Kıbrıs sorunu denen rezillikler sürecinde yeni bir rezillik daha yaşandı ve Cenevre görüşmeleri neticesinde rezilliğe el birliğiyle devam dendi…
Bunun iki sebebi var:
Birincisi, başta Anastasiadis’in olmak üzere, Rum tarafının tek ayak üzerinde binbir hilekarlık çevirmeye, çözüm ister gibi görünüp de bel altından vuruşlara odaklanmış fırsatçılık, bencillik ve yüzsüzlük dolu politikası…
İkincisi, Akıncı ve Türkiye ikilisinin beceriksizliklerle, acemiliklerle dolu politikası…
Türk tarafının beceriksizlik ve acemiliklerle dolu politikasının açılımı şudur: Akıncı daha sürecin başından yelkenleri indirdi, hem ağlar hem gider pozisyonuna geçti, tüm süreci tavla teslim Türkiye’nin insafına teslim etti, Kıbrıslı Türkler adına irade koymayı ve politika üretmeyi hepten bıraktı…Türkiye ise bu işi uluslar arası ilişkiler konusunda hayatında hiçbir konuda tek bir başarıya bile imza atmamış, hiçbir ciddi konuyu görüşmemiş bir Dışişleri Bakanı’nın omuzlarına yükledi, o da gitti, dünyanın en güçlü siyasi yapılarının desteğini arkasına almış Rum tarafının ayak oyunlarının girdabına kapıldı, gırtlağına kadar battı…
İşin özeti bu.
Peki bundan sonra Cumhurbaşkanı Akıncı ne yapmalıdır, daha doğrusu ne yapabilir!
- Kıbrıs Türk tarafı adına hiçbir başarı sağlayamadığı bu süreçte, yenilgiyi kabul eder (zaten etti de…) ve derhal istifa eder.
- İstifayı bir çözüm yolu olarak görmez ve farklı bir insiyatif ve rol yüklenmek isterse, Kıbrıs Türk tarafı adına hiçbir başarı sağlayamadığı bu süreçte, Türkiye’ye “yeter artık, tam elli senedir sizin beceriksiz politikalarınızla geçmişte ve bugün Rum tarafına verdiğiniz kozlar yüzünden, gündüz kavga etmeniz, gece hırsızlığa beraber çıkma sevdanız yüzünden, bugün bu haldeyiz, artık çekilin bir kenara” der…BM kriterlerine göre kurulması öngörülen Kıbrıs Türk Kurucu Devleti’nin başkanlık sistemi çerçevesinde kuruluşu için derhal harekete geçer, başkanlık sisteminin gelmesi için düğmeye basar, adına KKTC denen devletin ucube siyasi yapısını kökten değiştirmek için ön ayak olur. Federasyon tezini bırakır, konfederasyon tezine yüklenir. Kıbrıs Türkü bu görüşmelerin devamını istiyor mu, istemiyor mu konusunda hemen bir referendum düzenlenmesini ister, hayır çıkarsa defter kapanır, evet çıkarsa, konfederasyon temelinde BM’ye öneri götürür ve görüşme sürecinin gidişatını farkı bir doğrultuya çeker…Güvenlik ve Garantiler ile ilgili saçmalığa bir son verir, Rum tarafının İsrail ve Rusya ile kimseye sormadan yaptığı anlaşmalar gibi, Türkiye ile Kıbrıs Türkü arasında ikili bir güvenlik anlaşması yapılması için harekete geçer ve hemen bu anlaşma yapılır. Artık ekonomik, siyasi, kültürel, sosyal ve güvenlik yönlerinden her şekilde iyice kokuşmuş olan Kuzey Kıbrıs’ın en azından güvenliğini artırmak için hem polis hem de GKK’nın profesyonel asker gücünün artırılması için insiyatif üstlenir. Bütün bunlardan bir tanesini bile becerirse, en azından oturduğu koltuğun bir nebze de olsun hakkını vermiş olur…
- Rum tarafı adına Anastasiadis’in “ya Türkiye’yi ya da Kıbrıs’ı seçin” önerisine Kıbrıs Türk halkı adına kibarca “Arif Hasan Tahsin’in dediğinden” der… Kendisi demezse, ben derim: Kısa yoldan hamama gidin, orasını beğenmezseniz cehennemin ta en dibine kadar yolunuzu uzatın…Ya Kıbrıs Türkü’nün sizinle eşit bir toplum olduğunu paşa paşa kabul edeceksiniz ve herkes hakettiğini makul ölçülerde alacak, ya da bencilliğe devam diyeceksiniz ve herkes kendi yoluna gidecek, karşı karşıya kaldığı ve kalacağı zararları sineye çekecek, kına yakacak, statüko da aynen devam edecek…
- KKTC hükümetine ve sözde muhalefete gelince…Tek derdiniz ve göreviniz fabrikasyon imalat vatandaşlık vermek, palavra sallamak, zam yapmak, üçkağıt çevirmek, şahsi rant ve peşkeş peşinde koşmak, bizim ve çocuklarımızın geleceğini karartmak, memleketteki onca felakete ve pisliğe göz yummak, ve bu aymazlığınızla Rum tarafının gücüne güç katmak ya, bu kokuşmuşlukta ne kadar sorumluluğunuz ve rolünüz varsa, Allah sizi de o kadar bildiği gibi yapsın…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.