniden dağıtım programını kastediyorsanız, evet, öylece geri geleceğini düşünmüyorum, geri gelmek zorunda olmalı. Reagan ve Thatcher’la başlayan ve denetlenmeyen piyasaların faydalı olduğuna ilişkin kesin bir görüş kümesinin var olduğu uzun dönem, birçok açıdan felakete yol açtı.”
“Bu durum, toplumsal eşitlik dahilinde, sıradan işçilerin pazarlık gücü olan işçi sendikalarının zayıflamasına, bunun ardından neredeyse her yerde oligarşik* sınıfın yükselmesine ve sonrasında da aşırıya varan politik bir iktidar uygulamasına sebep oldu. Finansın rolüne gelirsek, finans krizinden öğrendiğimiz bir şey varsa, o da herkesin borcunu ödemesi için sektörü bir cehennem gibi düzenlemeniz gerektiğidir. Bütün bu ideoloji, Avrupa’nın derinlerinde kök salarak, Almanya’nın Güney Avrupa’ya karşı uyguladığı kemer sıkma felaketine yol açtı.
‘MARX BAZI KONULARDA HAKLIYDI’
Fukuyama, beni şaşırtan biçimde şöyle devam etti: “Bu durumda, Karl Marx’ın ifade ettiği kimi şeylerin doğruluğu ortaya çıkıyor. İşçilerin yoksul ve taleplerin yetersiz olacağı bir aşırı üretim krizinden bahsediyordu…” Buna karşın Fukuyama, liberal demokrasiye karşı akla yatkın yegâne sistemsel rakibin sosyalizm değil, Çin’deki devlet kapitalizmi modeli olduğunu söylüyor. “Çin görünür bir biçimde üstün olduğunu dile getiriyor; zira uzun vadede demokrasinin yapamadığı biçimde istikrarı ve ekonomik büyümeyi garanti altına alabiliyorlar… Şayet Çin sonraki 30 yıl içinde ABD’den daha büyük hale gelirse, insanlar daha zengin ve ülke hâlâ bir aradaysa, bu görüşün gerçeği yansıttığını söyleyebilirim.” Ancak, “rejimin geçeceği gerçek testin” bir ekonomik kriz esnasındaki gelişim süreci olacağı uyarısında bulunuyor.
Fukuyama, bir ABD-Çin Savaşı (Harvard akademisyeni Graham Allison’ın kurulu bir güç ve yükselen bir güç arasındaki çatışmayı tasvir ettiği üzere “Tukidit Tuzağı”**) olasılığından rahatsızlık duyuyor. “Bence insanlar bunun üstesinden gelmek için ziyadesiyle aptallar, böylesi bir savaşın başlayabileceği birçok senaryo düşünebiliyorum. Tıpkı Almanya’nın 1939 yılında Polonya’yı işgal etmesi gibi -bir ülkenin diğeri tarafından kasıtlı bir saldırıya uğrayacağını düşünmüyorum-, muhtemelen Tayvan, Kuzey Kore ya da Güney Çin Denizi’nde yaşanan bir karşılaşma üzerinden yerel bir çatışmanın yaşanma ihtimali daha yüksek.”
Fukuyama’yla, İngiliz hükümetinin AB ile bir Brexit anlaşması yapma konusunda bir kez daha başarısız olduğu gün görüştüm. “Parlamenter sisteme sahip bir ülkede referandum yapmak cidden büyük bir hata” diye yorumluyor. “Temsilci konumundaki bir hükümete sahip olmanın geçerli nedenleri var. Eğer Cameron bu fikre sadık kalsaydı, şimdi bu problemi yaşamazdık.”
Bütün bunlara dair, Fukuyama liberalleri aşırı düzenlemelere gitmemeleri ve tutucu demokrasinin tarihin yeni sonu olduğunu göz önünde bulundurmaları konusunda uyarıyor: “Sanırım insanlar bir nebze sakinleşmeliler.”
*Oligarşi; politik gücün az sayıda insanın elinde toplandığı yönetim biçimi.
**Tukidit Tuzağı; “büyük güçlerden biri, bir diğerini yerinden etmekle tehdit ettiğinde, savaş neredeyse kaçınılmaz hale gelir ama gerçekleşmesi gerekmez,” görüşünü ifade eden terim.
(Kaynak/Çeviren: Tarkan Tufan)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.