Sizleri bilmem ama benim enerjim her geçen gün daha da düşüyor.
Bu topraklarda köklerim güçlü olmasa,
ailemi bu kadar çok sevmesem,
hele eşimi ülkeyi terk etmeye ikna edebileceğimi bilsem,
çoktan Kıbrıs’ı terk etmiş olurdum.
Patlayan bombaların gölgesindeki Türkiye ve hatta Avrupa’nın farklı coğrafyaları, terör tehditleri içindeki dünya bile sanki beni çağırıyor.
Sebebi oldukça basit, bu toprakların ahı gitmiş vahı kalmış.
Kimi bildiğinizin değil, neyi bildiğinizin önemli olduğu bir ülkede, çözümün özellikle Kıbrıslı Türkler için vazgeçilmez olduğu inancında, artık tüm inançlarımı birer birer yitiriyorum.
Mustafa Akıncı’nın bir şeyleri değiştirebileceği umudu bile yerini umutsuzluğa bırakıyor yavaş yavaş.
Artık güneş her gün daha da hızlı batıyor,
Günler uzadı palavralarına kapılmayın.
Çin atasözünün söylediği gibi;
“eğer bir ülkede küçük insanların gölgeleri büyümeye başlamışsa, orada güneş batıyor demektir”
Bu ülkede kendi ayakları üzerinde durmanın, sırtını birilerine dayamadan yaşamanın hatta varoluş savaşı vermenin ne kadar zor olduğunu çok yakından deneyimleyerek yaşıyoruz.
Ömrümüzden bir gün daha gitti.
Kelle koltukta.
Delikanlı çağlarımın da yavaş yavaş gittiğini düşünürken kendime sorduğum soru hep ayni;
“Benim dünyaya getirme hedefinde olduğum çocuğumun yaşamak isteyeceği ülke bu mu? Çocuğuma sunabileceğim şartlar bunlar mı?”
Şimdi ülkede her şeyin iflas ettiği gerçeği ile karşı karşıyayız.
Siyaset, ekonomi, güvenlik, eğitim ve daha bir çok kavram çökmüş durumda.
Liderlik mekanizmasına bile güveniniz sarsılmaya başlayınca, beklentilerinizi karşılamayanca konjektür, dişlerinizi sıka sıka ağzınızda diş kalmadığını fark ediyorsunuz.
Süslü boyalı cümlelere gerek yok;
Acıların en büyüğünü ana babalar bilir.
Çocuklarını yitiren ana babaları yine çocuklarını yitirmiş ana babalardan başka kimse anlamaz zaten anlayamaz.
Oysa evlatları hayatta olan ve binlerce kilometre öteye göçmüş evlatların da burnunda tüter yasemin kokuları.
Hasretler büyüyor. Artık yepyeni nesiller yetişiyor denizaşırı ülkelerde.
Ve çatlak giderek derinleşiyor.
***
Daha geçen gün çok değerli bir dostum ile yazıştım.
Adres Seattle.
Mehmet değişimi anlatırken adının bile Amerika’da değiştiğine ve artık “Met” olarak çağrıldığına işaret ediyordu. “Kıbrıs beni artık çağırmıyor. Ben Kıbrıs’a tatil dışında gelmek bile istemiyorum. Hem tatile bile Kıbrıs’a değil, farklı yerlere gidiyorum” diye anlatıyordu.
Anne babasının yaşamını kaybetmesi sonrasında “çok daha az gelirim oraya” diye de belirtirken üzüldüğünü, ancak elden bir şey gelmediğini ve ülkesinde aç kalacağını bildiğini anlatıyordu.
Artık bizimkiler benden daha sık geliyorlar Seattle’a diye de ekliyordu konuşmasında.
***
Umutsuzluklar biriktiriyoruz ve geleceğe dair hiç kimse, hiçbir şey bizi tatmin etmiyor.
Hep bir sinir harbi içinde yürüyoruz.
Hafta sonu mu?
Belki o iyi geçer.
Bu arada “hayattayız ya. Yetmez mi?”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.