• BIST 8618.57
  • Altın 3032.461
  • Dolar 34.3283
  • Euro 37.4449
  • Lefkoşa 18 °C
  • Mağusa 18 °C
  • Girne 20 °C
  • Güzelyurt 16 °C
  • İskele 18 °C
  • İstanbul 10 °C
  • Ankara 6 °C

Hatice İntaç Yazdı...Evlerin de ruhu vardır.

Hatice İntaç Yazdı...Evlerin de ruhu vardır.
Hatice İntaç Yazdı...Evlerin de ruhu vardır.

Evlerin de ruhu vardır.

 

Önce ufukta kızıl renklere büründü güneş, gökyüzünü kızıla, sonra eflâtuna boyadı ve uzun zaman sonra da denizde söndü. Gün geceye ulaştı. Şimdi gökyüzü yıldızların süslediği lâcivert bir zemin gibi… Gün batımları nedense bana hep doğduğum, büyüdüğüm yeri; Baf Kasabasını hatırlatır. Bu yüzden efkârlanırım. Gurup vaktini nasıl da beklerdim o şaheser manzarayı görmek için. Bir tepeden seyrederdim güneşin denizde yavaş yavaş kayboluşunu. Her yerde ayni olur diye düşünürdüm, oysa öyle değilmiş. Yıllar sonra öğrenmiştim dünyadaki en güzel gün batımına sahip yerlerinden birinin de Baf kasabası olduğunu.

 Ağustos’un son günlerindeyiz. Dört gözle havaların serinlemesini beklediğimiz Eylül’e ramak kaldı ama biz hâlâ sıcakla cebelleşiyoruz. Havadaki sıcaklık hadi neyse de,  daha çok Türkiye ve adadaki olumsuz gelişmelerle içimiz daha da kavruluyor. Büyüğünden ayrılmayan bir toprak parçası haline getirilen ama her zaman büyük olanın istek ve emirlerine göre hareket eden bir yerdeyiz.. İsmi var, ama cismi olmayan bir hükümetin ülkeye ve topluma olan kayıtsızlığından, iş bilmezliğinden ve sadece kişisel çıkarlarına göre yaptığı yanlış icraatlardan dolayı çekilen sıkıntıların üstesinden gelmeye çalışan ama bu şartlarda bunu başaramayan;  sonunun nereye varacağını endişeyle bekleyen kurbanlar gibiyiz.

Oysa,  1957 lerde başlayıp 1963 lerde iyice alevlenen adanın  iki toplumu arasındaki kanlı çatışmalardan ve o dönemlerde  yaşanan sıkıntı ve  mahrumiyetlerden sonra 1974 Temmuzunda umutlanmış, artık korkusuz ve huzurlu ve yaşayacağımızı ummuştuk. Kurtarılmanın ve rumdan kalan malları paylaşmanın sarhoşluğuyla geçen uzun zamandan sonra şimdi ayıldık, hiçbir şeyin umduğumuz gibi olmadığı bir yana eskisinden de beter olduğunu gördük ve o eski göçmenlik günlerimizi bile özler olduk.

Sahi!.. Kaç kere göçmen olduk biz ve bunların hangisi daha az acı? O göçmenlik yıllarındaki sıkıntılarımız mı? Şimdiki özgür bölgedeki tutsaklığımız mı?

                                                              ******  

Belki diğer sorunların yanında insanların evlerini terk etmek zorunda kalması o kadar da önemli sayılmayabilir. Can korkusu muhakkak ki çok daha önemlidir ama bir süre geçip hayat az çok rayına oturunca o zaman yıllarca yaşadığınız yerden, evinizden ayrılmanın hüznü sarar içinizi. Yıllarca yaşadığınız yerleri, komşularınızı, evinizi özlersiniz. Yeni mekânlar edinseniz, daha güzel evlere sahip olsanız da eski evleriniz içinizde buruk bir özlem olarak kalır. Sizi yıllarca barındıran, sevincinize, kederinize şahit olan o evin terk edilmişliğine, yalnızlığına da üzülürsünüz ayrıca. Çünkü o evle bütünleşmişsiniz, aranızda bir güven ve aidiyet duygusu oluşturmuşsunuz. Bu yüzden yeni evinize alışmak, ona ruh vermek zaman alır. Çünkü maddeye ruhunu veren şey maddenin sahibidir. Bir maddenin sahibi nasılsa, madde de sanki onun bir parçasıymış gibi davranır. Evler de öyle.. İçinde uzun süre yaşadığımız ev, benliğimizin sır perdesinin üzerinden kalktığı, gizli benliğimizin serbestçe ortalıkta dolandığı, kendimiz olmakta zorlanmadığımız, içinde huzur bulduğumuz, kendimizi savunmaya ihtiyaç duymadığımız koruyucu bir yer olduğu kadar, zamanla içinde yaşayanlarla özdeşleşip onların karakterlerini, ruhlarını yansıtan bir mekân olur .

Ben, evlerin de bir ruhu olduğuna inananlardanım ve bu ruh o evin içinde yaşayanların ruhudur. İnsanlar, evlerinde yaşarken aslında o evlerde ruhlarından da izler bırakıyorlar İnsanların ruhlarının izleri aynı parmak izleri gibidir.  Dokunduklara yerlere adeta sinerler. İnsanlar evlerinde mutlulukla, acıyla, hayal kırıklıklarıyla, umutla ya da kederle zamanlarını geçirirler. Evlerinin şahitliğinde çok şeyleri paylaşırlar. Bu kadar yoğun yaşanılan ortamlarda ruhlarından izler kalmaması mümkün müdür? Bu yüzden evlerin de tıpkı insanlar gibi mutlusu, mutsuzu, duygulusu, duygusuzu, huzurlusu, telaşlısı vardır.

Eskiden beri yok olmaya terk edilmiş, çatıları çökmüş, virane haline gelmiş evler beni hep etkilemiştir. O evler kim bilir kaç nesle yuva olmuş, kimleri konuk etmiş, nasıl bir hayat yaşanmıştır içinde diye hep düşündürmüştür beni. O kadar ki; o evlerde bir zamanlar kaynatılan buğdayın, pişirilen aşurenin kokusunu alacak;  bahçesinde körebe,saklambaç oynamış çocukların sesini duyacak kadar!. 

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler