Gülle aşk özdeşleşmiş sanki
Âşıklar hep gül sunar sevdiklerine
Sarı, güller, kırmızı güller, beyaz güller
Yarin elinde ne de güzel durur güller!..
Kırmızı gülün adı var demiş şair
Sarı gülüm var benim demiş bestekâr
Saf sevgi demekmiş beyaz güller
Kırmızıyı ateşli aşka eşitlemişler
Sarı güle derin sevda demişler
Bu sabah bahçelerle sokaklar gül kokuyor
Kaybolan sevgilerim burnumda tütüyor. ( H. İ. )
“Evet mi hayır mı söyle bana nedir senin cevabın?” şarkısının bu nakaratı son günlerde çoğumuzun diline dolanıyorken, gündeme bu iki kelime damgasını vurmuşken ve 16 Nisan’a sayılı günler kalmışken, hele akıbetimizin ne olacağının bilinmezliği kafamızı karman çorman ederken bahardan ve güllerden bahsetmenin sırası mı şimdi diyeceksiniz.
Orta doğu bir ateş çemberinin içinde, Türkiye de bu çemberin kıyısındayken referandumun sırasıysa baharın ve güllerin neden sırası olmasın ki?
O kadar altüst olduk ki son zamanlardaki olaylardan; terörden, silahtan, şehit haberlerinden, katliamlardan… Hele hepsine tuz biber eken kimyasal silahların devreye girmesinden…, Doğudan, batıdan ve cümle fesatlıklardan, evet ve hayırcıların birbirlerine sataşmasından.. Hayır dileyelim de sonuç hayırlı olsun deyip biraz huzur bulmak için sözü bahara ve çiçeklere bırakmanın tam da sırası şimdi..
*****
Mevsimler birbirine eklenerek ardı sıran geçiyor. Kışın soğuğundan, yazın sıcağından az çok şikâyet ederken baharları nedense çok seviyoruz. En çok da iklimin ve doğanın en güzel olduğu Nisan ve Eylül aylarını.. Acaba bu yüzden midir bu ayların isim olarak da kullanılması? Elbette ki öyledir çünkü Ocak, Şubat, Kasım, Aralık veya Mart isminde kimseye rastlamadım ben.
Yağmurlu günler artık gerilerde kaldı. Toprak bu kış sudan nasibini bol bol aldı. Bundan sonra olsa olsa kısa süreli bahar serpintileri olur. Yakında yerini bunaltıcı sıcaklarıyla uzun sürecek bir yaza devredecek olan bahar adada ne yazık ki çok kısa sürer. Nisan ve Mayıs, canlanan doğa ile ayların en renklisi ve en şaşaalısıdır bu yüzden. Aylarca özlemi çekilen güneş, ısıtan ama yakmayan ışınlarıyla ısıtırken, rengârenk çiçeklerle bezenen doğa; adeta bayramlık elbiselerini giyinmiş bir çocuk gibi coşku ve sevinç sunar gönüllere. Havanın ve doğanın güzelliği; uzun süren karanlık bir kışın ardından edata sokaklara, parklara, piknik alanlarına ve bahçelere çağırır insanları. “Bahar oldu güzel evde durulmaz, bu mevsimde çemenzare doyulmaz” şarkısı dökülür dudaklardan bu mevsimde.
Gül mevsimidir ilkbahar. Kaç şiir yazılmış, kaç şarkı yapılmış güller üstüne ve ne çok rengi var güllerin diye düşünürken, farkında olmadan “Sonsuz olmasa da ömür tıpkı güller gibi; değmez mi açmaya onlar gibi?” cümlesi dökülüyor dudaklarımdan.
Havaların ısınmasıyla bahçelerde de hummalı çalışmalar başladı. Tırmığını, çapasını alan soluğu bahçesinde alıyor. Toprak çapalanıyor, tohumlar ekiliyor, fidanlar dikiliyor ve sulanıyor. Sulanan toprağın kokusu tabiat ananın mucizelerini kanıtlar bir kez daha. Bir kahve molasından sonra bahçe olanca cazibesiyle bu sefer de açan çiçekleri seyretmeye çağırır. Biraz önceki yorgunluk yerini tatlı bir huzura bırakmıştır artık. Nergisler, sümbüller ve şebboylar yok artık. Onların yerini güller, laleler, papatyalar aldı şimdi. Her taraf renklerle bezendi. Doğa o kadar doğurgan; o kadar mucizelerle dolu ki!. Bir şeyleri yok ederken yerini yenileri ile dolduruyor. Yakında kırlangıçlar da gelecek ve kısacık ömürlü bahar, yerini uzun bir yaza devredecek. Durgun ve parlak denizleri ile günü; ışıl ışıl yıldızları ile geceleri süsleyen uzun bir yaz. Bu yüzden bu günlerin kıymetini bilmek ve değerlendirmek lazım. Nedense ben böyle zamanlarda kapalı yerlerde duramam,dışarıda olmak isterim.Hele o ‘dışarısı’ beton yığınları ile bozulmamış,tabiattan bir köşe olursa!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.