Kavurucu sıcaktan mı, her Allahın günü adada yaşanan sorunları dinlemekten gelen bıkkınlıktan mı, yoksa Temmuz ayının bulanık anılarından mı bilmem, yazmak gelmiyor bugün içimden.
Gün geçmiyor ki toplumun aleyhine kararlar alınmasın, çalışanların, emekçilerin, kısacası toplumun hakları gasp edilip çaresizliğine bir yenisi daha eklenmesin. Haksız, adaletsiz, usulsüz, hukuksuz uygulamalarla insanlar perişan edilmesin. Uzun zamandır memleketteki durum ne yazık ki böyledir ve bunun devam etmesi halinde sonuç toplumsal bir yok oluş da olabilir. Buna rağmen memleketi güya idare edenler bu yok oluşu hızlandırmak için ellerinden geleni yapmakta bir sakınca görmüyorlar. Nasılsa onların tuzu kuru. Olan vatandaşa oluyor. Onlar Tanrı’nın şanslı kulları. Bu şansı onlara veren de biziz. Her zamanki gibi yalanlara kandık. Kazandılar ve verdikleri sözleri unuttular. Unutmak bir yana aksini yaptılar. Bütün mesele iktidar koltuğuna oturmaktı. Sonra gel keyfim gel!.. Mercedes makam arabaları onlarda, bol para onlarda, emir erleri, korumalar onlarda, lüks otellerde konaklamalar, lüks lokantalarda yemekler davetler, protokoller onlarda. Saltanatları neyse de hele bir de o kadar yükseklerden bakmasalar, geldikleri yeri unutmasalar.. Bilseler bu saltanatın geçici olduğunu, bilseler bir gün yeniden sıradan vatandaş olacaklarını ve belki de selâm alacak insanları bile kalmayacağını..En mühimi her gün biraz daha çıkmaza soktukları bu adanın kendilerinin de vatanı olduğunu bilseler. Nereye giderlerse gitsinler, olanakları ne kadar çok olursa olsun, doğdukları, yaşadıkları toprakları hep özleyeceklerini bilseler. En önemlisi her canlı gibi bir gün kendilerinin de yok olacağını bilseler. Ama bilmiyorlar.
Tahammül sınırlarını zorlayan, zaman zaman isyan ettiren bu durumlardan kurtulmak ve sakinleşmek için bir yol arar insan ve yalanı, riyayı bilmediği en saf, en masum zamanlarına sığınır. Kısa süre önce yıllardır görmediğim, çok sevdiğim bir okul arkadaşıma rastlayışım ve onunla eski günlerden, ortak arkadaşlarımızdan konuşup hatıraların kapısını aralayışımız da bugün beni o yerlere, o günlere yeniden götürdü.
******
Yıllar çok çabuk geçiyor ama çocukluk anıları nedense hiç unutulmuyor.Dün ne yaptığımı unutuyorum da çocukluğuma ait bazı kareler belleğimde taptaze, en ince ayrıntısına kadar duruyor.Hele çocukluk arkadaşlarım!.Yaş ilerledikçe onlar kardeşten farksız oluyorlar.Bütün arkadaşlarımız, tanıdıklarımız için bunları söylemek tabii ki mümkün değil hatta bir zaman geçtikten sonra o yıllara ait bazı yüzleri ve isimleri unutmamız da doğal.Ancak eskiye ait bazı isimler, yüzler ve anılar belleğimizden tamamen silinirken bazıları da dün gibi canlı dururlar.Araya giren zaman ve ayrılıklar bizi farklı iklimlere, farklı mekanlara ve farklı hayatlara savursa da onlarla karşılaşınca o günlere döneriz yeniden.Yaşımız kaç olursa olsun, hayatımız hangi mecralardan geçmişse geçsin birbirimizi okul önlüğümüz ve yakalığımızla, örülmüş veya at kuyruğu yapılmış saçlarımızla ve en mühimi çocuk saflığımızla görürüz. O günlere ait anıların bir kısmı canlanır daha dün yaşanmış gibi gözlerimizde. Kaygısız ve uçarı günlerimiz geçit resmine durur. Kahkahalarımız yankılanır kulaklarımızda. Müşterek bir anımızı anlatırken tıpkı o günlerdeki gibi söz yarışına gireriz kimin daha çok hatırladığını ispat etmek istercesine. Sınıf öğretmenimizin bizi azarladığı, utandığımız, üzüldüğümüz o günleri komik bir hikâye gibi anlatırız. Platonik sevdalarımız gelir takılır aklımıza. O zamanlar en mahreminiz olan konular sıradan sohbetlere döner, güleriz o zamanki mahcubiyetlerimize.
Hayat denilen yolculukta çok insan tanırız. Arkadaş, dost, sevgili!. Bunların bir kısmı geçen yıllara yenilir çeker gider, hayatımızdan silinir. Bazen ayni mekânı, ayni zamanı paylaşmak, görüşmek bile bir insanı unutturmamaya yeterli değildir. Buna karşılık aylar, yıllar boyunca görmemek ve konuşmamak da bir insanı unutmaya sebep değildir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.