Sanırım bu memlekette en zor şey, KKTC’de göçmen çocuğu olarak yaşamaktır.
Nereden geldiğinizin önemi yoktur, göçmen bir çocuk olmanız yeterlidir.
Hele bir de çok çocuklu bir aileye mensupsanız, hayatınız daha da zordur.
Büyük bir ihtimalle maddi zorluklar yüzünden aileniz yerinizi, yurdunuzu bırakıp gelmiştir.
Yani iş ve aş bulmak için.
O yüzden de ilk talihsizlik ailenizin bütün gün çalışmak zorunda oluşuyla başlar.
Gün boyu yalnızsınızdır.
Yaşınız her kaç olursa olsun, kendi kendinize yetmek zorundasınız.
Hatta öyle ki ilkokul çağındaysanız evin ve kardeşlerinizin sorumluluğu da sizdedir.
Kız çocuğuysanız, yemek, bulaşık, ev işleri ve kardeşlerin bakımı sizin sorumluluğunuzdadır.
Hem bu sorumlulukları yerine getireceksiniz hem de derslerinize çalışacaksınız.
Yokeğer erkek çocuksanız ya sokaklardasınızdır ya da bir yerlerde çırak.
Aileniz bütün gün çalışıp akşam da yorgun oldukları için size ayıracak zamanları yoktur.
O yüzden de sokağa çabuk alışırsınız ve sokaklar cazip gelir.
Ve tabi ailenizin ilk önceliği başını sokacağı bir ev parasını biriktirmek olduğu için de sizin ne giyim kuşamınıza ne de herhangi bir sosyal aktivitenize para ayırmaz.
Doğru dürüst beslendiğiniz bile söylenemez.
Bir çok çocuk kıyafetleriyle bile hemen göçmen olduğunu belli eder.
Bu da çoğunlukla kendinizi öteki hissetmenize yeter
Ötekileştiren ne arkadaşlarınızdır ne de adada yaşayan diğer insanlar.
Seni ötekileştiren “sosyal devlet” özelliğini yitiren devlet ve yaşamakta olduğun ağır hayat koşullarıdır.
Çalışmak zorundasındır.
İşte seni ötekileştiren en belirgin yön budur.
Ailen seni şımartmaz, şımartamaz, bu da seni ötekilerden farklı kılar.
Yeni ve süslü hatta markalı kıyafetlerin olmaz.
Arkadaşların ve çevren buna dikkat etmez ya da senle olan ilişkilerini buna bağlamaz ama sen kendini öteki görürsün işte.
Sen çalışmak zorundasın.
Ya ailene destek olmak için, ya hayalini kurduğun ayakkabıyı almak için.
Kim bilir belki de okul harçlığı için çalışmak zorundasın.
Hergün özendiğin okul kantininden tost yemek için ya da okul kıyafetlerini tamamlamak için.
Belki de karnen rehin kalmasın diye kim bilir.
Çalışırken ya bir odun parçası gözüne gelir ve gözünü kaybetme tehlikesi yaşarsın ya da elini kasaptaki et çekme makinesine kaptırıp 5 parmağından olursun.
Eğer gece lokantalarda ya da meyhanelerde bulaşık yıkayıp garsonluk yaparak para kazanmaya çalışıyorsan da ya içkiye alışırsın ya da sigaraya.
Hatta hurda topladığın sırada elinde bomba patlayıp ölebilirsin de.
Eğer kaçak işçi çocuğuysan olay ört bas bile edilir ve şikayet dahi edemezsin.
Çünkü sen devletin okullarına gidersin, sağlık hizmetlerinden yararlanırsın, hatta çalışarak hizmet verirsin ama adada yoksundur.
Ama bunlar senin suçun değil çocuk.
Çocuklarını koruyamayan hatta kaç çocuğun ülkesinde yaşadığını dahi bilmeyen devletin acizliğidir.
Önünüzde iki seçenek vardır hep.
Ya tüm bu olumsuz şartlara göğüs gererek okuyup hayatlarınızı kurtaracaksınız ya da toplumun yarattığı birer suçlu.
Çünkü bir çoğunuz şiddeti küçük yaştan ailelerinizden görerek öğrenmişsinizdir.
Hayat size adil davranmadığı için de kendi adaletinizi şiddet yolu ile sağlarsınız.
Hiç kimse neden yaramazlık yaptığınızla ya da neden hırçın olduğunuzla ilgilenmez.
Potansiyel suçlu olarak görülürsünüz.
Hırçın olma sebebinizin ilgi, sevgi ve bilgi eksikliğinden kaynaklandığını kimse düşünmez.
Küçükken “adam” yerine koyulmazsınız ama büyüdüğünüzde “adam olmanız beklenir.
Küçükken sorunlarınızla kimse ilgilenmez ama büyüdüğünüzde sorun çıkarmanızdan yakınılır.
Kısacası toplum kendi elleri ile tertemiz bir çocuk kalbinden kocaman suçlular yaratır.
Küçükken esirgenen adaletin hesabını büyüdüğünüzde yine adalet sorar sizden.
O yüzden okumalısınız.
Başka seçeneğiniz yoktur.
Çünkü siz bir göçmen kuşsunuz.
Ya uçacaksınız ya da avcıya av olacaksınız.
Başka yolunuz yoktur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.