Halkın Partisi (HP) Genel Başkanı Kudret Özersay, Kıbrıs’ta bir an önce dengeli ve adil bir çözümün olmasını istediklerini belirterek, “2016 sonu çözüm, henüz somut verilerle desteklenemeyen bir umut olmaya devam ediyor” dedi.
Kıbrıs’ta çözüme ulaşılmazsa; “bekleyen gelişmelerin pek de iç açıcı olduğunu söyleyemeyeceğini” belirten Özersay, “Önemli olan Kıbrıs Türk tarafının bir ‘B’ planı olması değil, asıl önemli olan; o noktadan sonra iki tarafın ortak bir ‘B’ planı olacak mı, var mı meselesidir” görüşünü vurguladı.
HP Genel Başkanı Özersay, Güney Kıbrıs’ta yayınlanan Kathimerini gazetesine röportaj verdi ve gazetenin Kıbrıs müzakere süreciyle ilgili sorularını yanıtladı.
Özersay’ın açıklamasına göre, gazetenin Kıbrıs müzakerelerindeki son gelişmelere ilişkin sorularına verdiği yanıtta, “Halkın Partisi olarak bu çözüm bir an önce bulunsun ama dengeli ve adil bir çözüm olsun istiyoruz” dedi.
Kudret Özersay, “2016 sonuna değin çözüm perspektifinin” sadece Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın öne sürdüğü bir perspektifse gerçekleşmesinin mümkün olmayacağını ama BM tarafından son yapılan açıklamada bunun her iki liderin de perspektifi olduğunun söylendiğine işaret etti.
Özersay, “Görebildiğim kadarıyla Sayın Akıncı, normal şartlarda alınabilecek risklerden çok daha fazlasını İsviçre’de son aşama gelmeden harita görüşmeye başlayarak almış oluyor. Ama Sayın Anastasiades son aşamaya geçme riskini nedense bir türlü almıyor, alamıyor” dedi.
Kıbrıs Türk tarafının son aşamaya geçmeden de harita müzakeresine “tamam” dediğini ama Rum liderliğinin son aşamaya geçmeye “tamam” demediğini, diyemediğini ifade eden Özersay, “Yani ortada dengesiz bir durum görüyorum, bu da aklıma iki ihtimal getiriyor; Bunlardan biri sürecin kendisi adil olmayınca sonucun da adil olmama ihtimalidir. Bir diğeri ise süreç dengesiz olduğu için bir sonuca ulaşılamamasıdır” şeklinde devam etti.
Özersay, bu süreçten hem olumlu, hem de dengeli bir sonuç alınmasını isteyen herkesin, müzakere süreciyle ilgili bu dengesizlikten rahatsız olması gerektiğini belirterek, “2016 sonu çözüm henüz somut verilerle desteklenemeyen bir umut olmaya devam ediyor” dedi.
“BELİRLİ BİR YER ÜZERİNDEN KONUŞMAYI DOĞRU BULMUYORUM”
“Rum tarafında Omorfo ve Karpaz eksenli olarak ‘federal devlet yönetimi’ formülü dillendiriliyor. Sizce bu formüller Kıbrıs Türk tarafında karşılık bulabilecek mi?” sorusunu Özersay, “Eğer gerçek anlamda iki-kesimli bir çözümden bahsediyorsak, bu yaklaşımlar kurulacak yapıyı iyice karmaşık hale dönüştürür ve iki-kesimliliği erozyona uğratır” diye yanıtladı.
Belirli bir yer üzerinden bu şekilde konuşmayı doğru bulmadığını ve bunun bilinçli olarak yapıldığını düşündüğünü belirten Özersay, şunları kaydetti:
“Toprak konusunda insanları en fazla neyin rahatsız ettiğini bilerek değerlendirme yapmak gerekiyor. Bana göre insanların en büyük rahatsızlığı hayatlarında birden fazla kez göç etmek zorunda kalacak olmalarıdır. Örneğin bugün itibariyle geçmişte en az üç kez göçmen olmuş insanlar bilirim. Siz bu insanlara bir daha yer değiştireceksiniz diyebilir misiniz? Önemli olan insanların hayatını ne oranda ve nasıl değiştireceğinizdir. Federal devlet yönetimi denilen şey nedir? Madem ki yetkiler federal ile kurucu devletler düzeyinde ayrıştırılacak, o halde bu türden federal bölgeler yaratılırsa olağan olarak kurucu devlet yetkisine giren konuları o bölgelerde kim uygulayacak? Yoksa onu da mı federal hükümete verecekler?”
“HER MÜZAKERECİNİN KIRMIZI ÇİZGİLERİ OLMALIDIR”
“Toprak konusunda Kıbrıs Türk tarafının kırmızı çizgilerinin” sorulduğu Özersay, “Kıbrıs Türk tarafını temsil etmediğini ve bu sorunun muhatabının Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı” olduğunu söyledi.
“Ancak her müzakerecinin kendine göre kırmızı çizgileri olmalıdır” diye düşündüğünü belirten Özersay, “Kırmızı çizginiz olmalı ama bunu çoğu zaman kendinize saklamalısınız, sürekli dillendirmenin özellikle bu sürecin başarılı olmasını isteyenler açısından çok fazla yararı olacağını düşünmüyorum” ifadelerini kullandı.
“GARANTİ SİSTEMİNİN DEVAMI TEK ÇIKIŞ YOLU”
“Garantiler meselesinde iki taraf arasındaki uçurum güncelliğini koruyor” şeklindeki soruya karşılık Özersay, “Garanti sisteminin devamının tek çıkış yolu” olduğuna vurgu yaptı.
Kudret Özersay, şöyle devam etti:
“Bunun nasıl devam edeceğini tabi ki konuşursunuz. Ancak ortada her iki liderin de geçmişte evet dediği Annan Planı’ndaki modele bakarsanız, mutatis mutandis Garanti Antlaşması’nın devamı kullanılabilecek olan bir modeldir. Belki de bu konuda uzun uzun tartışmalar ertesinde bulunacak en sorunsuz çıkış yolu, garantilere dair bir değişiklik yapmamak ve iki tarafın Garanti Antlaşmasının anlamı konusundaki farklı yorumlarını muhafaza etmeye devam etmesine izin vermektir. Biliyorsunuz Rum tarafının yorumu Garanti Antlaşması’nın silahlı müdahale hakkı vermediği yönündedir. Kıbrıs Türk tarafı da bu antlaşmanın silahlı müdahale hakkı verdiğini söylemektedir ki ben de bir uluslararası hukukçu olarak bu düşüncedeyim.
Anlaşmada ‘harekete geçme hakkı’ndan bahsediyor, açıkça müdahale etme hakkından bahsedilmiyor. Bu muğlaklık ve yorum farkı, antlaşmaya hiç dokunmadan aynen muhafaza etmeyi bir çıkış yolu olarak karşımıza çıkarıyor.”
“ÇÖZÜME ULAŞILMAZSA BEKLEYEN GELİŞMELERİN PEK DE İÇ AÇICI OLDUĞUNU SÖYLEYEMEM”
Kudret Özersay, “31 Aralık 2016 tarihinde, şayet taraflar çözüme ulaşmazlarsa Kıbrıs’ı bekleyen gelişmeler hakkında görüşünüzü almak isterim. Sizce Kıbrıs Türk tarafının bir B Planı var mıdır, varsa bu plan nedir” sorusuna karşılık ise, “Çözüme ulaşılmazsa bekleyen gelişmelerin pek de iç açıcı olduğunu söyleyemem” dedi.
Özersay, bir “B” planı olması gerektiğini ancak önemli olanın, Kıbrıs Türk tarafının bir “B” planı olması değil, o noktadan sonra iki tarafın ortak bir “B” planı “olacak mı veya var mı meselesi” olduğuna işaret etti.
İki tarafın da kafasını iki eli arasına alıp “yarım asırdır konuşuyoruz, yetmedi mi, yoksa Sisyphos gibi devam mı” sorusunu kendi kendilerine sormaları gerektiğine işaret eden Özersay, “Bir noktada yerleşmiş kalıplar dışında (outside the box) düşünmek zorunda olduğumuzu hepimiz bilmeliyiz, tabi eğer mevcut statükodan memnun değilsek. Bu müzakerelerin gelen yıldan sonra da devam etmesinde bir sakınca görmeyenler, devam etmesini isteyenler statükodan memnun olanlardır. Benim endişem Kıbrıs Rum siyasi eline dairdir. Mevcut durumun değişmesi yerine aynı şekilde devam etmesini isteyen comfortable bir halleri olduğunu görüyor ve bunu kabul edemiyorum” dedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.